- 8.06.2013 00:00
“FAİZ LOBİSİNE” KARŞI MÜCADELEYE EVET, AMA BUNA PARALEL OLARAK AYNI ZAMANDA DEMOKRATİKLEŞMENİN DE HIZLANMASI GEREKİR!..
Sermaye iki şekilde-iki nedenle gelir ülkeye: Bir, faiz peşinde olduğu için; İki, uzun vadeli yatırım için. Bu nedenle, faizleri düşürmeye evet, ama aynı anda demokratikleşmeyi de hızlandırmanız gerekiyor. Çünkü, yatırım için gelecek küresel sermayeyi ülkeye çekebilmenin tek yolu budur. Eğer Erdoğan “faiz lobisine” karşı gösterdiği “devrimci” enerjiyi aynı şekilde demokratikleşme-çözüm sürecini ilerletme konusunda da gösteremezse bundan kazançlı çıkan sonunda gene o “faiz lobisi” olur!.
Denklem çok basit aslında! Herşey bir yana, bir şekilde dövize ihtiyacınız var! Yok diyemezsiniz, çünkü bir cari açık sorununuz var. Bu parayı ya uzun vadeli yatırımları cazip kılarak çekeceksiniz ülkeye, ya da faizleri yükselterek!..
Bu denklem, sadece küresel sermaye için değil, aynı zamanda yerli sermaye için de geçerli. Onlar da, ya eskiden olduğu gibi sırtlarını devlete dayayarak, devletin yarattığı kapalı av alanında yüksek faiz ve tekel kârı yoluyla varolmaya devam edecekler, ya da, kendilerini üretim alanında değerlendirerek, yani, daha çok yatırım yapıp daha çok üretip, ürettiklerini daha geniş pazarlara satarak. Nasıl ki, birinci yolun olmazsa olmaz koşulu sırtını dayayacak güçlü bir devlet ise, ikinci yolun olmazsa olmaz koşulu da uzun vadeli yatırım-üretim ortamının teminatı olan demokratik-güvenli bir ortamdır. Eğer bunların ikisi de yoksa o zaman onlar da alır başını gider (gidecek yer çok bu dünyada) ve siz de oturur arkasından bakakalırsınız!.
Haydi bakalım o zaman, gün şimdi bu basit gerçeğin altını çizme-içini doldurma günüdür! Madem ki Erdoğan ve AK Parti, “illa da illa Devlet” diyerek direnen “faiz lobisinin”, işi kendilerine karşı komplo düzenlemeye kadar vardırdığını söylüyorlar, ve bütün güçleriyle bu komployu boşa çıkaracaklarını ilan ediyorlar, o halde, onların hiç vakit kaybetmeden hemen demokratikleşme adımlarını da hızlandırmaları gerekiyor. Yoksa gerisi hoş bir seda olarak kalır!.
Başka hiçbir alternatifi yok bunun! Başka türlü cari açığı da kapatamazsınız zaten! Faizleri düşürdüğünüz an eğer buna paralel-eş zamanlı olarak demokratikleşme adımlarını da atmamışsanız-atamıyorsanız, sadece küresel sermaye değil, “milli” denilen o yerli sermaye de alır başını, tasını tarağını toplar başka yere gider!. Ve siz de sonra mecbur kalırsınız tekrar faizleri yükseltmeye!. Bu türden gel gitler şimdiye kadar defalarca yaşandı Türkiye’de. Bu nedenle, faizlerle oynayan-faizleri düşüren aklı başında bir ekonomi politikasının aynı zamanda demokratikleşme çalışmalarıyla da paralel gitmesi gerekir. Hatta, paralel de değil, bunu-bu türden çalışmaları bir adım geriden izleyerek uygulamaya koyması gerekir. Gerekli demokratikleşme adımlarını atarak önce bir göreceksin ne kadar sermaye geliyor. Ancak ondan sonra buna göre faizlerle falan da oynayabilirsin. Yoksa, haklıyken haksız duruma sokuverirler adamı! Ve sen de ne olduğunu bile anlayamadan bakakalırsın! En fazla bazı kredi derecelendirme kurumlarına ve yabancı merkezlere küfredersin o kadar, daha ileri gidemezsin..
Aslında AK Parti iktidarı çok önemli ve doğru adımlar attı bu yönde-demokratikleşme yönünde. Hepsi bir yana, “barış sürecini” başlattı. Ve PKK, otuz yıldır süren savaşa son vererek silahlı kadrolarını yurtdışına çekme kararı aldı, bunu uyguluyor da. Bundan daha önemli bir gelişme olabilir mi. O halde yapılması gereken, bütün dikkatlerin bu noktada toplanması, bir an önce yaratılan bu “barış” ortamının kalıcı hale getirilmesidir.
Bu nasıl yapılacak peki? Bu da bellidir aslında, ne yapıp edip Kürt sorununun çözümünü de içeren demokratik bir anayasanın yapımından geçiyor bunun da yolu. Ama bu da öyle kendiliğinden olacak bir iş değil tabi. Yani ben böyle istiyorum diyerek tek başına yapamazsın böyle bir anayasayı. Önce, senin dışında kim, kimler daha istiyor bunu, onu bir belirleyeceksin ki, ona göre bir ittifak-işbirliği politikan oluşsun.. Sadece yeni bir anayasa yapımı için değil başka herhangibir işi yaparken de geçerli bu düşünceler. Eğer bir işi yapmaya kararlıysan, önce bunu kiminle, nasıl yapacağını bilmen gerekir.
Yeni anayasa yapımı sürecinde bütün bunlar bir sır değil, herşey apaçık ortada. Kimin yeni bir anayasa yapımından menfaati olduğu, kimin böyle bir şeyi istediği ortada: AK Parti ve BDP istiyor yeni bir anayasayı..Yani, eski Türkiye’nin mazlumlarını, altta güreşenlerini temsil edenler istiyor. Önce bunu bilecek ve bir yana koyacaksın! Ha, ama öbür partilerle de ilişki gerekiyormuş falan.. tamam, bunlara birşey demiyorum, ben sadece işin özünü ortaya koymaya çalışıyorum.
“E, tamam işte, biz de bütün bunları yapıyoruz zaten” diyerek olayı geçiştirmek mümkün değildir. Çünkü, bu iş başka bir işe benzemiyor. Bisiklete binmeye benziyor bu süreç, durdun mu, tereddüt uyandırmaya başladın mı düşersin!. Yeni bir anayasa demek, yeni Türkiye’ye açılan yolda köşeyi dönmek demektir. Yani, bir tür nitelik değişimi olayıdır bu. Şu ana kadarki kazanımların kayıt altına alınması olayıdır. Yerli yabancı herkes, “bundan sonra Türkiye’de işler nasıl gidecek” bunu görecek bilecek. Aslında sadece yeni bir anayasa metnini ortaya çıkarmakla da bitmiyor iş. Buna uygun diğer yasal düzenlemeleri de yapacaksın ki herkes görsün bilsin pratikte neyi nasıl yapacağını.
Ama, sen daha bütün bu işleri yapmadan, bırakınız yapmayı, yerli ve yabancı kamu oyuna neyi nasıl yapacağını bile tam olarak deklare etmeden, tutuyorsun sistemin şu ana ilişkin hassas noktalarıyla oynamaya kalkıyorsun! Bence hata burada! Sadece faiz düzenlemesinden bahsetmiyorum, alın bir alkol meselesini! Tamam, son derece normal bir şey yapılan iş. Bütün gelişmiş ülkelerde de buna benzer düzenlemeler mevcut, ama biliyorsun ki bu konuda hassas bir kesim var ülkede. Bunlar haklı haksız, bu ayrı bir konu, ama önce bütün bu insanların bireysel özgürlüklerine, yaşam tarzlarına karışılmamasına dair endişelerini bir kaldır bakalım ortadan. Ondan sonra, göreceksiniz bakın, böyle şeyler sorun bile olmayacak. Köprüye Y.S.Selim isminin verilmesi olayı da öyle!. E, deniyor ki Y.S.Selim tarihimizde başarılı bir Sultandır. Hilafet falan onun zamanında getirilmiştir! E, ama aynı zamanda bir de Alevi yurttaşlarların var senin, onlar da daha adını bile duyunca alerji duyuyorlar bu isme. Doğru yanlış, ama gerçek bu. Başka işin mi yok da beşyüz yıl önce yaşanmış bir olayı tekrar tartışma konusu yapıyorsun!. Üstelikte tam önemli bir dönemeci dönme arifesindeyken! Yanlış! Doğru olan birşeyi yanlış zamanda yaparsan yanlış bir sonuç çıkar ortaya! Ha, insan hata yapmaz mı, elbete yapar. Böyle bir şeyi düşünmemiş olabilirsiniz daha önceden. O zaman dersiniz ki, kusura bakmayın, biz böyle düşünmemiştik, hata oldu başka bir isim buluruz. Ama onu da yapmıyorsunuz! “Faiz lobisi de faiz lobisi”! Bir de buna “uluslararası komplo” eklendi şimdi! Günaydın! Siz bilmiyor muydunuz o ülkelerin gelişmiş güçlü bir Türkiye’yi istemediklerini!. Türkiye’nin başarılarını gördükçe ayağını kaydırmak için kıskançlıklarından fırsat gözettiklerini! E, biliyorduysanız, o zaman niye illa kaşıyorsunuz ki birtakım hassas noktaları ve onlara fırsat veriyorsunuz!.
Bakın, sağa sola kızmak, bağırıp çağırmak çözüm yolu değildir. Oturun bakalım bir şu masaya. Açın önünüze yeni anayasa dosyasını. Bakın Öcalan’la konuştunuz da ne oldu, herkesin desteklediği bir barış platformu çıktı ortaya. Gene konuşun aynı şekilde. Üstelik bu sefer BDP de sizinle birlikte parlamentoda. İstenilen şeyler de öyle fazla birşey değil. Eşit vatandaşlık hakkı, etnisiteye vurgu yapmayan bir millet anlayışı, anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması ve yerel yönetimlerin daha etkin hale getirilmesi. Ne var bunlarda. Siz de istiyorsunuz bunları onlar da, daha ne uzatıyorsunuz ki işi? Hem sonra bakın, Taksim eylemcileri de kentlerin merkezi bir şekilde yönetilmesine karşı olduklarını söylüyorlar (!) yani onlar da ademi merkeziyetçilikten yanaymışlar (inşallah bu talep Diyarbakır’ı da kapsıyordur)!. Tamam deyin onlara da, bu talebinizi biz de haklı buluyoruz deyin, dikkate alacağız deyin!
Açık söylüyorum, siz hele bu adımları bir atın, bakın göreceksiniz o zaman bugün üzerlerine gaz sıkılan o gençlerin büyük bir kısmı da size destek vereceklerdir. Ya geri kalan diğerleri mi diyorsunuz, göreceksiniz, o zaman onlara da seslerini kesip oturdukları yerde oturmak kalacaktır!. Soruyorum size, hangi faiz lobisi kimi nasıl provoke edipte sokağa indirebilecek böyle bir ortamda? Gene dua edelim ki, bu sefer Kürtler sessiz kaldılar. Aslında bunu da kimse yanlış anlamasın!. Bunun nedeni onların “barış sürecinden” beklentileridir. Ama sadece onlar mı, bugün milyonlarca insan bir umut ve bekleyiş içindeler. Bir an önce barış sürecinin kalıcı hale geldiğinin ilanını bekliyorlar. Bunun için de yeni bir anayasanın şart olduğunu görüyorlar. Üstelik bu işi ancak AK Parti’nin-Erdoğan’ın yapabileceğini, bu konuda onun en yakın müttefiğinin de BDP olabileceğini düşünüyorlar. Madem ki “beraber yürüdük bu yollarda” ve işi buraya kadar getirdik, denizi geçtikten sonra işi derede boğulma noktasına getirmeyelim diyorlar!..
Yorum Yap