- 13.05.2016 00:00
Türkiye’nin bugün temel sorunu nedir?
Siyasal ve toplumsal kutuplaşma mı?
Güneydoğu’da adı konulmadan süren savaş mı?
Demokrasi ve özgürlüklerin alanının daralması mı?
Ekonominin içinde olduğu durağanlık mı?
Dış politikada karşı karşıya kaldığımız çaresizlik mi?
IŞİD tehdidi mi?
Siyasal sistem sorunu mu?
Dokunulmazlıkların kaldırılması mı?
Elbette bu sorun başlıklarını çoğaltabiliriz.
Ama bu sorunlar arasında sıralama yaptığımızda çok az kişinin önceliği dokunulmazlıkların kaldırılması olur.
Bu çok insan arasında kuşkusuz en önde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Neredeyse her konuşmasında dokunulmazlıkların kaldırılmasının aciliyetini hatırlattı ve vesayetindeki AKP’yi adım atmaya zorladı
Bunda başarılı da oldu.
Anayasaya aykırı olduğu biline biline hazırlanan anayasa değişiklik önergesi Meclis’e sevk edildi.
İlgili komisyonda önerge, AKP ve HDP milletvekilleri arasında yaşanan arbede sonrasında, HDP’lilerin komisyonu terk etmesinden sonra adeta devlet uzlaşması ile kabul edildi.
Komisyonda devlet uzlaşmasıyla kabul edilen Anayasa değişikliği önerisi, 16 Mayıs’ta Meclis gündemine alınacak. Komisyonda AKP ve HDP’liler arasında yaşanan arbedenin benzerini Meclis’te göreceğimizden kuşku yok.
Bu anayasa değişikliği kabul edilir ve Meclis’te var olan fezlekeler doğrultusunda uygulanırsa, Türkiye’de her açıdan içinde bulunduğumuz durumu arar hale gelebiliriz.
Kimbilir belki de istenen budur. Anayasaya aykırı anayasa değişiklik önergesinin HDP olmadan devlet uzlaşması ile kabul edilmesi devletin ortak kararı gibi de okunabilir.
Bu tehlikeli bir devlet kararıdır. Dokunulmazlıklar konusunda Anayasa’nın 83. Maddesi gayet açık. AKP iktidarının sahip olduğı Meclis çoğunluğu ile istenilen kişinin dokunulmazlığını kaldırması mümkün iken neden, anayasaya aykırı anayasa değişikliği öneriyor. Muhalefeti de buna ortak ediyor.
Anayasa değişikliğinin görünen ilk hedefi başta eşbaşkanları olmak üzere HDP’liler.
HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırıp onları yargıya teslim etmenin Türkiye’ye siyasi ve toplumsal maliyeti beklediğimizden daha ağır olabilir.
Böyle bir uygulama, Türkiyelileşme hedefinde irtifa kaybetmiş olsa da HDP ve seçmenlerini PKK’lılaştırmaktan başka bir işe yaramayacağı açıktır. Bu onların siyasete, barışa, çözüme, birlikte yaşama arzularına darbe olur. Böyle bir hamle en çok PKK’ya yarar.
HDP’yi izlediği politiklardan dolayı, PKK’ya mesafe almadığı için eleştirebilirsiniz.
Kürt Siyasi Hareketi’nin çözüm sürecinde AKP’ye angaje olduğunu düşünebilirsiniz.
Gezi’yi darbe girişimi olarak görme anlayışını eleştirebilirsiniz.
Bu eleştirilerin her biri, siyasi sınırlar içinde anlamlı ve meşru eleştirilerdir. Yapılabilir, yapılmalı da. Ama HDP’yi anayasa darbesi ile siyasetsizliğe mahkum etmek, partinin siyasi kanallarının kapatmak; partiyi, bölgedeki partilileri PKK’nın ve şiddetin kucağına daha çok itmekten başka bir işe yaramaz.
Çünkü her şeye rağmen HDP, Türkiyeli Kürtlerin Meclis’teki temsilcileridir.
Bir hafıza tazelemesi yaparsak; ilk kurulan Kürt Siyasi Hareketi olan Halkın Emek Partisi (HEP) ne kadar Türkiyeli ise HEP’in kapatılması sonrası kurulan ve kapatılan her Kürt partisi Türkiye’den biraz daha uzaklaştı. HDP, bu gidişi durdurabilmek için bir fırsattı.
20 Temmuz’dan sonra başlatılan savaş, HDP’yi siyaseten işlevsiz kıldı, bu gerçek. Ama HDP’yi devlet destekli anayasal darbe ile siyaseten etkisiz hale getirmek; partiyi de partilileri de Türkiyelileştirmez, PKK’lılaştırır. Kürt sorununu çözmez, duygusal kopuşa hizmet eder.
Bu yüzden, 16 Mayıs’ta Meclis’e gelecek olan dokunulmazlık konusunda en büyük sorumluluk ana muhalefet partisi CHP’ye düşmektedir. Çünkü CHP’nin siyasal başarısı “devlet uzlaşması” olan dokunulmazlığın kaldırılmasına evet değil hayır demesiyle mümkündür. CHP, devlete değil topluma yaklaşarak siyasal muhalefet görevini yapabilir.
Diğer yandan unutulmasın ki, dokunulmazlığın kaldırılmasının Erdoğan’ın Başkanlık hedefine giden yolu kısaltmak hedefinden başka bir işlevi yoktur.
m.aksoy@yenihayatgazetesi.com
Yorum Yap