- 18.12.2012 00:00
CHP geçtiğimiz Perşembe günü iki duruşmayı izledi. Silivri'de yaklaşık 5 yıldır süren Ergenekon davası, Çağlayan'da ise yaklaşık 15 yıl süren Pınar Selek'in davası vardı. İki davayı izleyenlerin kimliği ve dünya görüşleri birbirinden çok farklıydı.
Ergenekon Davası Türkiye'nin geride bırakmaya çalıştığı 'karanlık sayfaların' aydınlanması için fırsat kapısı idi. Ancak dava sürecinde aleni hale gelen hak ihlalleri, toplumun davaya olan inanç ve desteğini azalttı. Davların yargı bürokrasisi içinde hesaplaşmalara kurban edilmesi, davanın 'gerçekleri ortaya çıkarmak' yerine 'caydırcı gücü' ile toplumun yetinmesini ister nitelikte. Dava henüz bitmiş değil. Bakalım sonuç bu süreçten sonra ne kadar değişecek?
Bu davayı destekleyenler ise Ergenekon zihniyeti ile bağı olanlar ve 'Eski Türkiye' destekçileri. Oy oranları belli, fikirsel düzeyleri belli.
İkinci dava ise Çağlayan Adliyesi'nde görüldü. Mısır Çarşısı'nda meydana gelen patlamanın faili olarak 3 kez beraat eden ama buna rağmen hâlâ sonuçlanmayan bir dava Selek'in davası. Bu davayı izleyenlerin profili ise bambaşka.
Birbirinden çok farklı iki davayı da takip eden ortak bir parti var: CHP.
CHP içinde Ergenekon Davası ile hem ideolojik hem siyasi akraba olanlar var. Meclis grubunda da, parti yönetiminde de bulunuyorlar. Bunlar CHP içindeki 'ulusalcı' grubu temsil ediyorlar ve giderek daha güçlü ses çıkarıyorlar. Yükselen sesleri parti içindeki ideolojik güçlerinden ya da tabandan değil konjoktürden ve Kılıçdaroğlu'nun sessizliğinden kaynaklanıyor.
CHP'de ideolojik olarak daha güçlü ama görünürlük açısından daha zayıf olan 'Yeni CHP'liler' ise Çağlayan'da Pınar Selek Davası'nı izlediler. Sezgin Tanrıkulu, Gülseren Onanç gibi genel başkan yardımcılarının Selek Davası'nı izleyerek destek vermeleri önemli.
Birbirinden taban tabana zıt bu 'iki CHP'yi bir arada tutan isim ise Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu. CHP içinde iki grup, iki farklı siyaset, iki farklı Türkiye ve dünya algısı var. Bunların ne ideolojik ne de siyasi olarak bir arada durmaları mümkün değil. Ama bu isimleri şimdilik bir arada tutan Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliği.
Son zamanlarda CHP kulislerinde özellikle ulusalcıların en çok konuştuğu konu; Kılıçdaroğlu'nun 2014 sonrasında olmayacağı. Bunun nedenini de 2014 yerel seçimlerinde alınacak başarısız sonuca bağlıyorlar. Böylesine beklentileri olanların yerel seçimlerde parti için çaba sarf edeceğini düşünebilir misiniz?
Bu ruh haline hiç yabancı değilim. CHP'de ve alternatif sol arayışların hepsinde Baykal'ın gidişi dört gözle beklenirdi. Bunu sağlayacak olanın ise partinin yerel ya da genel seçimlerde başarısız sonuç alması beklenirdi. CHP çok defa yerel ve genel seçimlerde başarısız olduğu halde Baykal yerini korudu. Seçim yenilgilerinin yapamadığını 'kaset skandalı' gerçekleştirdi.
Şimdi aynı beklenti 'Yeni CHP' iddiasındaki Kılıçdaroğlu için dillendiriliyor. Onun gidişini dört gözle bekliyorlar.
Peki soralım, Kılıçdaroğlu giderse parti başkanlığına kim gelecek? Ulusalcı kanattan Haluk Koç veya Emine Ülke Tarhan mı yoksa yine 'Yeni CHP' söylemini savunan Gürsel Tekin mi?
CHP çevrelerinden beklenti olarak dillendirilen 'Kılıçdaroğlu 2014'ten sonra olmayacak' senaryosunu boşa çıkaracak olan kişi bizatihi Kılıçdaroğlu'nun kendisidir.
Bugün gerek PM'de gerekse MYK'da var olan ve 'Eski CHP' özlemini her fırsatta dile getiren isimlerin CHP'ye katacak fazla şeyi yoktur. Bu gerçek Kılıçdaroğlu tarafından da biliniyor. Bunun en büyük delili kulislerde yeni yeni konuşulan bir senaryodur. Bu senaryoya göre CHP'de MYK değişikliği yakın. Bu kez MYK'daki ulusalcılar tasfiye olacak. Kılıçdaroğlu 2014 seçimlerine kendisine daha yakın bir kadro ile gidecek. Seçimlerde başarıya inanmayacaklar tasfiye olacak.
Kısaca CHP'de kılıçlar yeniden çekilecek.
CHP adım adım 'yeni'lenecek ya da 'yeni'lecek.
twitter.com/murataksoy
Yorum Yap