- 15.07.2015 00:00
NASIL BİR EĞİTİM SİSTEMİNE İHTİYACIMIZ VAR; ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME!.. BİLGİ ÜRETME SÜRECİNİN DİYALEKTİĞİ..
-ÖĞRENMEK NEDİR, NEDEN ÖĞRENİYORUZ, NEYİ ÖĞRENİYORUZ, NASIL ÖĞRENİYORUZ?-
İÇİNDEKİLER:
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YAŞAMI DEVAM ETTİRME MÜCADELESİYLE BİLGİ ÜRETİMİ SÜRECİ ARASINDAKİ İLİŞKİ? 2
SİSTEM TEORİSİNİN ESASLARI VE ÖĞRENME OLAYI...13
PEKİ, neden ÖĞRENMEK KENDİ KENDİNİ ÜRETMEKtİr...24
EVRİM SÜRECİ ÖĞRENME İLİŞKİSİ...29
ÇEVREYE UYUM NEDİR, İÇ DENGE-DIŞ DENGE ve BİLİNÇ DIŞI ÖĞRENME..29
ÖĞRENMENİN KUANTUM TEORİSİ!...42
“DURUM”-“BİLGİ SEVİYESİ” NEDİR?...43
İŞTE SİZE, “ÖĞRENME”, “ÖĞRETME” VE “EĞİTİM SİSTEMİ” OLAYININ ÖZÜ...44
“EğİTİM SİSTEMİ” DENİLEN ÖğRENME-öğretme sİstemi NEDİR?...45
ÖĞrenmek “bir durum değişikliğidir”, ANCAK “yeni” ve “ÖNEMLİ” OLAN ŞEYLER ÖĞRENİLİRler...46
“YENİ” İNFORMASYONLAR, “İYİ” YA DA “KÖTÜ” İNFORMASYONLARDIR...52
MOTİVASYON NEDİR-BEYİNDEKİ MÜKAFATLANDIRMA SİSTEMİ...54
DUYGUSAL REAKSİYONLAR- İSTEĞE BAĞLI-MOTİVE DAVRANIŞLAR...55
İYİ BİR “ÖĞRETMEN” “MOTİVASYON SİSTEMİNİ” KULLANMAYI BİLMELİDİR!...57
MOTİVASYON-mükafat sİstemİ İle bazI ÖĞRENME ÇEŞİTLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ..59
MOTİVASYON Sİstemi ve uYUŞturucuya BAĞIMLILIĞIN “ÖĞRENİLMESİ”!...62
BİLİŞSEL İNFORMASYON İŞLEME MEKANİZMASI-BİLİŞSEL ÖĞRENME SÜRECİ66
“EMPATİ”, YA DA “AYNA NÖRONLARI” VE ÖĞRENME...77
ÖĞRENME SÜRECİNDE DUYGULARIN ROLÜ...84
“İSTEMEDEN BİR İŞİ YAPMAK”, YA DA YAPMAYA ZORLANMAK, İSTEMEDEN “ÖĞRENMEK”!...86
STRES SİSTEMİ NEDİR NASIL ÇALIŞIR...89
STRES MEKANİZMASININ ÖĞRENMEYLE İLİŞKİSİ...91
“EĞİTİM SİSTEMİ” OLAYININ ÖZÜ NEDİR?. 95
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ İLİŞKİLERİ VE ÖĞRENME...95
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ SİSTEMİNİN VE BİLGİ ÜRETİMİ SÜRECİNİN DİYALEKTİĞİ109
NEYİ ÖĞRENMELİYİZ, NASIL ÖĞRENMELİYİZ...113
KONTROL BİLİMİ ve ÖĞRENME-feedback yaparak öĞRENMe...119
KONTROL BİLİMİ ve ÖĞRENME-feedback yaparak öĞRENMe. 120
ÖNSÖZ:
Bu ilk paragrafı Çalışma’nın orijinalinden çıkardım!.. Şöyle devam ediyordu: Hani „Kaf dağının ardında canavarın koruması altında bulunan nadide bir çiçek“ varmışta, devrin „Padişahı“ da, „kim onu oradan alıp getirmeyi başarırsa kızımı ona vereceğim“ diye heryana tellallar salmış ya, işte bu Çalışma o „masalda“ bahsedilen o „çiçeğe“ ulaşma macerasının sonucunda ortaya çıktı! Artık bundan dolayı „Padişah“ kızını bana verir mi vermez mi orasını „ben“ bilemem, ona da siz karar verin!!.. (Buradaki „Padişah“ Hak’tır, „canavar“ ise nefsimiz. O „çiçek“mi? O na da „Herşeyin Teorisi“-bilimi- diyorlar!... Çiçeği canavarın elinden alıp getirmeye çalışan o masal kahramanı ise insanoğlunun kendisidir!... Peki nasıl başarıyor „insanoğlu“ bu işi? „Nefsini bilen Rabbini bilir“ sözünü unuttunuz mu? Peki ya, „İnsan doğanın kendi bilincine varmasıdır“ sözünü?... İyi yolculuklar!!..)
„Bilgi üretimi nedir, NEDEN yeni bir eğitim sistemine ihtiyacımız var? NASIL bir eğitim sistemine sahip olmalıyız ki, „katma değeri yüksek mallar üreterek“ dünya pazarlarında daha çok söz sahibi olabilelim?
Bu konuyu aslında daha önce ele almaya çalışmıştık: 2006 yılında yayınlanan “Öğrenme nedir, Neden öğreniyoruz, Nasıl öğreniyoruz”- http://www.aktolga.de/t6.pdf -başlıklı çalışma konuya ilişkin oldukça geniş kapsamlı bir araştırmaydı. Ama buna rağmen ben gene de, uzun zamandır, olayın kapsamını biraz daha daraltarak (öğrenme olayının=bilgi üretme sürecinin nörobiyolojik tekniğini mümkün olduğu kadar bir yana bırakarak) ağırlığı daha çok “öğrenmeyi öğrenmeye”, yani bilgi üretimi sürecinin diyalektiğine verip, “nasıl bir eğitim sistemine ihtiyacımız var” sorusuna herkesin anlayabileceği bir dille cevap verebilmek istiyordum. Araya hep başka konular girdi, sıra bir türlü buna gelmedi. Ama baktım ki, son zamanlarda hangi konuyu tartışırsak tartışalım konu dönüp dolaşıp sonunda hep bu noktaya geliyor, ben de başka çalışmaları bir yana bırakarak bu konuyu öne almaya karar verdim.
Bu Çalışma, öyle masa başına oturularak hazırlanan, pozitivist önermelerle yüklü bir bilgi mühendisliği faaliyetinin sonucunda ortaya çıkmadı! Yaşamı devam ettirme mücadelesinin bana öğrettiklerinin bir özeti oldu!...
Aslında kitap olarak basılmasını istiyordum, ama şimdilik olmadı. Bu türden ilişkilerim yok açıkçası!!..
GİRİŞ:
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YAŞAMI DEVAM ETTİRME MÜCADELESİYLE BİLGİ ÜRETİMİ SÜRECİ ARASINDAKİ İLİŞKİ?
Bakın ne diyor sayın Cumhurbaşkanı: “Elimizdeki malzemeyi değerlendirerek buraya kadar gelebildik, ama bundan sonra artık daha ileriye gidemiyoruz, patinaj yapmaya başladık”!
Peki o zaman ne yapmamız lazım?..Gene sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Bu işin tek yolu var, o da “İslami nesiller yetiştiren bir eğitim sistemine sahip olmak ve Türk tipi bir başkanlık sistemine geçmek”!..
“Başkanlık” sistemine geçilir ya da geçilmez bu ayrı bir konu[1], ama bence, 21.yüzyıl koşullarında, küreselleşme sürecinde “patinaj yapmadan”-hiç duraksamadan ilerleyebilmenin yolu, herşeyden önce, “katma değeri-bilgi içeriği- yüksek mallar üretebilmekten” geçiyor[2]. Yoksa, siz istediğiniz kadar “Türk tipi bir Başkan’a” sahip olun ne olacak ki? Bütün yetkileri elinde toplayan bir “Başkan” emir verince birden “titreyip kendimize dönerek” bilgi üretmeye başlayayıp “katma değeri yüksek mallar” üretir hale mi geleceğiz!? Emir komuta zinciriyle yeni bilgiler üretmek mümkün müdür!? Başkalarının ürettiği bilgileri insanlarımızın kafasına zorla sokarak onlardan yeni bilgiler üretmelerini bekleyebilir miyiz?
İki yüz yıldır “Batılılaşma süreci” adı altında Batı’da üretilen bilgileri insanlarımızın kafasına zorla sokarak “çağdaşlaşacağımızı-medenileşeceğimizi” sandık hep; şimdi de bunu-bu süreci tersine çevirerek, “demek ki çözüm Batı’da değil Doğu’daymış” diyerek, sil baştan aynı pozitivist mekanizmayı bu sefer de bu yönde mi kullanacağız!? “Batıcı-Kemalist nesiller yetiştirmek” yerine, “yüzü Doğu’ya dönük İslami nesiller yetiştirmeye” ağırlık vererek mi çözeceğiz bu sorunu!?
Açık konuşalım: 21.yüzyılda-küreselleşme sürecinde bugün artık gelişmenin, “patinaj yapmadan” ilerleyebilmenin, dünya pazarlarında daha çok söz sahibi olabilmenin yolu, hangi türden olursa olsun ideoloji peşinde koşan nesiller yetiştirmekten geçmiyor! Önce bu gerçeği bir kabul edelim ve ideolojik yollarda çıkış aramaya çalışanların dışında artık herkesin bildiği çözüm yolunu şöyle ifade edelim: 21.yüzyıl kulvarında koşmak, “patinaj yapmadan” gelişmek, ilerlemek mi istiyorsunuz, bu işin daha iyi kalitede malları daha ucuza üretmekten, dünya pazarlarına bilgi içeriği yüksek-katma değeri yüksek-ürünler sunabilmekten başka yolu yoktur!.. Bu ise, ÖĞRENME NEDİR-BİLGİ ÜRETİMİ SÜRECİ nasıl bir süreçtir, öğrenmeyi, yani yeni bilgiler üretebilmeyi temel alan bir EĞİTİM SİSTEMİ nasıl olmalıdır sorularına doğru cevaplar verebilmekle mümkündür.
Öğrenmeyi, yani bilgi üretme sürecini daha önce şöyle tanımlamıştık: “Öğrenmek, organizmaya dışardan-çevreden- gelen-alınan informasyonları, daha önceden sahip olunan bilgilerle-bilgi temeliyle- değerlendirip işleyerek bunlardan yeni bilgiler üretmek, sonra da üretilen bu bilgileri (ya eskilerin üzerine, ya da onların yanı sıra) yeni sinapslar inşa ederek kayıt altında tutmak faaliyetidir”.
Dikkat ederseniz burada iki faktör var: Birincisi, “dışardan-çevreden gelen informasyonlar”; ikincisi ise, ürün olarak yeni bilgiler elde edebilmek için dışardan hammadde olarak gelen- alınan bu informasyonları değerlendirip işlemede kullanacağımız “daha önceden sahip olduğumuz bilgi temelimiz”. Yani, çevreden gelen informasyonları ancak “daha önceden sahip olduğumuz bilgileri”-“bilgi temelimizi”- kullanarak değerlendirip işleyebiliyoruz. Yeni bilgiler üretebilmenin yolu buradan geçiyor.
Peki, ya o bilgi temeliniz “kültür ihtilali” adı altında tahrip edilmişse, o zaman durum ne olacak?
Daha önceki çalışmalarda iki yüz yıldır „bilgi temeli“ tahrip edilmeye çalışılmış bir toplum olduğumuzu söylemeye çalıştık. Pozitivist toplum mühendisleri kendi kafalarına göre yeni „bilgi temelleri“ kazandırmaya çalışmışlar hep bu topluma!. Mübarek sanki kompüter bu, çıkar bir programı (software) koy onun yerine başkasını!!..Bu nedenle, şimdiye kadar bizim hiç doğru dürüst bir eğitim sistemimiz olmamış!.. Doğru dürüst eğitim sistemi bir yana, nasıl bir eğitim sistemine sahip olmamız gerektiğini bile henüz daha bilmiyoruz biz!.. E, bu durumda nasıl yeni bilgiler üreterek katma değeri yüksek mallar elde edeceğiz ki?.. Tamam, son tahlilde, bu işin başka yolu yoktur, doğru, ama, kısa ve orta vadede ne yapacağız!? İşte tam bu noktada işin çıkmaza saplandığı görüntüsü iki tür sapmanın ortaya çıkmasına neden oluyor:
İKİ SAPMA..
Birincisi açık; bu, eski Devletçi-Kemalist statükonun içe kapanmacı, Devletçi, statik dünya görüşünü savunanların çizgisidir. Az üretirsen az enerji tüketir, az ithal girdi kullanırsın olur biter, bu durumda ne “cari açık” sorunu kalır ortada ne birşey!! Yani, ayağını yorganına göre uzat ki problem ortaya çıkmasın! Bunların bütün söylediklerinin, yazıp çizdiklerinin özü esası budur!! Türkiye’de „sol“ muhalefet diye boy gösterenlerin de sahip çıktıkları bu politika eski Devletçi paradigmanın günümüzdeki uzantısından başka birşey değildir aslında!. Onların bütün dertleri, üretici güçlerin gelişmesini engelleyerek kaybettikleri eski cennetlerine yeniden kavuşabilmekten ibarettir!. Her türlü yeniliğe karşı çıkan, bütün sorunların kaynağının üretici güçlerin gelişmesi olduğunu düşünen bu gerici muhalefete göre en kestirme yol, hiçbirşey yapmamaktır!!. Devletçi elitler toplumun ürettiği bütün nimetlerden yararlanırken diğer insanlar da „şükür“ diyerek „doğayla içiçe“ „huzur içinde“ yaşasınlar!!. Bunların dünya görüşü budur!!.
İkincisi ise, AK Parti’nin içinde filizlenen ve yukardan aşağıya doğru gelişerek giderekten ona hakim olma noktasına gelen yeni tipten Devletçi-islamcı-milliyetçi bir akımdır (ben buna “AK Devrim”in jakoben-reaksiyoner yanını öne çıkaran “ideolojik virüs” diyorum!).
Eski Devletçi-statik-içe kapanmacı dünya görüşüne karşı çıkılırken (AK Parti’nin varoluş gerekçesi zaten bu idi) sayın Erdoğan’ın da bu akımın etkisi altına girmesiyle birlikte (özellikle 10 Ağustos 2014’ten sonra) 21.yüzyıl sularında son sürat ilerleyen “yeni Türkiye” gemisine adeta “u dönüşü” yaptırılarak rota yeniden 20.yüzyıl sularına- paradigmasına çevrilmiş, Türkiye, sanki eski dünyanın koşulları içinde “Kapitalizmin gelişmesinin eşit olmaması” yasasına göre yükselen bir ülkeymiş gibi düşünülerek süreç başka bir uç noktaya götürülmeye, Osmanlı işaret edilerek, tek çıkar yolun eski yapıyı-kültürü „restore ederek“ yeni tipten „genleşmeci„ Devletçi bir yayılma politikası izleyip „emperyal“ bir ülke haline gelmek olduğu savunulmaya başlanmıştır!
“Stratejik zihniyetimize geri dönüş” olarak adlandırılan „stratejik olarak derin„ görüşleriyle ülkeyi yeni tipten milliyetçi, Devletçi yayılmacı bir yola sokmaya çalışan bu çevreleri sakın küçümsemeyelim; en az birinciler kadar tehlikeli bir sapmadır bu da!.. Ayrıca, iktidar partisi içinde “lidere” tapınan-“mesiyanik”-jakoben bir ruh haliyle birlikte geliştiği için, bu akımın ülkeyi tehlikeli noktalara götürebilme potansiyelleri olduğunu da unutmayalım!.. İçe kapalı eski Devletçi sistemin dibe vurmasının sonucu olarak iç dinamiklerin zorlamasıyla, küreselleşme süreci rüzgarlarını da arkasına alarak gelişen AK Parti’yi ve burjuva devrimi sürecini, ortaya çıkış gerekçesine tamamen ters bir 20.yüzyıl ideolojik paradigması içine hapsetmeye çalışan bu akımı küçümsemeyelim!..
Başlıyoruz:
ÖĞRENMEK NEDİR?
Öğrenmek bilgi üretimi sürecidir demiştik; organizmaya hammadde olarak dışardan gelen informasyonların içerde sahip olunan bilgilerle işlenerek “bilgi” adıverilen yeni ürünlerin üretilmesine, sonra da, üretilen bu ürünlerin-bilgilerin eski bilgi hazinesinin üzerine ilâve edilerek muhafaza edilmesine öğrenme diyoruz. Bu o kadar güzel bir tanım ki, tek bir cümlenin içinde konuya ilişkin herşey var adeta!
Olayın iki boyutunun altını şöyle çizmeye çalışalım:
Birincisi; öğrenme sürecinin özünde bir informasyon değerlendirme-işleme süreci olmasıdır.
İkincisi ise, onun-öğrenme olayının- sistem karakterine ilişkindir. Yani “öğrenen” instanzın öyle görünüşte olduğu gibi hiçbir zaman tek boyutlu, yani kendisine informasyon iletilen-“kendinde şey” olarak “kendisi için varolan” ve tek başına “kendisi için” bilgi üreten bir instanz olmadığıdır; nasıl ki varoluşun kendisi bir sistem gerçekliği ise, öğrenme olayının da özünde gene bir sistem faaliyeti olduğudur...
...
Devamı : http://www.aktolga.de/z4.pdf
Yorum Yap