- 18.06.2011 00:00
Yazının başlığı 24 Nisan 2008 tarihinde bu sayfada yayınlanan yazımdan alındı. O yazının spotu ise; "Bugün Türk Solu'nun en önemli sorunu bizzat CHP'nin kendisidir. CHP var oldukça, Türkiye'de evrensel bir sol partinin hayat bulması mümkün değil. CHP sadece varlığı ile değil, sahip oldukları ile de demokrasiye engeldir" idi.
Sonra kaset skandalı çıktı. Deniz Baykal istifa etti. Genel başkan kim olacak tartışması devam ederken 11 Mayıs 2010'daki 'Post-Baykal döneminde CHP nasıl kurtulur?' başlıklı yazımda CHP için kurtuluşun; "... CHP'yi kurtarmanın yolu ideolojik bir yenilenme ve dışa açılmadan geçmektedir. Bunun yolu ise kaçınılmaz olarak bir "özeleştiri" ve "redd-i miras"tan geçer." önerisini yazmıştım. Ardından Kılıçdaroğlu genel başkan oldu, ama değişen bir şey olmadı.
Nihayet, 6 Temmuz 2010'da 'Bu CHP yaşadıkça demokrat bir sol zor' başlıklı bir yazı daha yazıp, CHP'nin sadece kendini yenilemesi sorunundan daha büyük sorunun, bizatihi kendi varlığı olduğunu ifade etmeye çalıştım. CHP sahip olduğu tarih ve gelenekle ne yazık ki, kendisine özgürlükçü sol diyenler için en küçük değişim anında umut olabiliyor. CHP varlığı ile CHP dışındaki bütün sol arayışların önünde 'umut' olarak durdukça yeni bir sol mümkün olamıyor.
YOLUNU BİLMEYEN TREN
Kim ne derse desin bu seçimin ana mağlubu CHP'dir. Bakmayın siz Kılıçdaroğlu'nun o gece 'tabure konuşmasına'. Onlar gecelik tesellilerden ileri gitmeyen sözlerdir benim gözümde.
Hemen şunu ifade edelim. CHP bu sonucu hak etti. Bu sonuç, CHP liderliğinin basiretsizliğinin, yanlış Türkiye okumasının bir sonucudur.
Peki CHP neden başarılı olamadı? Bunun tek bir nedeni var; 'inandırıcı olamamak'.
Kendileri çok farkında değil belki ama CHP'ye bakınca farklı kompartımanlardan oluşan ve bunlar arasında bir uyum olmayan bir tren görüyorum. En önde Kemal Kılıçdaroğlu'nun olduğu, arka kompartımanlarda farklı insan ve grupların olduğu bir tren.
Gelin bakalım kimler var bu kompartımanlarda?
Trenin en önünde Kemal Kılıçdaroğlu var. Sorun buradan başlıyor. Çünkü nereye gideceğini bilmiyor. Tren yolundaki diğer trenlerin hareketlerine göre ana merkezden kumanda ediliyor. Hedefe varmak istiyor ama hedefi kendisi belirlemediği için şaşkın. İyi niyetli ama yeterli değil.
Hemen arkasındaki kompartımanda 18 Aralık 2010'daki kurultayda seçtiği yeni PM'si var. Kompartımanın ön kısmında MYK üyeleri oturuyor. Bu kompartımandakilerin çoğunluğu Kemal Kılıçdaroğlu ile gelmiş olsa da, hemen hemen hepsinin geçmiş siyasi ilişkileri ve yüklü bagajları var. Görünürde Kılıçdaroğlu'nu izliyorlar. Bu kompartımanın içinde bir masa var. Sık sık ve önemli raporlar hazırlıyor. Bunları kamuoyuna açıklıyor. Bunlar iyi niyetli teorik metinleri geçmeyen çalışmalar bunlar. Raporları kamuoyuna açıklayıp destek arıyorlar ama o raporları diğer kompartımanlardakiler ne kadar okuyor, içselleştiriyor ve savunuyor test edilmiyor. Üçüncü kompartımanın üyeleri yenilendi. Bunlar yeni Meclis grubu. Aralarında bazıları önceki kompartımanda da vardı. Çoğunluğunu kompartımana Kemal Kılıçdaroğlu ve onu kumanda eden merkezin tavsiyeleri bindirdi. İçlerinde 20'ye yakın isim, şimdiden kompartımanın arka kısmına geçmek durumunda kaldılar. Bunlar Demirel'in talimatı ile kompartımana binenler. Mehmet Haberal'dan Sinan Aygün'e kadar bir çok isim var bunlar arasında. Tabi birde bunların yakın arkadaşları -başını Süheyl Batum'un çektiği- var kompartımanın ön kısmında kalan. En arkaya geçtiler çünkü; gelecek ilk telefonda ya da acil bir durumda terk edecekler treni. Kendisine önceden söylendiği için Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor bunu.
HABERAL VE EKİBİ BİR GÜN AYRILACAK
Sonraki kompartıman'da teşkilat var. Çoğunluğu eski genel sekreter Önder Sav'ın ekibi. Son 6 ay içinde bir kısmını Gürsel Tekin yeniledi. Ancak bu yenileme de etkili olmadı ki, seçim sonuçlarından sonra yeni revizyon başladı. Bu kompartımandakiler şimdilik sadece izliyor. Etkileri az, beklemedeler.
Sondan bir önceki kompartımanda delegeler var. Bunların hepsini Deniz Baykal ve Önder Sav bindirdi bu kompartımana. Ama bunlar için önemli olan kimin bindirdiği değil, kendilerine kimin daha çok gelecek vaat ettiği. Bu yüzden Deniz Baykal gittiğinde Önder Sav'a biat ettiler, Önder Sav gönderildiğinde Kemal Kılıçdaroğlu'na biat ettiler. Olağan/üstü kurultayda kime biat edecekleri bilinmez. Bir gözleri kendilerini delege yapanlarda bir gözleri ilk iki kompartımanda. Kararlarını güç dengelerine bakarak verecekler.
Tabi son kompartıman daha uzun. Orada seçmenler var. İlk iki vagona uzak oldukları için nereye gittiklerini çok bilmiyorlar. Bu kompartımana bu seçimde yeni binenler oldu, inenlerde. Temel sorun bu kompartımana binenlerin çoğunun sorununun "yeni Türkiye" olmaması. Geçmişte kalan Türkiye'nin taraftarı bindi son kompartımana. CHP böyle bir tren.
Kemal Kılıçdaroğlu nereye gideceğini bilmediği için bocalamaya devam edecek CHP. Yeni Türkiye'yi kabul etmedikçe, bu Türkiye ile yüzleşmedikçe ve bu Türkiye'ye uygun biçimde rota değiştirmedikçe, meçhule gidecek CHP.
CHP bugün sadece Türkiye'yi anlamamakla kalmıyor, anlamak isteyenlerin umutlarını tüketiyor. Tarihi, maddi imkânları ve örgütlülüğü büyülüyor çok insanı.
Bu haliyle CHP sadece kendisi için değil, alternatif sol içinde yolun ortasında duran bir tren. Ne yol veriyor, ne kendisi gidiyor. Bu yüzden, bir kez daha 3 yıl önceki yazının başlığını kullandım; 'CHP kapanmadan sol kurtulmaz'. Belki ağır ama gerçek bu. Bugün bir çok yorumcu içinde bulunulan süreçte Kemal Kılıçdaroğlu'nun başında olduğu CHP'yi umut olarak görüyor. Yeni anayasa ve Kürt sorununun çözülmesi için AK Parti'ye yardımcı olabilecek bir parti gibi algılıyor. Olabilir ama bu CHP'yi solun önündeki engel olmaktan çıkarmaz. CHP'nin sol olmasının koşulu olağanüstü kurultaydan geçmez. CHP'nin sol olmasının tek koşulu var; "özeleştiri" ve "redd-i miras".
Hadi gelin bir itirafta bulunalım: Türkiye'de -TİP ve 1977 CHP'si hariç- hiçbir dönem sol parti olmadı. Sol yelpazede siyaset yapılmadı. Kısaca Türkiye'de hiç biz zaman sol olmadı.
Bu itiraf aynı zamanda; alternatif sol arayışların da ön kabulü olmalıdır. Belki zor ama gerçek bu.
ÇATI PARTİSİ'NDEN SOL ÇIKAR MI?
Bugünlerde 2007'den itibaren denenen ama başarılı olmayan 'Çatı Partisi' yeniden gündemde. O zamanda Öcalan'ın önerisi idi, şimdi de öyle. BDP destekli bağımsızların elde ettiği 36 milletvekili bu girişime yeniden hız vermiş görünüyor. Ama 'Çatı Partisi'nden de sol çıkmaz. Çünkü şiddete mesafe almayan, 'Devrim' adına şiddete, orduya, askeri vesayete "evet" diyenlerin dünyada solcu olmaları mümkün olmamıştır. Türkiye'de de olmaz. 'Çatı' Partisi girişimi kendilerine farklı adlar verebilir ama en az hak edeceği addır, 'sol'culuk.
Yorum Yap