- 18.07.2012 00:00
34. CHP Kurultayı'na "demokrasi ve değişim" adını vermiş. Kabul etmeliyiz ki, bu iddialı bir adlandırma. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini zaman içinde göreceğiz.
Ancak 27-28 Mayıs 2010'daki 33. Olağan Kurultay ile kıyaslandığında bazı konularda CHP'nin ilerleme gösterdiği çok açık. İki yıl önceki kurultaydaki kalabalık ve kargaşadan eser yok. NTV'den Oğuz Haksaver, iki yıl önceki kurultayda mikrofon azizliğine uğramış ve mealen, "Kurultay yapmayı beceremeyenlerin ülkeyi de yönetemeyeceğini" söylemişti. O kurultayın üzerinden 4 kurultay geçti. Son kurultayın daha profesyonel olduğuna kuşku yok.
Salonda kurultayın yapılmasından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak herşeyimizle ilgilendi ve çıkan sorunların giderilmesi için her şeyi yaptı.
SALONDA ERGENEKON YOK
Salona baktığımızda iki yıl öncekine gördüğümüz bir diğer farklılık ise pankart ve flamalardaki büyük değişim. İki yıl önce afiş ve pankartlarda öne çıkan Kemalizm, Atatürk, Deniz Gezmiş, 1968 vurgusu, bu kurultayda yerini "özgürlük", "değişimi devrimciler yapar", "özgürlüğün ve halkın partisiyiz", "baskı ve zulüm düzeni CHP ile bitecek", "çözüm CHP'de" gibi sol/siyaset odaklı mesajlara bırakmış. Atatürk'ün 1927, İnönü ile Bülent Ecevit'in 1966'daki kurultayda çekilmiş resimleri salonun dört köşesinde yer aldı.
Yine iki yıl öncesinde temel bir fark ise Ergenekon izlerinin silinmesi. İki yıl önce sahnede gösterilen videolarda Haberal ve Ergenekon tutukluları yer alırken, bu kurultayda ne o görsellerden ne de sloganlardan eser yoktu. Balbay ve Haberal sadece kurultay açılışında gönderdikleri mesajlarla yer aldılar.
BAYKALCILARIN DEVRİ BİTTİ
Salondaki mesajların ne anlama geldiğini sorduğum İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, "Kurultay salonundaki mesajların seçilmiş, sol ve siyaset içerikli olduğunu" söyledi. Salıcı ekledi; "Yarın (bugün) yapılacak PM seçimi önemli değişim yaşanacak, CHP iyice solcu olacak. Bir yıldır bunun için uğraşıyoruz."
Bir başka parti yöneticisi ise "il ve ilçe kongrelerimiz Baykal ve Sav'cıları temizlemekte geçti ama başardık" dedi.
Peki Salıcı'nın ve diğer parti yönetecisinin bu açıklamalarının ipuçlarını Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında görebildik mi?
Ne yazık ki, hayır. Her zaman olduğu gibi gene kafası karaışık bir Kılıçdaroğlu gördük. Çok şey söylemek isteyen ama söyleme cesareti olmayan lider havasındaydı.
Konuşmasında, ne demokrasi felsefesinden behsetti ne de değişimin içeriğinden.
Kılıçdaroğlu konuşmasında değişimden bahsetti ama yaptığı değişimin değil, pozitivist ilerlemeciliğin tanımıydı.
Oysa dün Milliyet'te Fikret Bila Kılıçdaroğlu'nun çalışma masasında Sencer Ayata'nın önerdiği dünyadaki en iyi 10 yazarın sosyal demokrasi kitaplarından bahsetmişti. Bunlardan 7'si masasında, 3'ü halen basılıyormuş.
Eminim ki, Türkçe'ye çevrilmiş 7 kitapta (Sosyal Demokrasi Dönemi -Sheri Berman-, Siyasetin Önceliği -Sheri Berman-, Kapitalizm ve Sosyal Demokrasi -Adam Przeworski-, Küresel Güney'de Sosyal Demokrasi -Richard Sandbrook ve arkadaşları-, İktidarda Sosyal Demokrasi -Wolfgang Merkel-) demokrasi felsefesi ve değişim üzerine epeyce tanımı vardır. Görülen, Kılıçdaroğlu, bu kitapları gençlere öneriyor ama ne yazık ki kendisi dersine yeterince çalışmamış olduğudur. Belki kurultayda rakibi olmadığı için belki de kurultay sonrasına hazırlandığı için.
En başta 34. Kurultay'a adını veren "demokrasi ve değişim"den eser göremedik. Ne Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında ne de salondaki havada.
Kemal Kılıçdaroğlu 1993'te Cem Boyner'in YHD Başkanı iken sık sık kullandığı "sistemden beslenenler, sistemi değiştiremezler" sözü geldi. Kılıçdaroğlu kurultay konuşmasında benzer şeyi ifade etti ve "Sistemden beslenenler, değişime karşı çıkar" dedi.
Boyner de haklı, Kılıçdaroğlu da haklı. Ama Kılıçdaroğlu'na şunu da hatırlatmak gerekiyor; "Statükodan beslenenler, siyasetin devletten topluma geçmesine karşı çıkar".
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından sonra özellikle "yaşlı" CHP'lilerin -örnek İsa Gök ve Yüksel Çakmur- konuşmasına sanırım en çok Kemal Kılıçdaroğlu kızıyordur. Çünkü bu söylem ve tarz Yeni CHP'nin değil, Kemalist CHP'nin söylemleridir. AK Parti'ye siyasetle rakip değil, ötekileştirme ile karşı çıkan siyasetin dilidir. Oysa Kılıçdaroğlu AK Parti'yi düşman değil siyasi rakip görüyor.
Yorum Yap