- 20.08.2015 00:00
Eğitim yılının başında özel okullarda estirilen terörü, ancak PKK'nın sürdürdüğü “Devrimci Halk Savaşı” kavramı ile açıklayabilirsiniz. Yöntem aynı, içerik aynı.
Doğrudan toplumu yıldırmayı, baskı altında tutmayı hedef alan bir terör dalgası estiriyorsunuz ve hukuk dışında psikolojik bir üstünlük sağlamaya çalışıyorsunuz. Buradan elde ettiğiniz taktik üstünlüğü, bu sefer asıl amacınız olan iktidar hesaplarınız için kullanıyorsunuz. Adam sandığa gömülmüş, hâlâ okullarla dershanelerle uğraştığına göre demek her şeyi yapacak! Şu günlerde Türkiye'nin yüzakı olan otuz civarında okula yapılan baskınlar ile PKK'nın Silopi'de, Cizre'de hendek kazıp güvenlik birimlerine ateş açarak sürdürdüğü halk savaşı arasında hiçbir fark yok. İkisi de can damarlarımızı hedef alıyor ve hesap başka yerlerde yürütülüyor.
“Devrimci Halk Savaşı” Marksist-Leninist hareketlerin iktidar stratejisine dair kanlı bir teori. Bu teori aynı zamanda terörün meşrulaştırılması çabası olduğu için, bu hareketlerin ideolojik bagajında çok önemli bir yer işgal ediyor. Sovyet Devrimi'ne Mao'nun Çin Devrimi sonrası yazılarıyla ilave ettiği “kırdan kente gerilla savaşı” taktiğinin aşama aşama formüllere bağlanmasına dayanıyor. Önce kırda güçlenmek, sonra devlet güçleri ile denge sağlamak ve nihayetinde kentlerde genel bir saldırı başlatmak olarak özetleniyor. Bu teori bugün sönmüş durumda; PKK dışında. “Terör nasıl örgütlenecek ve uygulanacak?” sorusu, bugün birbirinden bağımsız Marksist grupların varlık sebebini oluşturuyor. Ama sadece görünüşte.
Bugün Güneydoğu'da kent merkezlerinde PKK'nın ilan ettiği “halk savaşı”nın ve “özerklik” açıklamalarının başka bir amaca hizmet etmesi gibi. “Halk savaşı” bugün Güneydoğu'da bazı illerde görüldüğü üzere gerçekte “halka karşı yürütülen savaş” anlamına geliyor. Gelen şehid cenazeleri Türkiye'nin batısında bizleri derin bir öfkeye ve üzüntüye boğuyor; daha fenası orada yaşayan halkın tepkisini gösterecek hali bile olmuyor. PKK'nın “Devrimci Halk Savaşı” halkın sırtında, halkın canını yakarak sürüyor. Hendeklerle ulaşımı kesilmiş, haberleşmesi olmayan bir kentte kim zor durumdadır? Devletin güvenlik birimlerine yöneltilecek tek suçlama, halkın can güvenliğini sağlayamamak olabilir. Kime karşı? Böyle tüketici bir baskıyı PKK ne kadar sürdürebilir?
Artık ortaya çıkartılan sandık PKK'yı daha fazla zorluyor. Güneydoğu'da arkasına saklandığı bölge halkını sırtına dayadığı silahla güvenlik güçlerinin karşısına dizen PKK, Batı semalarında barış güvercini olarak uçmaya çalışıyor. Normal şartlar altında yürümesi imkânsız olan bu strateji, Saray'ın kanun ve hukuk tanımaz iktidara tutunma çabaları yüzünden maalesef karşılık buluyor. Erdoğan'ın halka karşı yürüttüğü savaş ile PKK'nın silahlı-bombalı saldırıları arasına sıkışıp kalanlar ne yapabilir? HDP'ye oy verenleri eleştirenlerin giderek büyüyen “Erdoğan fobisi”ne karşı çare bulmaları lâzım. Denklem çok kötü. Erdoğan'ın kanunsuzluklarını durdurmak için HDP'yi barajın üstünde tutmaya mahkûm olanlar, Güneydoğu'da süren saldırıların yarattığı öfkeyi Erdoğan karşıtlığı ile dengelemeye mecbur bırakılıyor. Toplumu böyle bir açmaza sürüklemek kimin hatası?
7 Haziran'da bugüne siyasetin zirvesinde süren tuluat, tek başına Erdoğan'ın eseri olduğu için, bu açmaz büyüyor. Makul bir sürede hükümet kurulsaydı PKK cesaret bulur ve terör bu kadar azar, ekonomi yere kapaklanır mıydı? Bugün mahkûm olduğumuz istikrarsızlık ve kaos sadece ve sadece Erdoğan'ın eseri değil mi? Okullara yapılan baskınlar Milli Eğitim Bakanı ve bürokratlarını aşan bir tasarruf olduğuna göre, demek ki Saray'ın Halk Savaşı bütün hızıyla sürüyor.
PKK ile uzlaşamazsınız, görünen o ki Saray ile uzlaşmak da imkânsız. Kırk satır mı, kırk katır mı? Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli bize sandıkta ikisi dışında bir çare bulmak zorundalar.
Yorum Yap