- 22.03.2015 00:00
“Değişik toplumlardaki çatışma ve çözüm deneyimlerini karşılaştırmak nereye kadar mümkün ve nasıl faydalı olabilir?”
Çatışma çözümü ve barış süreciyle ilgili çalışmaların değişmez sorusudur bu. Bir defa, karşılaştırmanın imkânsız ve faydasız olduğunu iddia eden yok gibi. Ancak bunu yaparken incelikli bir tartının gerekli olduğunu hemen herkes kabul ediyor.
Hiçbir toplumun çözüm yolundaki tecrübeleri, diğerlerine aynen ve doğrudan uyarlanamaz. Lakin her çatışma hikâyesinde ortak olan noktalar, her çözüm sürecinden öğrenilecek şeyler var.
Yüz yıllık Kürt sorununda otuz yıl önce başlayan kanlı çatışmayı bitirmek için çeşitli denemeler yapıldı. Yaklaşık otuz aydır devam eden mevcut süreç, bunlar arasında en uzun ömürlü ve ciddi olanı.
Sürecin başından beri değişik ülkelerdeki çatışma ve çözüm tecrübeleri de konuşuluyor. Ancak dünya deneyimleri konusunda Türkçede telif veya tercüme pek fazla kaynak yok. Bu yüzden karşılaştırmalar çoğu zaman yüzeysel ve yetersiz kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Aykırı Yayıncılık tarafından yayınlanan Jonathan Powell’ın “Teröristlerle Konuşmak – Silahlı Çatışmalar Nasıl Sona Erdirilir?” adlı kitabı bu boşluğu bir nebze de olsa dolduracak nitelikte.
Powell, Kuzey İrlanda barış sürecini yürüten en önemli isimlerden biri. Bu rolünü, Tony Blair hükümetinin baş müzakerecesi olarak on yıl boyunca (1997 – 2007) sürdürdü. Sonrasında da, dünyanın çeşitli bölgelerindeki barış süreçlerinde değişik görevler üstlendi. Powell’ın tecrübelerini renkli ve canlı bir dille anlattığı kitap, farklı çatışmaların dinamikleri ve çözüm yolları konusunda zengin bir kaynak.
2011 yılında başlattığımız DPI (Demokratik Gelişim Enstitüsü) çalışmaları çerçevesinde Powell’ı şahsen tanıma ve onu birkaç kez dinleme imkanı buldum. O yıl Londra’daki bir toplantıda Powell’ın özel sunumunun ardından değerlendirmelerimi Taraf gazetesindeki köşemde yazmıştım. Onların bir kısmını hem aktüelliğini koruduğu hem de kitap hakkında fikir verdiği için buraya aktarıyorum:
‘Barış süreçtir, sonuç değildir.’ Kuzey İrlanda, barışa dair bu yalın tanımlamaya en iyi uyan örneklerin başında gelir.
İrlanda tecrübesinin başka toplumlara aynen veya doğrudan uyarlanamayacağını, ancak başkalarının bundan mutlaka bir şeyler öğrenebileceğini belirten Powell mealen şunları söyledi: Yaptığımız iyi şeyleri taklit etmeniz, istediğiniz sonuçları vermeyebilir, hatta sıkıntılar yaratabilir. Doğrularımız, daha çok şartlarımızın ürünüdür. Asıl ders almanız gereken şey, hatalarımızdır. Hatalarımızdan çıkaracağınız dersler, kendi doğrularınızı daha kolay bulmanızı sağlayabilir.
İrlanda barış sürecinin başlangıcını 1970’lere kadar uzatmak mümkün; ama bu denemelerden 1997’ye kadar kayda değer bir sonuç alınamadı. Powell’a göre bu başarısızlığın en önemli nedeni, görüşmelere başlamak için ön şartlar ileri sürülmesiydi. Mesela John Major, IRA’yla görüşmek için, örgütün silah bırakmasını istiyordu. IRA ise, bunu kesin olarak reddediyor ve silahları ancak müzakereler sonunda ve bir anlaşma çerçevesinde bırakılabileceğini söylüyordu. “Ön şart inadı” bize on yıl kaybettirdi. Tony Blair’le birlikte bu inattan vazgeçildi. Blair hükümeti, tek bir şartla görüşmelere hemen başlanacağını açıkladı: Ateşkes!
“Barış süreci”nin doğrusal ve olumlu bir şekilde akmasına nadiren rastlanır. Sürecin sancılı olacağını bilmek ve buna hazır olmak gerekir.
Sonuçta, çeşitli anlaşmalar imzalandı, IRA silah bıraktı, parti bünyesinde, yani Sinn Fein olarak varlığını sürdürdü, mahkûmlar serbest bırakıldı vs. Böylelikle K. İrlanda sorunu tamamen ve nihai şekilde çözülmüş olmadı elbette, ama “normalleşti”. Hâlâ sorunlar var. Lakin bunların çözülmesinde “şiddet” artık bir faktör değil. Şiddet siyasal ve toplumsal hayattan büyük ölçüde çıkarıldı; onun yerini demokratik siyasal yol ve yöntemler aldı…(BasHaber Gazetesi) / (r.s)
Yorum Yap