- 19.03.2013 00:00
Halk Partisi’nde “Yenilikçi” adıyla anılan grubun ısrarlı talebi üzerine yapılan Parti Meclisi toplantısı, bizim gazetenin dediğine göre kimseyi mutlu etmeyen bir bildiri üreterek sonuçlandı. Taraf’ın spotuna göre “Yenilikçiler” bu bildiri “bağlayıcı” olmadığı için hayal kırıklığına uğramış, “Ulusalcılar” ise zayıf ve hafif bulmuşlar. Sonuçta da “herkes rahatsız”mış.
İnsanoğlu beklenmedik bir şeyle karşılaşmaktan huzursuzlanır. Şu karmaşık hayatta, “A böyledir, B şöyledir” diye bazı düzenlilikler bellemiş ve bellediğimiz ölçüde rahatlamışken, “A şöyle, B böyle” olunca, ihanete uğramış gibi hissederiz kendimizi. Bu çerçevede, CHP’den çıkan bildiri, CHP içinde herkesi rahatsız etse de, (iddiaya göre), ben kendi adıma herhangi bir rahatsızlık hissetmedim, çünkü benim bildiğim dünya bir kere daha doğrulanmış oluyordu. Parti Meclisi toplantısından “demokratik” diye nitelenebilecek bir bildiri (ya da herhangi bir sonuç) çıksaydı, “Neyi eksik biliyordum? Neyi yanlış düşünmüşüm?” diye bir düşünsel çabaya girmem gerekecekti. Bu bildiri ise, “Bugün çarşamba” ya da “Ayın bilmem kaçı” gibi, takvime bakmakla göreceğim bir bilgiyi tekrarlamış oldu.
Halk Partisi, malûm, memleketimizin “Sosyal-demokrat” partisi. Kendini böyle tanıtıyor; Enternasyonel’e falan gitmekten de imtina etmiyor. Gittiği zaman kendisini “sosyalist” olarak karşılayan pek kimse yok, ama buna da aldırış etmiyor.
Bu son “bildiri”, Parti Meclisi’nin iradesini açıklayan belge, Halk Partisi’nin “sosyalist” veya “sosyal” falan bir yana, “demokrat” da olmadığını gösterdi. Halk Partisi, 12 Eylül’ün milletimize armağan ettiği Anayasa’dan, o anayasada dile getirilmiş anlayıştan vazgeçemiyor. Nasıl vazgeçsin ki, zaten o anlayışı biçimlendiren o.
Halk Partisi, kendisi otuzlarda yaşamaya devam ediyor. Edebilir, kendi bileceği iş. Böyle bir özgürlük var. Ama Halk Partisi aynı zamanda toplumun da otuzlarda kalmasını, bir kere oradan uzaklaştığına göre, yeniden oraya dönmesini istiyor. Topluma önerisi bu, vaadi de bu. “Beni seçersen ben seni otuzlara döndürürüm,” diyor. Bu hususta gayet inandırıcı; döndürür mü döndürür.
Pürüz Halk Partisi’nde değil, halkta. Anlaşılan o ki halk otuzlara dönmek istemiyor. Aralarında 630’lara dönmek isteyenler olabilir, ama 1930’lara dönmek isteyen, Halk Partililer dışında, yok. Şu hâlde bu “tek-partili asr-ı saadet”e seçim yönetimiyle dönülemeyecek. O zaman, iyi bildiğimiz şu öbür yöntem kalıyor. İyi de, o yöntem en son 12 Eylül 1980’de yürürlüğe konmuştu; 30’lara dönülebileceğimiz kadar dönmüştük. Buna rağmen, bu millet gene çığırından çıktı ve buralara kadar geldik. Yani, bu serkeş milleti, kulağından tutup 30’lara döndürsen bile, orada uzun zaman tutamıyorsun. Bir yolunu buluyor, kaytarıyor.
Böylece Halk Partisi bütün parlak fikirlerine, Atatürkçülüğüne rağmen, bu toplumun yaşayan dokularında kendine yer bulamıyor. Halk Partisi bir “askerî demokrasi”nin siyasî partisi. Onun “sivil siyaset” yapması, rejimin temelinin askerî denetim altında olmasına bağlı. Şimdi, dengenin o tarafı aksayınca, Halk Partisi’nin de bir anlamı kalmıyor.
Büsbütün kalmıyor dememeli. Bir işlevi var: tıkaç olmak. Değişime ciddi ihtiyacı olan, ihtiyaç duyduğu hızda değişmeyi beceremeyen bu toplumda, olması gerekli “işlev” değil Halk Partisi’nin işlevi. Ama, son analizde, bir işlev. Toplum kendini otuzlardan kurtarıp arındıkça, otuzların birçok yere sinmiş rengi, kokusu, kurumları vb. yavaş yavaş silindikçe Halk Partisi de silinecek ve kayıplara karışacak. Ama hemen değil, henüz vakti var.
Yorum Yap