- 10.12.2014 00:00
Çözüm sürecinde IŞİD’in Kobanê’yi kuşatmasıyla başlayan kriz, ardından Kobanê eylemleriyle yaşanan tıkanma, sürecin eskisi gibi devam edemeyeceğini göstermişti. İki ihtimal vardı: Çöküş veya yenilenme.
Sürecin çökmesi, şiddetli bir çalkantıya yol açacaktı. Bunun boyutlarını kestirmek zor olsa da, sonuçlarının vahim olacağı kolayca tahmin edilebilir. Anlaşılan iki taraf da bir “felaket senaryosu” anlamı taşıyan böyle bir gelişmenin sorumluluğunu üstlenmek istemedi. Bulundukları konumdan bir adım bile ileri gitseler tıkanma çöküşe dönüşebilirdi. Bu adımı atmak yerine, iki taraf da durmayı tercih etti. Bir ay kadar süren serinleme, tefekkür ve karşılıklı yoklama döneminden, süreçte yeni bir aşamaya geçme konusunda ilkesel bir mutabak çıktı. Ancak bu mutabakatın içinin nasıl dolacağı henüz netleşmiş değil.
Yeni aşama için “müzakereye geçiş” dışında bir seçenek mevcut görünmüyor. Başta Öcalan olmak üzere Kürt siyasi hareketinin bunu ısrarla talep etmesi ve başka türlü bir devam şeklini açıkça reddetmesi, bunun en önemli sebebi. Lakin sürecin doğası da bunu gerektiriyor.
Hükümetin yeni aşamaya dair planları hakkında henüz fazla bilgi yok. Buna karşılık, genişletilmiş HDP heyetinin 29 Kasım’daki İmralı ziyaretinin ardından yapılan açıklamalar, Öcalan’ın müzakere aşaması üzerinde ciddiyetle çalıştığını gösteriyor. Heyet üyelerinin verdikleri bilgilere göre, Öcalan buna ilişkin ayrıntılı bir taslak hazırlamış. “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı” olarak adlandırdığı bu çalışmada Öcalan, somut öneriler sunuyor, önemli mesajlar veriyor.
Öcalan’ın önerileri üç başlık altında toplanabilir: Yasal güvenceler, demokratik siyaset, kapsamlı demokratik çözüm.
Öcalan’ın çözüm konusundaki önerisi ise, iç içe geçen üç halkalı bir çerçeveden oluşuyor: Dar anlamda Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşmesi, bölgesel siyaset.
Öcalan, bu taslakla başta hükümet olmak üzere çeşitli çevrelere önemli mesajlar veriyor. Hükümete yönelik mesajlar, aynı zamanda bir uyarı niteliğinde. Bu mesajların özü de şu: Sürecin informel diyalog yöntemiyle, sözlü taahhütlerle, şahsi güvencelerle, fiili mutabakatlarla ve muğlak hedeflerle sürdürülmesi artık mümkün değil.
Aslında başından beri Öcalan, sürecin derinleşmesi, genişlemesi, hızlanması ve nesnelleşmesi için uğraşırken; hükümet yüzeysel, dar kapsamlı, zamana yayılmış ve esasta kişilere bağlı bir akışı yerleştirmeye çalışıyor.
Öcalan geride kalan iki yıla yakın süre boyunca süreci bu temelde yapılandırması için hükümete açtığı geniş krediyi bir hayli kısmış görünüyor. Bunda hem şimdiki süreçte hem de bundan önceki denemelerde yaşanan tecrübelerin payı büyük. Özellikle tek yanlı çağrılarla güvencesiz dönüşler konusundaki yaklaşımından ötürü özeleştiri yapması bunun çarpıcı bir göstergesi. Bir diğer faktör ise, yaklaşan seçimler. Öyle anlaşılıyor ki, Öcalan, hükümetin seçimleri dikkate alarak, yeni adımlar atma görüntüsüyle oyalayıcı manevralar yapma ihtimalinin farkında olduğunu ve bunu kabul etmeyeceğini vurgulamak istiyor. Bu taslağın esas alınmaması halinde, kendisinden bir şey beklenmemesi gerektiğini belirtmesi, bunun açık ifadesi. Ayrıca bir değerlendirme trafiği sonrasında taslağın kamuoyuna duyurulmasını istemesi de, bu yöndeki kararlığının bir işareti.
Taslağın, müzakere aşamasına esas alınıp alınmayacağı veya ne ölçüde alınacağı, hükümetten ve Kandil’den gelecek doğrudan açıklamalarla veya örtülü mesajlarla belirginleşecek.
Şimdiye kadar oluşan hava, hükümetin taslağı dikkate almamak gibi bir tutumda olmadığı, aksine bunu kendi içinde değerlendirmek ve diğer tarafla müzakere etmek istediği yönünde.
Hükümetin taslağı ciddiye almasında büyük yarar var bence. Zira şimdiye kadar yansıyan haliyle bu taslak, müzakere aşamasını kurmak ve süreci istikrara kavuşturmak açısından yapıcı ve gerçekçi bir bir çerçeve sunuyor.
(Taslakla ilgili ayrıntılı bir değerlendirmem için, ANF’den Ali Barış Kurt’la yaptığımız şu söyleşiye bakılabilir: http://www.firatnews.com/news/guncel/prof-dr-sancar-taslak-yapici-ve-gercekci.htm)
Yorum Yap