“Kapitalizme alternatif islami yeni bir sistem” mi geliyor? 2

  • 1.05.2014 00:00

 YA PEKİ İSLAM’IN BİR İDEOLOJİ HALİNE GELMESİ, BUNU NASIL AÇIKLAYACAĞIZ?

Buraya kadar olan açıklamalar işin tarihsel-maddi temelleriyle ilgili olup, bunların ideolojiyle falan bir alakası yoktur!.. Bu haliyle din, dinsel kültürün oluşumu, bir ideoloji olmanın çok daha ötesinde, toplumsal bilgi temelinin-kültürün-oluşumuyla ilgili bir olaydır. Ama, daha önce de dediğimiz gibi, iş bu kadarla kalmaz!. Süreç içinde, işin içine yavaş yavaş ideoloji de girmeye başlar!.Mücadele içinde, “ben ne imişim” havalarına girmeye başlayan (kendilerini burjuva devriminin varlığı kendinden menkul jakobenleri olarak görmeye başlayan) Anadolu burjuvalarının içindeki bir kanat, giderekten, ben merkezli bir dünya görüşüne-bir ideolojiye de ihtiyaçları olduğunu hissederler!.

Bu süreç -“ihtiyaç”- nasıl mı gelişir; Devlete-Devlet Sınıfına karşı olan mücadelelerinde Anadolu burjuvalarına yol göstereceği düşünülen orijinal bir ideoloji nasıl mı yaratılır, şimdi artık onu görmenin vakti geliyor!. Ama önce isterseniz bunun gerekçelerini biraz daha açalım, sonra nasıl olsa sıra kendiliğinden bu işin nasıl yapılacağına-yapıldığına gelecek!

AK Parti’nin nasıl iktidara geldiği falan değil bu yazının konusu. Bunları daha önceki çalışmalarda yeteri kadar ele aldık. “Yetmez ama evet” ile ifadesini bulan “Referandum” bu süreçte bir milattır sanki. Çünkü, bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecektir. “Balyoz”, “Ergenekon” davaları falan derken Devlet sınıfının hayat damarı kesilir atılır. Ve iş o hale gelir ki, bunlar artık darbe yapamaz hale gelirler (inşallah öyle kalır!).

Bütün bunlar olup biterken AK Parti’nin kendine olan güveni de artmaya başlar tabi. “Varsın artsın” diyeceksiniz, bunda kötü birşey yoktur. Çünkü, daha sırada çözüm için devrimci bir atılımı gerektiren “Kürt sorunu”, “Alevi sorunu” ve yeni bir anayasa yapımı sorunu (devrimin kazanımlarını kayıt altına alma sorunu) vardır. Nitekim, bir süre sonra bu yönde de “adımlar” atılmaya başlanır. “Barış-Çözüm Süreci” bunun en somut örneğidir. Ama işte ne oluyorsa tam bu arada birşeyler olmaya başlar! Bir yandan, karşı taraf, “Erdoğan bu Kürt sorununu da çözeceğe benziyor, yarın bir de yeni anayasa yaparsa, artık ondan sonra bunları bir daha kimse tutamaz” diyerek devrim sürecini akamete uğratmak için son bir fırsat arama stresine girerken, diğer yandan da, AK Parti çevrelerinde “ulan biz ne imişiz, madem ki şimdiye kadar bu işin ceremesini biz çektik, o halde bundan sonra nimetlerinden faydalanan da sadece bizler olmalıyız” anlayışı ortaya çıkmaya başlar. Dikkat edin, o “faiz lobisi” çığırtkanlıkları falan hep bu arada hız kazanmaya başlıyor!. Aslında bazıları bunun teorisini yapmaya çoktan başlamışlardı, ama Erdoğan’ın da bunlara destek vermesi eğilimi daha yeni, 2013’ün başlarından beri ortaya çıkan bir durumdu. Ben bu gidişi, daha doğrusu, eğer süreç bu şekilde evrilmeye devam ederse işlerin nereye doğru gideceğini daha o zaman hemen hissetmiştim!. Bu yüzden de o ara iki yazı kaleme aldım. Hatırlarsınız o “İstanbul-Anadolu Savaşları”nı.. Düzce Yerel Haberler’de de yayınlandı bunlar![1] (tabi benim internet sitesinde de)..

”Faiz lobisine” karşı savaş ilanı falan aslında bilinç altında gelişen bir sürecin olgunlaşarak gün ışığına çıkmasından başka birşey değildi!. Bu işin doğrusu, Kürt sorununun çözümünü de içine alan yeni bir anayasanın yapımına, bunun için gerekli ittifaklara yoğunlaşmak, sonra, buna uygun yasal düzenlemeleri de yaparak ülkenin cari açık sorununun çözümünde “olmazsa olmaz” bir koşul olan demokratikleşme adımlarını sonuca götürerek küresel sermayenin ülkeye akışını hızlandırmak iken -faizleri indirme sorununu da buna paralel bir şekilde ele almak iken- ne yaptı bu “faiz lobisi” çığırtkanları (bir yazıda bunları “burjuva devriminin acilcileri” olarak adlandırmıştım!); işi tersinden ele alarak Anadolu burjuvalarını -ve sürecin lokomotifi olan Erdoğan’ı işin “daha kolay yoldan”, “daha az riziko taşıyan” “çözümüne” ikna ettiler!!. CHP ve MHP “yeni anayasa falan yaptırmayız” diye bağırıp durmuyorlar mıydı; o da (Erdoğan da), bu işi daha fazla kurcalayarak eski Türkiye’nin o “sözde milliyetçilerinin” üzerine giderek süreci daha fazla zorlamaktansa (bunların AK Parti içindeki milliyetçi çevreler üzerinde etkili olabileceklerini de düşünerek), yeni anayasa ve temel sorunların çözümü yönünde devasa adımlar atmak yerine, problemi o çok bilmiş milliyetçi ideolog “danışmanlarının” da önerdikleri şekilde, siyasi açıdan daha kolay gibi görünen “yeni tipten milliyetçi”-Devletçi bir yoldan çözmeye yöneldi!. Burjuva devriminin yeni Türkiye zeminine geçişi sağlayacak acil sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, bir anda, bütün bu çözüm süreçlerinde kilit rol oynama potansiyeline sahip olan ittifaklar sorununu (buna bağlı olarak da burjuvazinin birliğini sağlanması sorununu) falan bir yana bırakarak, kendi tabanını oluşturan Anadolu burjuvalarının inşaatçılar ve ithalata bağımlı olmadan üretim yapmaya çalışan bir kanadını da yanına alarak (onlara cazip gelecek adımlar atmaya yönelerek) bütün problemleri eski Türkiye’nin zemininde tek başına çözebileceği hayaline kapıldı!..

Hem sonra, niye o kadar zorlasındı ki bu yeni anayasa yapımı meselesini; madem yeni anayasa istemiyordu bunlar, o da “alın o zaman” diyerek mevcut anayasayı halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı olarak fiili bir yarı başkanlık sisteminin enstrümanı olarak kullanırdı, olur biterdi!.Mevcut anayasada anti demokratik hükümler varmış falan, bu da sorun muydu.. 12 Eylülcülerin kendi diktatörlüklerini devam ettirmek için hazırladıkları bir anayasayı bu kez o onlara karşı kullanmış olacak, anayasa falan “istemezükçüler” de kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşmüş olacaklardı!!.

Bir kere ipin ucunu kaçırırsan olacağı budur işte!..Mücadeleyi eski Türkiye zemininde 20.yüzyıl kulvarlarında koşarak sürdürebileceğini düşünmeye başlarsan olacağı budur!..

Peki ne yapmak lazımdı? (aslında bu yol hala da açık ve göreceksiniz iş dönüp dolaşıp sonunda gene buraya gelecek!)

Devlet sınıfını iktidardan indiren, Balyoz ve Ergenekon Davalarıyla darbeciliğin halkın gözünde mahkum olmasına yol açan AK Parti’nin ve Erdoğan’ın, atılan bütün bu olumlu adımların ardından hemen (devrimin kalıcı hale gelmesi için “olmazsa olmaz” bir zorunluluk olarak), darbeciliğe karşı olan herkesi bir araya getirecek yeni bir anayasanın inşası görevine soyunması gerekiyordu; ama onlar bunu yapmadılar; işi yavaştan alarak- işin yokuşa sürülmesine göz yumarak, eski Türkiye’nin güçleriyle yeni Türkiye’nin anayasasını yapma oyununa giriştiler!!. Niye mi? Çok açık, korktular da ondan! Eski Türkiye’nin egemenlerinin milliyetçi çıkışlarından korktular; bu çıkışların kendi içlerindeki milliyetçiliği de harekete geçirebileceğinden korktular!.. İşte, herşeyin değişmeye başladığı an, o andır!. Çünkü, o andan itibaren artık devrimin itici gücünü oluşturan radikalizmin ve devrimci jakobenliğin hedefleri değişiyordu. Devrim artık, yeni bir anayasayla bir üst düzeye çıkarak yeni Türkiye’yi inşaya başlamak yerine, “yeni Türkiye’yi” eskiden beri varolan yapının içinde inşa hedefine yöneliyordu!! Düşünebiliyor musunuz, çocuk doğuma hazır, hatta doğmuş, ama siz bunun adını koymaya korkuyorsunuz ve onu halâ eski yapının içinde kalarak büyütmeye çalışıyorsunuz!! Korkunç bir diyalektik; bir yandan halâ, burjuva devriminin motor gücü olarak arkanızda müthiş bir kitle desteği var (zaten sizi ayakta tutan da halâ Devlet sınıfına karşı kazanılan mücadelenin açtığı bu kredidir); ama öte yandan da, siz, kendi içinizdeki eski Türkiye’nin mirası olan o Devletçi ruhun önünüze koyduğu psikolojik engelleri bir türlü aşamıyorsunuz!. “Ecdadımız” “ecdadımız” derken yarattığınız engellerin yeni Türkiye’yi kurma mücadelesinde önünüzdeki en büyük engel olduğunu göremiyorsunuz!..

Peki, “başka ne yapılabilirdi ki” mi diyorsunuz? Çok basit aslında! Önce tarihimizle- tarihinizle- bir yüzleşmeniz gerekiyordu!. Bu ne demek anlamadınız mı!! Bakın açıklamaya çalışalım ve tarihle yüzleşmenin size neler kazandırabileceğini görelim: Eğer bunu yapsaydınız -yaparsanız- o zaman, sahip çıkmanız gereken gerçek “ecdadınızın” o Sultanlar-padişahlar olmadığını (hepsi de evlat katili olan o Yıldırım Beyazıd’lar, Yavuz Sultan Selim’ler, Kanuni’ler olmadığını), tam tersine, bütün Osmanlı tarihi boyunca o Sultanlara karşı hayatta kalma mücadelesi vermiş olan insanlar olduğunu görecektiniz. Bu durumda ise, daha işin başında, ortada “alevi-sünni” sorunu diye birşeye yer kalmayacaktı!. Çünkü, Osmanlı Devleti kurulurken böyle bir sorun yoktu ortada. Bunlar hep o “Devletleşme” süreci esnasında Devlet sınıfının ortaya çıkışıyla birlikte başlamıştı... E.. siz bugün bile halâ o Devlet sınıfına karşı mücadele etmiyor musunuz, nerede o zaman problem!. Niye bu Devlete, bu Devletin-Devlet sınıfının yarattığı problemlere sahip çıkıyorsunuz da, onun ezip geçtiği bütün o insanlara sahip çıkmıyorsunuz? Nedir o illa ki, Alevileri çıldırtırcasına, 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adı falan vermeler? Nedir o, Boğaz’ın altını delen makinaya Yıldırım Beyazıd adını verme saçmalığı, size mi kalmış Osmanlı Sultanlarını mezardan çıkararak bugünü de karıştırmak!  Görüyorsunuz olay bu kadar basit! Ve de, görüyorsunuz olay kendi dışınızda değil, olay tarih bilincinin karartılmış olmasında!..

Kürt sorunu da öyle (Ermeni sorunu daha mı farklı sanki), onu da (buna benzer bütün diğer sorunları da) yaratan gene eski Türkiye’nin o Devleti değil midir!. Eski Türkiye’nin katı “merkeziyetçi” Devlet anlayışı değil midir? Sened-i İttifak’tan başlayarak, o zamandan bu yana olup bitenleri şöyle bir gözden geçirin bakalım!. Eğer, “merkeziyetçiliği güçlendirerek Devleti kurtarmak” sevdasına kapılmak yerine, “ademi merkeziyetçi” bir anlayışla yaklaşsaydı sizin o “ecdadımız” dediğiniz Sultanlarınız, ne olurdu acaba?..Hadi o zaman öyleydi, Batılı emperyalist güçlerin kışkırtmaları falan vardı ortada diyelim, peki ama ya bugün? Sınırların ortadan kalkmaya başladığı bir yüzyılda halâ “bölünmek” korkusu mudur sizi frenleyen? Hem “misakı milli” lafları ediyorsunuz, ama hem de bölünmekten korkuyorsunuz! Bırakın başkaları korksun bunlardan!.. Alın Kürtleri yanınıza, federasyonsa federasyon, özerklikse özerklik, yok eğer “yerel yönetimleri güçlendirmek” yetiyorsa da -herkes bunda görüş birliği içindeyse de- o zaman onu esas alarak oturun ve konuşarak çözün, bitsin şu iş.. Hem Osmanlı’dan falan bahsedeceksin, ama hem de özerklikten-eyalet sisteminden korkacaksın!.. O kadar geniş toprakları nasıl yönetti o Osmanlı sanıyorsunuz? Yoksa sizin kafanızda o Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet falan gibi fetihçiliği- merkeziyetçiliği güçlendirerek Osmanlı’yı şaha kaldıran “ecdadımıza” özenen  milliyetçi-merkeziyetçi bir Türkiye anlayışı mı var? “Yeni Türkiye” falan derken bunu mu anlıyorsunuz yoksa! Bakın artık bunu bile sorgular hale geldik!!.

NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ?

Anadolu burjuvaları açısından en önemli sorunun bankalarla olan ilişkiler, kredi-yüksek faizler- sorunu falan olduğu açık. Bu açıdan bakınca, daha fazla üreterek daha çok satmak, bir an evvel daha da zenginleşmek isteyen Anadolu burjuvalarının önündeki en büyük engelin banka sistemini kontrol eden İstanbul’un o büyük burjuvaları olduğu da açık. E.. ne yapmak gerekiyor bu durumda, nedir bu problemin çözüm yolu? Bazı aklı evvel “danışmanların” önerdikleri gibi, “madem ki iktidar-siyasi güç bizde, ve de halk arkamızda” diyerek İstanbul’un bu büyük burjuvalarını “mülksüzleştirerek” onlardan kendinize “sermaye transferi” yapmaya çalışmakta mıdır? Açık açık bu söyleniyor yahu! Oh, ne güzel, tam o eski “solcu”-“devrimci” paradigmaya da uyuyor bunlar!! Madem ki artık yeni anayasa yapımı falan da gündemden düşüyordu, bu durumda hiç olmazsa onlar da kendi tabanlarını tatmin ederek “kendi zenginlerini” yaratırlar, daha da güçlenmeye çalışırlardı olur biterdi!. Kimbilir, belki o zaman ilerde bu şekilde yeni bir anayasa yapmak falan da mümkün hale gelebilirdi! İşte olay budur!.. ”Danışmanlar” falan derken ideolog geçinen o bir avuç aklı evvelin peşine takılan AK Parti yönetiminin ve Erdoğan’ın, ani bir kararla, direksiyonu bir anda bu yöne, 20.yüzyılın kalıntısı milliyetçi bir paradigmaya doğru kırmaya başlamasının nedeni budur. Sonuç ortada!.. Milliyetçi bir söylemle hala ayakta tutulan seyirci desteğine rağmen, herkese ve herşeye karşı aynı anda saldırıya geçtiği için bir türlü kendini toparlayamayan bir iktidar görüntüsü!..

Dikkat ederseniz şu son 12 yıl boyunca AK Parti iktidarları süresince hep oldu böyle gel gitler; ama her seferinde onlar pratik içinde hatalarından da öğrenerek işi buraya kadar getirdiler. Ve hep dedik ki, demek ki bu iş bizde böyle oluyor, “kervan yolda düzülerek” ilerleniliyor!.. Ama son zamanlarda işin rengi hiçte böyle değil! Gezi Parkı eylemleri başladıktan sonra, karşılarında hiç beklemedikleri bir anda, kendilerini saklama ihtiyacı bile duymayan İstanbul burjuvazisinin temsilcilerini gören AK Parti kurmayları adeta çıldırdılar; ve birden, savunma psikolojisiyle “hah” dediler, “işte tamam, suçüstü yakalandılar, demek ki bize karşı yapılan bütün o komploların altında bunlar yatıyorlarmış”! “Demek ki, o “faiz lobisi” diye bas bas bağırarak bizi uyaranlar doğru söylüyorlarmış”! Ve intikam çığlıklarıyla bütün güçleriyle bu yöne doğru asılmaya başladılar!.

İşte kritik nokta burasıdır. Dikkat edilmezse, sürecin -burjuva devrimi sürecinin- bir anda yön değiştirerek Anadolu burjuvazisinin bir kanadı ile (Anadolu burjuvalarının bir başka kanadı da “paralelcilerin” sevk ve idaresi altında imiş meğer!!) İstanbul burjuvazisi arasındaki sınıf mücadelesi haline dönüşmesi tehlikesi tam bu noktada ortaya çıkıyor. Tehlikeden bahsediyorum, çünkü, böyle bir gelişme, Özal’dan bu yana adım adım Devlet sınıfından kopma süreci içine giren, Boyner’in YDH’sıyla falan bir arayış içinde bocaladıktan sonra halâ yeni Türkiye’nin siyasi yelpazesi içinde kendisine bir yer bulamayan eski Türkiye’nin o Devletçi burjuvalarını yeniden eski müttefiklerinin yanına itecek, devrimin bütün kazanımlarının bir anda yitirilmesi tehlikesini ortaya çıkaracaktır”.

Bakın, bu satırlar yazıldığı zaman daha ortada ne Sarıgül olayı vardı, ne de Gülen Cemaati ile kapışma!!. Bütün bunlar burjuvazinin kendi içindeki sınıf mücadelesinden bağımsız şeyler midir sizce!!. Daha sen, ittifaklar politikanı olgunlaştırarak yeni bir anayasa bile yapamamışsın, ama aferin, “öteki” burjuvalara karşı savaş açmada çok başarılısın!!. Çok eskiden, 80’lerde idi galiba, “Mafyaya karşı tek başına” diye bir İtalyan dizisi vardı televizyonda, merakla, büyük bir heyecanla oturur izlerdik!.. Onu hatırlatıyor bana bütün bunlar!..

Suyu ısıtmaya başlarsınız, tam o yüz dereceye gelene kadar pek birşey görünmez ortada. Toplum da işte öyle üstü kapalı alttan ısıtılan bir tencere gibidir!. Sonra, öyle bir an gelir ki, “ne oldu, neden oldu” falan demeye vakit kalmadan, bir de bakarsınız tencere patlama sinyalleri vermeye başlar!.. Ufacık bir kediyi bile köşeye sıkıştırırsanız öyle bir an gelir ki, üstünüze saldırmaya başlar!.. Tamam, taşı gedikten eksik etmeyin, eleştirin de, ama diğer yandan da açık kapı siyaseti izleyin. Adamlar artık darbeciliği falan terkettiklerini söylüyorlarsa, artık yeni Türkiye zemininde kalacaklarını ilan ediyorlarsa, kendi fraksiyon çıkarlarınız uğruna bunları görmezlikten gelerek, bu aşamada müttefik olmanız gereken insanları illa ki “mülksüzleştirme” hayaline kapılmayın; “tamam o zaman” diyerek yeni bir anayasa hazırlanması sürecine onları da katın.. Varsın size gene muhalif olsunlar! Yoksa siz, “solcu” sendikalarla İstanbul’un büyük patronlarının “paralel” müttefiklerini de yanlarına alarak elbirliğiyle kuracakları “Sosyal Demokrat” bir partiden mi korkuyorsunuz!! Bırakınız efendim, onlar da nasıl istiyorlarsa öyle yer alsınlar bu yeni zeminde.. Tek koşul, TARİHSEL UZLAŞMANIN tek koşulu, darbeciliğe karşı olmak olacaksa eğer, bu yönde zorlasanıza süreci!! Yoksa siz, “birgün herkesin AK Parti’li olacağını” falan mı düşünüyorsunuz!!..Yok 17 Aralık darbesiymiş, yok 25 Aralık ihanetiymiş, bunlar hep sizin kendi hatalarınızın sonucu. Bakın, kendiniz söylüyorsunuz, “ne istediniz de vermedik” diyorsunuz!! Sadece bu söz bile herşeyi açıklamaya yetiyor aslında. Yani “düşman” dışarda değil, kendi içinizde-içimizde, beynimize yerleşmiş de farkında değiliz!.

Özetlersek, Anadolu burjuvalarının içinden çıkan bir kanadı, halkımızın o eski mesih yaratma geleneğinden de yararlanarak Erdoğan’ın kişiliğini kutsallaştırmaya götüren, bunun da ötesinde, onları, artık kendileri için bir “lider” ve “ideoloji” yaratma zamanının geldiği inancına sürükleyen, problem çözme sürecinde en kestirme yolun bu olduğuna ikna ederek onların yoldan çıkmalarına neden olan, kendilerine olan güven artışıyla birlikte, “madem ki bu işi kotaran biziz (Devlet sınıfını iktidardan indiren biziz), o halde onun-iktidarın- nimetlerinden faydalanan da sadece bizler olmalıyız” anlayışıdır. Onları, ekonominin ve siyasetin-toplumsal gelişme sürecinin- doğal akışını bir yana bırakarak kerameti kendinden menkul bir iradi güce –yani, adeta kutsallaştırılan bir “lidere” ve “ideolojiye”- yönelten neden budur!.

İşin rotası bir kere kayarak olay Devlete-Devlet Sınıfına karşı verilen mücadele boyutunu aştığı, mücadeleyi birlikte zafere ulaştırması gereken güçlerin kendi aralarındaki sınıf mücadelesi platformuna taşındığı sürece olacak olan budur-bugün ortaya çıkan durumdur!. Alın şimdi hayrını görün! Bakın neler çıktı ortaya..

”Paralel devlet” deyip geçiveriyoruz, şaka değil bu; “paralel devlet” diyorsun, yani, şimdiye kadar “devletin içinde devlet” varmışta kimsenin haberi yokmuş!. Hadi dışardakilerin yoktu diyelim, ya sizin? Siz hükümetsiniz yahu, elinizde istihbarat teşkilatlarınız var, polisiniz var!.. Niye haber vermedi o istihbarat teşkilatı dersiniz!.. Elin adamı altınızı oymuş da haberiniz yok!.. Herkesi şantajla-tehditle teslim almış adamlar da haberiniz yok, söyler misiniz bana siz ne yapıyordunuz bu güne kadar orada!! “Saflığımıza verin” diyerek geçiştiremezsiniz bu işi!

Görüyorsunuz, iş bir kere çığrından çıkınca olay İstanbul-Anadolu savaşları olarak kalmıyor!. Buna ek olarak, Anadolu burjuvalarının kendi içine de sıçrıyor! O Gülen Cemaati dediğiniz nedir ki; tamam, onlar da İstanbul burjuvaları gibi halâ eski Devletçi sistemle olan zihinsel -Devletçi- bağlarını koparmış değiller, ama onların da bir ucu gene Anadolu burjuvalarına dayanmıyor mu?. Alın bir TUSKON’u; TUSKON’u kuran kim, Gülen Cemati değil mi, bunlar da Anadolu burjuvaları değiller mi!. Hadi bakalım, önce İstanbul burjuvalarını, sonra da Anadolu burjuvalarının kendi dışınızda kalan diğer kısmını aldınız karşınıza, kolay gelsin!. Halbuki, olayı hiç bu zeminlere taşımadan yönetmek mümkündü. Madem bu kadar güçlüymüş bu adamlar, neden o zaman onlarla olan mücadeleyi kendi alanınıza -yeni bir anayasa yapma alanına- taşımadınız da onların güçlü oldukları eski Türkiye kulvarlarında onlarla yarışa kalktınız? “Paraleller” sizi dinliyormuş; tamam, peki ama neden beni değil de sizi dinliyorlar, demek ki bunun altında bir çıkar savaşı-sınıf mücadelesi-var.. Ben de diyorum ki, bu mücadelenin objektif temelleri zaten vardı, yani yeni birşey değil bu. Eski sistemin yarattığı çarpık gelişmenin sonuçları bunlar. Ama sizin göreviniz, işin bu yanını öne çıkarmadan, burjuva olmaktan kaynaklanan ortak yanlarınıza vurgu yaparak, kendi aranızdaki mücadeleyi ortaklaşa hazırlanacak yeni bir anayasayla birlikte yeni Türkiyenin demokratik platformuna aktarmaktı. Yok eğer bu ara kavga kaçınılmaz olarak çıkacaksa da bunun yeni anayasa yapımı konusu üzerinde olmasına dikkat edilmeliydi.. Yani eğer, mücadele kaçınılmaz idi ise, o zaman da bunu yönetmek ve kendi alanınıza taşımanız gerekirdi..Bunların hiçbiri yapılmadı!..   

EVET, BİR İDEOLOJİ NASIL YARATILIR DEMİŞTİK!

“Liderimiz” hazırdı! Evel Allah, bu konuda-kişiyi ilahlaştırma konusunda-uzmandık!! Ama bu yeterli değildi. Şimdi  bir de bir paradigma, bir “ideoloji” yaratmak gerekiyordu!.. Öyle ya, ideolojisiz “lider” olurmuydu!..

Anadolu burjuvalarının içindeki bir kanattan, onların ruh haline uygun bir ideolojiden-böyle bir ideolojinin nasıl yaratılacağından bahsederken akla hemen “solcular” geliyor -ne kadar ilginç değil mi-!! Ama öyle ya, ne de olsa, bu işin -ideoloji yaratma işinin- uzmanı onlar!.. Gerçi bu sefer söz konusu olan işçi sınıfı değil, Anadolu burjuvaları; yani, bu kez işçi sınıfı için değil Anadolu burjuvaları için bir ideolojinin yaratılması söz konusu!!. Sakın onlar -Anadolu burjuvaları- Allahın fukarası, ideolojiyle ne alakaları var, daha doğru dürüst bir entellektüel kadroları bile yok, ideolojiyi nasıl yaratacaklar falan diye düşünmeyin!! Sosyalizmin çöküşünden sonra işsiz kalan Jöntürk-İttihatçı kökenli solcularımız ne güne duruyorlar; onların bu boşluğu doldurmada da ne kadar maharetli olduklarını görünce parmaklarınızı ısıracaksınız!!..

Yukardaki açıklamayı gerekli gördüm, çünkü, biraz sonra, ortaya çıkan bu yeni ideolojinin nasıl da “solculuk” koktuğunu görerek hayret edecek, “helal olsun bu “solculara”(!), kendilerini (batırarak) kurtardılar(!), şimdi de sıra Anadolu burjuvalarında, onları da kurtarmaya(!) çalışıyorlar”  diyeceksiniz!

Önce şunu söyleyelim: Anadolu burjuvaları küresel düzeyde ticaret yapmayı, burjuva olmayı falan henüz daha yeni öğrendikleri için, kendi aydınlarını da daha yeni yeni ortaya çıkarmaya başladılar. Ve gerçekten, bu kadar kısa zamanda bu alanda da başarılı oldular ve çok değerli, düşünen beyinler çıkarmayı da başardılar.. Ama ideoloji, hele hele bir ideoloji yaratmak başka birşey. Kitlelere malolabilecek, onları peşinden sürükleyebilecek popüler bir ideoloji yaratmak için onların tecrübeleri henüz daha yeterli değil. Bu nedenle, ideoloji yaratma işine uygun dışardan toplum mühendisleri ithal etmeleri gerekiyordu!..

Kim ne derse desin, problem Anadolu burjuvalarına bir ideoloji yaratmak olduğu sürece, böyle bir amaç için kullanılması gereken en önemli enstrüman-bilgi temeli İslam olacaktır. Bunun nedeni açıktır: Çünkü onlar, Anadolu burjuvaları, Devlet sınıfına karşı mücadelede tarih boyunca sırtlarını ona, yani İslam’a dayayarak mesafe alabilmişlerdir. Yani İslam -din faktörü- bu mücadelede bugüne kadar onlar için kendiliğinden bir simge-bayrak olagelmiştir. Üstelikte sadece onların kendileri yaratmamışlardır bunu. Kültür ihtilali süreci boyunca karşı tarafın zorlamalarının yarattığı reaksiyon da böyle bir sonucun ortaya çıkmasına-İslama sarılma sonucunun ortaya çıkmasına- neden olmuştur.

Dikkat edin, şu an artık sadece bir din olarak İslam’dan bahsetmiyoruz; konumuz, ideoloji yaratma sürecinde bir enstrüman olarak onun nasıl kullanılabileceğidir!. Tamam, daha önce Necip Fazıl falan da bu yolda çaba sarfediyorlardı, ama onunki -onlarınki- biraz ilkeldi, “çağdışı” kalıyordu artık!. Yani öyle, İslam’ı bir ideoloji haline getirelim, “islami bir nesil yaratalım” falan diye istek beyan etmekle olmuyordu bu iş!. İçinde yaşadığın sisteme, yani “kapitalizme alternatif” yeni bir sistem haline getirebiliyor muydun onu; hem de öyle basit bir alternatif de değil, kapitalizm sonrası topluma yönelik bir alternatif!!..

Ee, peki nasıl olacaktı bu iş? Biliyorsunuz, ben çoktandır bu ideoloji yaratma işleriyle falan uğraşmıyorum artık!!. Bu yüzden, bu işin uzmanı olan o “solcu-aydınlara” sormak gerekecek bu soruyu!.. Ama siz merak etmeyin, zaten bazıları bu türden soruları çoktan sormuşlar bile kendilerine ve de cevaplarını  hazırlamışlar! Nasıl mı? Bakın Cemil hoca nasıl bir mantık kuruyor:

Hani İslam da “faize karşı” ya; tamam işte, yeni bir ideolojinin çıkış noktası neden bu olmasın! İslam’ın karşı çıktığı faiz kapitalizm öncesi döneme ilişkinmiş falan bunlar önemli değildi, önemli olan, onun da “faize karşı” olmasıydı. Kedi uzanamadığı ciğere “pis” dermiş hesabı, ülkedeki bankacılık sistemi İstanbul’un büyük burjuvalarının kontrolünde olduğu için, ve de artık trenin kaçmış olması nedeniyle, öyle yakın zamanda Anadolu burjuvalarının banka sahibi olmaları falan da hayal gibi göründüğünden, Anadolu burjuvaları açısından “faiz lobisine” karşı savaş başlığı altında başlatılacak bir “imha-mülksüzleştirme” ve ele geçirme mücadelesi mükemmel bir strateji olabilirdi!. Bu bir. İkincisine gelince, faize karşı başlatılacak bir savaş pekala “kapitalizme alternatif-kapitalizm sonrası topluma yönelik bir çıkış noktası” da olabilirdi! Süper! “Bir taşla iki kuşu birden vurmak” denirdi bunun adına!. Hem sonra, tam köprüyü geçerken onlara -Anadolu burjuvalarına- yüz çevirip de gene İstanbul burjuvalarından yana dönen o “solcu-Marksist liberallerden” de intikam alınmış olurdu böylece!. İslam’sa mesele, zaten iş gelip ona dayanıyordu. Yok eğer, “kapitalizme alternatif yeni bir sistemse” de, ee, o da tamamdı; bir kere faize karşı olmaktan yola çıktın mıydı, bütün bir bankacılık sistemini falan da devre dışı bırakmış oluyordun zaten; yani orada artık kapitalizmden bahsetmeye de yer kalmazdı!. O halde tamamdı, Anadolu burjuvaları için yeni bir ideoloji yaratma sürecinin köşe taşları hazırdı ortada! Hem de öyle bir hazırdı ki, “sosyalist sistemin” çöküşünden sonra bir çıkış noktası-yeni, “solcu” bir ideoloji arayanlar için de çare olabilirdi böyle birşey, harika! Hem sonra, işin bir de Türkiye’nin Ortadoğu’daki İslam ülkelerine örnek olma ayağı vardı!. Yaratılacak böyle bir ideoloji pekala onlar için de bir çekim merkezi yaratabilirdi!. Yaşasın Anadolu burjuvalarının önderliğinde başarılacak kapitalizme alternatif-kapitalizm sonrası toplumu yaratacak- bir İslam Devrimi !

Kimdi peki bu türden ideolojik formatları hazırlayanlar, Anadolu burjuvaları mı? Dedik ya, onlar daha “fukara”, yani zihinsel-entellektüel kapasiteleri yeni bir ideoloji yaratacak kadar gelişmiş değil! Bunun için önce “solcu” olmak gerekirdi!! Ama o da yetmezdi, hem “solcu” olacaktın, hem de bütün o entellektüel yeteneklerini Anadolu burjuvalarına sunarak onlarda eksik olan yanı tamamlayacaktın!!. Hani derler ya, “bir baltaya sap olamadın” diye!. Böylece, “solculuk” yaparak ulaşamayacağın mevzilere “ne yardan, ne de serden vazgeçerek” bir çırpıda erişmiş oluyordun; daha ne!

La havle vela kuvvete! Anadolu burjuvalarına sesleniyorum: Yahu kardeşim, oturun oturduğunuz yerde, bakın ne güzel işler yapıyorsunuz; Devlet sınıfının şahsında koskoca Osmanlı’yı iktidardan indirdiniz, bu ülkenin milli gelirini on yılda üçe katladınız, Kanal İstanbul’du, 3. Köprüydü, dünyanın en büyük havaalanıydı, Marmaray’dı, ikinci tüneldi falan derken harikalar yaratıyorsunuz. Üretici güçleri geliştirerek Türkiye’yi 21.yüzyıla taşıyorsunuz. Yetmiyor mu bunlar size! Türkiye nasıl geldi bu noktalara (siz nasıl geldiniz bu noktaya) onları bir düşünün hele. Buralara gelirken yok muydu o “faiz lobisi” denilen “finans kapital”!. Daha önce içinde “faiz lobisinin” olmadığı başka bir sistemde mi yaşıyorduk yani! Kapitalizm değil midir dünden bugüne içinde yaşadığımız sistemin adı?. Ne oldu da böyle birden enteresan ideolojiler yaratan kılavuzların peşine takılmaya kalkıyorsunuz!.

Sayın Erdoğan,

bu halk sizi kendinden biri olduğunuz için, pragmatik bir lider olduğunuz için sevdi. Hiçbir ideolojiye prim vermediğinizi gördüğü için sevdi ve bağlandı. Bırakın Allah aşkına şu ideoloji peşinde koşan kılavuzları bir yana! Aslan gibi Babacan’ınız var yanınızda yetmiyor mu o size!!.. Bakın, “faiz lobisi” falan diye o kadar bağırıldı çağırıldı ne oldu? Faizler düştü mü, tam tersine fırladı gitti!! “Bu iş Türkiye’ye 18 milyar dolara patladı” diyorsunuz! Ee, o zaman, kime yarıyor bu çığırtkanlık, bunu niye göremiyorsunuz? Ortada bir “faiz lobisi” varsa yapışırsın yakasına verirsin cezasını; ama öyle “faiz lobisi” çığırtkanlığı yaparak bütün bir küresel sermayeyi karşıya almakla olmaz bu iş!. İnanın, “faiz lobileri” falan değil, bu türden ideolojik ataklarla ortalığı biribirine katanlar yapıyor gerçek tahribatı. Bir yandan, “Menderes’i astılar, Özal’ı zehirlediler, ama Erdoğan’ı yedirtmeyeceğiz” falan diyerek suret-i Haktan görünürken, diğer yandan aslında sizi de kurbanlık kutsal bir koyun haline getirerek atıyorlar o kurtların önüne; ve siz de saf saf, o “Dombra’ların” falan havasına kapılarak-“kefen giymekten” falan bahsederek-bu oyuna geliyorsunuz, insaf!

Evet, ideoloji yaratma işine isterseniz İslam-kapitalizm ilişkisinden başlayarak devam edelim!. Bakın ne diyor Cemil hocamız:

DEVAM EDECEK...

KAPİTALİZME ALTERNATİF BİR İSLAM İKTİSADINI TARTIŞIYORUZ!..

“..İslamcılık: Evet, politiktir ve nihai adaleti anlatır. Burada alternatif bir iktisadi sistemin temellerini bulabilir miyiz ve bulursak bunu İslam iktisadı olarak nitelendirmek mümkün müdür?



[1]http://www.duzceyerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/19824-Bir-sure-once-nereye-geldik-ne-yapmali-demistik-simdi-neden-sasiriyoruz 

YAZININ 1. BÖLÜMÜ İÇİN

http://www.duzceyerelhaber.com/munir-aktolga/24460-kapitalizme-alternatif-islami-yeni-bir-sistem-mi-geliyor-1

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums