- 29.09.2015 00:00
Hafta sonu Birleşmiş Milletler'de düzenlenen “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” toplantısına davet edilen 607 NGO arasında Türkiye'den sadece Kimse Yok mu Derneği'nin yer aldığı haberi, hak ettiği ilgiyi göremedi.
Bu haber, kendini kanıtlamış, bütün dünyaya gücünü ve başarılarını kabul ettirmiş bir sivil toplum kuruluşuna sahip olduğumuz anlamına geliyor. Ulusların rekabet ettiği ortamda en çok önemsenen ama bizim en zayıf olduğumuz alanda elde edilmiş büyük bir başarı bu. ECOSOC, Birleşmiş Milletler bünyesinde NGO'ları akredite eden bir kuruluş. Kimse Yok mu Derneği “danışman statüsü” kazanan ayrıcalıklı NGO'lardan biri. Bu ayrıcalık kolay kazanılmıyor, bir sivil toplum kuruluşu olarak değişik kriterlere göre kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Kimse Yok mu'nun kazandığı statünün arkasında insanî yardım konusunda bir yığın başarı hikâyesi var.
Bizim kullandığımız “sivil toplum”un yerine dünyada artık NGO yani “hükümet dışı kuruluş” tabiri kullanılıyor. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 71. maddesi bu kuruluşları Ekonomik Sosyal Konsey çatısı altında diplomatik bir statüye kavuşturuyor. Dünyadaki anlayışın anahtarı da bu “hükümet dışı” ibaresinde saklı. Devletlerle ve hükümetlerle iç içe veya bir şekilde irtibatlı olan kuruluşlar yardım faaliyetlerinde kale alınmıyor, çünkü işin içine iktidarların siyasî, devletlerin diplomatik hesapları dahil oluyor. Devletlerden devletlere sosyal-ekonomik yardım kalemleri artık yok. Devlet bütçesinden gelen fonlar bile yine bu NGO'lar eliyle kullanılıyor. Soğuk Savaş sona erdikten sonra serbest piyasanın zaferi, yoksulların ve yardıma muhtaçların endişelerini artırınca, “sermayenin sosyal sorumluluğu” diye bir tez ortaya atıldı. NGO'lar bu tezin uzantısı olarak daha çok özel sektörden fon kullanan “üçüncü sektör”e dönüştü. Dünya çapında bir trilyon dolardan fazla para NGO sektöründe kullanılıyor ve çoğu uzmanlık düzeyinde eğitim sahibi 11.7 milyon kişi bu kuruluşlarda görev yapıyor. Kalkınma, sağlık, eğitim, kültür, insan hakları, çevre gibi insanlığın ortak sorunlarına işte bu kuruluşlar eliyle çözüm aranıyor.
Kimse Yok mu'nun başarısı, dünya çapındaki Türk okulları ve orta ölçekli sermaye ile organizeli çalışmasının eseri. Deprem veya sel felaketi gibi bir afette, felaket mahalline hızla intikal ediyor ve yardım malzemesini herkesten önce ulaştırıyor. Afrika'da açtığı binlerce su kuyusu ve verdiği sağlık hizmeti ihtiyaçları belirleme yeteneği ile etkinlik kazanıyor. Üstüne gayret ve fedakarlığı ekleyince, takdir ve hayranlığın eseri olarak BM'de tanınan statü ortaya çıkıyor. Uluslararası alanda millet olarak asıl yüzümüzü ağartan, iftihar edeceğimiz bir kuruluştan bahsediyoruz. Kimse Yok mu'nun performansına yaklaşan başka bir NGO'muz maalesef yok.
İşte bu kuruluş dünyada el üstünde tutulurken Türkiye'de kuduz muamelesi görüyor. Asıl bize uluslararası alanda moral üstünlük, medenî öncelik sağlayan NGO'muz hükümetimiz tarafından eziliyor. Sebep sadece iktidar hesapları. Kimse Yok mu'nun gördüğü muamele, Türkiye'de iktidar rekabetinin reel ihtiyaçların uzağında nasıl akıl ve mantık sınırları dışında sürdüğünü gösteriyor.
Aklı başında bir devlet böyle bir NGO'yu el üstünde tutar, bir dediğini iki etmez ve kazandığı prestiji ülke yararına kullanır. İktidarın otokrasiye dönüşmek için sivil toplum üzerinde tahakküm kurmaya kalkması, Türkiye'de sürüp giden kavganın asıl gerçek sebebi. Dinî motiflerle beslenen dayanışma ve yardımlaşma alanında iktidar devlet tekeli oluşturarak bir diktaya dönüşmeyi denedi. Devlet rantı ve kamu kaynaklarıyla beslenen NGO'lar gerçekte kalıcı bir iktidar tekelinin araçları olarak yükseldi. “Paralel” demek, işte bu iktidar tekeli dışında kalan bütün sivil yapıları kapsıyor. İşe yaradı mı? İktidarın onca rant dağıtımına rağmen içten içe çürüyüp erimesi, yaramadığını gösteriyor.
Endişeye gerek yok. Bu ülke hiçbir zaman iktidarsız kalmaz. Kimse Yok mu'nun her şeye rağmen elde ettiği başarı, ülkemiz adına umutları sürdürmeye yetiyor. İktidar zorbalığına rağmen en hassas, en köklü geleneklerimiz sivil yanımızı ayakta tutuyor.
Yorum Yap