- 14.01.2016 00:00
Hem 38 yıl sonra, hem de artık yaşamayan biri hakkında. Ünal Osmanağaoğlu'nun, 7 defa idam cezası aldığı Bahçelievler Katliamı davası, 2009 yılında AİHM'den “adil yargılanma” hakkına uyulmadığı için bozulmuştu.
Önceki gün, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi davaya son noktayı koydu ve beraat kararı verdi. Ünal Osmanağaoğlu iki sene önce hayata veda etmemiş olsaydı, hakkında verilen bu kararı görmek ona da nasip olacaktı. Sonuç sadece hakkın değil, hakkın peşini bırakmayan vârislerinin, özellikle kardeşi Tamer'in eseri. Bu kadar uzun soluklu bir davayı takip etmek, vefatından sonra bile pes etmemek ve bir hatırayı temize çıkarmak az şey değil; tek başına onun masumiyetinin ve uğradığı haksızlığın-zulmün büyüklüğünün de bir delili olarak kabul edilmeli.
Bu kararın, kendi şablonları, hükümleri ile mesut-bahtiyar yaşayanları rahatsız etmesi normal karşılanmalı. Deliller ve muhakeme süreci hakkında en küçük bir fikri olmayanlar, ezberlenen, tekrarlanan ve herkesi rahatlatan bir inanca dönüşen hükümlere sarılıyor. Ünal Osmanağaoğlu, hiçbir zaman bu katliamda rol üstlendiğini kabul etmedi; hakkındaki idam kararları başkalarından işkence altında alınan ifadelere dayandırıldı. 12 Eylül mahkemelerinin zulmü ile hayatı kararanlar, bu dava söz konusu olunca küçük bir şüpheye bile düşmediler. 12 Eylül öncesi kan deryasının sembolü haline gelen Bahçelievler Katliamı için boyu-posu yerinde bir fail gerekiyordu. Rahmetli hazırlanan ve hemen satın alınan bu sahnenin ortasında sorgusuz sualsiz infaz edildi.
Haksızlıklar bununla da kalmadı. İsnat edilen cinayet suçundan hüküm giyen bir solcu ile sağcı arasında adaletin terazisi farklı işliyordu. Beş sağcıyı öldürmüş bir solcu, örgüt suçundan sadece bir tane idam cezası alırken, sağcı her cinayet için ayrı idam cezası alıyor ve toplamına mahkum ediliyordu. Ünal Osmanağaoğlu bu yüzden yedi ayrı idam cezası almış, muadili solcular infaz yasası ile ağırlaştırılmış müebbede çevrilen bu cezayı tamamlayıp çok erken tarihte dışarı çıkmıştı. Aynı düzenleme ancak 2012'de Ünal Osmanağaoğlu'na özgürlük getirebildi. Kim bilir, adalet gecikmeden işleseydi sağlığı hapishane şartlarında belki bu kadar bozulmayacak bugün hâlâ yaşıyor olacaktı. Bir insanın masumiyetini ispatlayamadan bu dünyadan ayrılması ne kadar acı.
Ünal'ın başına gelenler, beni sadece bir döneme damgasını vuran bir olayın sembol ismi olduğu için ilgilendirmiyor. Ünal benim arkadaşımdı. Ankara'da Site Yurdu'nda 1976-77 yıllarında, o Hukuk'ta ben Mülkiye'de okurken sabahlara kadar süren muhabbetlerimiz olurdu. Pırıl pırıl bir zekâsı, yaşına göre hepimizi aşan fikir-kültür birikimi ve tabii hepimize heyecan veren idealleri vardı. Sakin ve olgun tabiatının gizleyemediği potansiyelinden etkilenirdim; onu dinlerken hep, “kesin ilerde Türkiye'ye yön veren çok önemli bir fikir adamı olacak” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yıllar yıllar sonra Bandırma Cezaevi'nde ziyaretine gittiğim zaman da aynı Ünal ile karşılaşmıştım. Dışarı çıkma umudu olmadığı halde düzenli bir şekilde kitap okuyor, memleket ahvalini takip ediyor, üstelik ne fiziken ne de ruhen hapishane şartlarına teslim oluyordu. Yarım bıraktığı Hukuk fakültesini bu şartlarda tamamladı. Çıktığında ise sanki cezaevine hiç girmemiş gibi çevresini ve hayatını planlamaya girişti.
Bahçelievler Katliamı, 80 öncesini bütün vahşetiyle resmeden, yakın tarihin en büyük trajedilerinden biri; ama bir trajedinin büyüklüğü kimseye masum insanların hayatını söndürme hakkı vermiyor. 80 öncesi kardeş kavgasına da, Ünal'ın hikâyesine de, bu memleketin en nitelikli en yetenekli gençlerinin gök ekin gibi biçilmesi olarak bakmak gerekiyor. Ölenler yaşasaydı, kalanların hayatı söndürülmeseydi, inanın Türkiye bugün bambaşka bir ülke olurdu.
Masamın karşısında Ünal'ın cezaevi ziyaretinde hediye ettiği, kürdandan yapılma bir Ankara evi maketi duruyor. O makete bakıp, bu ülkenin kendi evlatlarına yaptığı zulmü hatırlıyorum. Zulme ortak olanlar da biraz ezberlerini bozsunlar artık.
Yorum Yap