- 16.12.2011 00:00
Şike yasası ile ilgili tartışmalar birbirine bağlı iki somut soru etrafında döndü. İlki soru, AK Parti ile cemaat arasında gerilim olup olmadığı. İkincisi ise AK Parti'de bir görüş ayrılığı olup olmadığı.
Bu soruların sorulmasına yol açan Başbakan Erdoğan'ın rahatsızlığı nedeniyle gelişmeleri evinde sessizce izlemesi oldu. Hemen şunu ifade etmeliyim ki, Başbakanın sessizliğinin iradi olduğunu, bir anlamda önünü görmek için yaptığını düşünüyorum.
Şike yasası değişikliğine Ergenekon ve Balyoz davaları konusunda açık biçimde taraf olan ve çoğunlukla siyaset yazan köşe yazarı ve yorumcuların taraf olmaları ve AK Parti'den bazı yöneticilerinin aleyhine açıklamaları yukarıdaki iki soruyu kamusallaştırdı.
Bu soruların sorulmasının bir başka nedeni ise aynı günlerde 2014-2015 yılına ilişkin senaryoların birden gündeme gelmesi oldu. Gündeme gelen bu senaryoya göre Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süreci 2014'de dolacak. Yerine Başbakan Erdoğan aday olacak. 2015'te yapılacak genel seçimlere ise Gül'ün AK Parti'nin başında katılacak.
Bu senaryo ne kadar gerçekleşir –ki bence gerçekleşme şansı çok düşük- bilmiyoruz ama bu tartışma bize gösterdi ki; büyük değişimi taşıyan siyasi irad, değişim sürecinin sonuna kadar bu gücünü korumalıdır. Siyasi irade güçten biraz düşerse her an krizle karşı karşıyayız demektir. Bu tablonun ortaya çıkmasında bu değişimi taşıyan siyasi yapının tek ayaklı yani muhalefetsiz olmamasının da payı vardır.
Şike yasası döneminde yaşanan tartışmalardan benim çıkardığım ders budur.
MUHALEFETİN GÖRMEDİĞİ
Türkiye her açıdan büyük bir değişim yaşıyor. İçinden geçtiğimiz sürecin önemini yaşarken belki fark edemiyor olabiliriz. Ama bundan birkaç on yıl sonra geriye dönüp bugünlere baktığımızda bunu daha iyi fark edeceğimiz çok açık.
Türkiye şu anda yeniden kuruluyor. Bu yeniden kuruluş ne yazık ki, tek bacaklı. Bu değişimi taşıyan, Türkiye'yi yeniden kuran güçlü bir siyasi irade ve onu destekleyen sivil taşıyıcı odaklar var. Bu süreci daha demokratik kılacak bir muhalefet ne yazık ki yok. Muhalefet Türkiye'de yaşanan dönüşümün bile farkında değil.
Yeni Türkiye'yi inşa eden siyasi iradeye tek muhalefet ne yazık ki, AK Parti'nin zaman zaman fikirsel ortaklık kurduğu taşıyıcı odaklardan gelmektedir.
Türkiye'de yaşanan büyük değişimin farkında olmayan kitle partilerinin olmaması; kaçılmaz olarak bu değişimi taşıyan partinin güçlü olmasını zorunlu kılıyor. Bütün eksikliklerine rağmen -ki son dönemde özellikle hukuk alanında ortaya çıkan tablo ne yazık ki ileri demokrasi idealinin çok uzağındadır- Türkiye'nin bu değişim sürecinde güçlü bir AK Parti'ye ihtiyacı var.
TÜZÜK DEĞİŞMELİ ÇÜNKÜ...
Şike yasası tartışmalarında gündem gelen 2014-2015 senaryoları Türkiye için bir uyarıdır.
AK Parti 2003'te tüzüğünün 132. maddesini değiştirerek; peş peşe seçilmeyi üç dönem ile sınırladı. Yani 2015 yılındaki genel seçimde mevcut tüzüğe göre Başbakan Erdoğan dahil olmak üzere AK Parti yönetimin önemli kısmı yeniden milletvekili adayı olamayacak.
Siyasetin yenilenmesinde, yeni insanların önlerinin açılması açısında böylesine demokratik maddeler elbette sevindirici. Ancak tek bir partinin siyasi iradesi ile yaşanan büyük değişim sürecinde; AK Parti tüzüğündeki bu madde saatli bir bomba gibi durmaktadır. Türkiye'nin içinden geçilecek süreçte güçlü muhalefet kadar güçlü bir AK Parti'ye de ihtiyacı vardır.
Çünkü önümüzde duran tartışma "kişiler" değil, "reformlar"ın devam edip etmeyeceği üzerinedir.
Kabul edelim, şu anda siyasete baktığımızda sadece toplumla kurduğu ilişki açısından değil, liderlik ve beklenmeyen anlarda aldığı siyasi pozisyonlarla da (Davos'taki one minute çıkışı, Dersim'den dolayı özür dilmesi) neredeyse tek sahici aktördür. Erdoğan'ı siyaseten sahici kılan da bu özellikleridir.
Naçizane önerim AK Parti'nin 2012 yılında yapacağı büyük kongrede bu tüzük maddesini bir biçimde değiştirmesidir. Bu AK Parti açısında önemli olmayabilir ama Türkiye'nin geleceği açısından da önemlidir.
Bu önerinin demokrat zihniyetten bakınca paradoks olduğunun farkındayım. Ama hayat bu tür paradoksların toplamı değil mi?
Yorum Yap