Kriz, yüzleşme ve yenilenme

  • 20.11.2014 00:00

 Barış ya da çözüm süreçlerinde karşılaşılabilecek sorunları, “sıkıntı-kriz-tıkanma” şeması veya sıralaması içinde değerlendirmeye çalıştım hep.

Barış ya da süreçlerinin, engelsiz bir şekilde sürekli ileriye doğru akmadığını, hem kendi yakın tarihimizden hem de dünyadaki benzer deneyimlerden biliyoruz. Bu karmaşık ve zorlu süreçlerde “sıkıntılar” yaşanması olağan sayılır. Önemli olan “sıkıntılar”ı büyümeden gidermeyi sağlayacak usul ve yöntemler geliştirmektir. Bu yapılabilirse, sıkıntı aşma tecrübesi, sürecin rayına oturmasına katkıda bulunur. Aksi durumda, sıkıntılar birbirine eklenerek büyümeye başlar.

Sıkıntıların birikmesi, “krizler”e yol açar. Barış süreçlerinde krizler yaşanması da olağandışı bir durum değildir. Burada kritik nokta,“krizler”in iyi yönetilmesidir. Bunun için ise çeşitli mekanizmalara ihtiyaç vardır.

Aşılan her kriz, süreci güçlendiren bir aşı işlevi görür. Krizlerin çözülememesi ise, süreci giderek daha fazla kırılganlaştırır.

Krizler biriktikçe, “tıkanma” riski artar. Tıkanma, barış süreçlerinde hiç arzulanmayan bir ihtimaldir, ama tamamen sürece yabancı değildir, hatta bir bakıma sürece dahil sayılır. Daha açık söylersek, tıkanma sürecin sonu demek değildir, lakin sona doğru gidişin en hassas göstergesidir.

Tıkanmayı açmanın, sıkıntıları ve krizleri aşmaktan daha zor olduğunu belirtmeye bile gerek yok. Tıkanmayı açacak çareler bulunsa bile, arada geçecek zaman, sürecin işleyişi açısından hayati önem taşıyan siyasal ve psikolojik dayanaklarda tahribat yaratabilir.

Tıkanma süresi uzadıkça, barış iklimi dağılmaya, çözüm umutları zayıflamaya başlar. Bu durum, ayrıca çeşitli nedenlerle sürece karşı olan çevrelere ve güçlere, tıkanmayı akut hale getirecek hamleler yapma fırsatı sunar.

Bundan sonraki durak, sürecin “çökmesi”dir. “Çökme”, sürece dahil bir “sorun” değildir, aksine mevcut sürecin “sonu” anlamına gelir. Şüphesiz, bir sürecin çökmesi, sonradan “yeni” bir süreç başlatmaya engel değildir. Lakin belli bir çatışmasızlık döneminin ardından, silahların yeniden konuşmaya başlaması, tam anlamıyla bir felaket olur. Üstelik araştırmalar ve tecrübeler gösteriyor ki, her yeni çatışma dönemi, öncekilerden çok daha şiddetli ve çok daha yıkıcı oluyor. Bu süreçlerde, eski yaralar yeniden kanar, eski öfkeler yeniden canlanır. Kin, intikam gibi duygular tavan yapar. Acılı kırılmalara yol açabilecek tehlikeli ve şiddetli karşılaşmalar için son derece elverişli bir ortam doğar.

“Çözüm süreci”, başladığından bu yana çeşitli sarsıntılar geçirdi. Sarsıntıların bir kısmı krize de dönüştü. Hatta tıkanma havasının estiği durumlar da yaşandı. Ama hiçbiri, şu son bir ayda yaşanan krizin derinliğine ulaşmadı.

IŞİD’in Kobanê’yi kuşatmasıyla başlayan gelişmeler, süreci sarsa sarsa ilerledi, önce ciddi bir krize, ardından sürecin bir süre askıya alınmasına neden oldu.

Bu noktaya gelinmesinde hükümetin iki konudaki yaklaşımı belirleyici rol oynadı. Bunlardan biri, Rojava’nın süreçle ilişkisini görmemesi veya görmek istememesidir. Hükümet, başta Öcalan olmak üzere Kürt hareketinden gelen açıklamaları ve uyarıları dikkate almadı. Bunun temelinde, hükümetin genel olarak “çözüm”e ilişkin tasavvuru ve Suriye politikasındaki tercihleri yatıyor. Suriye politikasında, Rojava’nın özerk bir statüye sahip olması yer almıyor. Öte yandan, hükümetin “çözüm”den asıl anladığı ve öncelikle beklediği şey, Kürt siyasi hareketini etkili bir aktör olmaktan çıkarmak ve böylece Kürt sorununu istediği gibi yönetmektir. Bu yaklaşımın doğal uzantısı, Rojava’daki özerk yapılanmayı, bu yapının siyasi mimarı PYD’yi ve askeri güvencesi YPG/YPJ’yi tanımayı reddetmektir. Kürt siyasi hareketinin ise, Rojava’daki siyasi dinamikleri yok sayan, hele de yok etmeyi arzulayan bir anlayışı kabul etmeyeceği baştan beri belliydi. Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırıları, Türkiye’deki sürecin tarafları arasında Rojava meselesinde var olan bu köklü uyuşmazlığın su yüzüne çıkmasına yol açtı. Neredeyse birbirine zıt iki tutum bu kadar çıplak bir biçimde karşılaşınca, kriz kaçınılmazdı.

Krizin tıkanmaya evrilmesi ise aynı ölçüde kaçınılmaz değildi. Böyle olması, hükümetin diğer yaklaşımından kaynaklandı. Hükümet, muhtemel sarsıntıların krize dönüşmesini, krizlerin tıkanmaya yol açmasını önleyecek kuralların, kurulların ve mekanizmaların oluşturulmasına, böylece müzakere aşamasına geçilmesine dönük talepleri sürekli göz ardı etti.

Her kriz, aynı zamanda bir yüzleşme davetidir. Ağır krizler, ciddi bir yüzleşme imkânı sunarlar. Bu imkânı iyi değerlendirmek, krizi aşmanın ön şartıdır. Krizin aşılması, çoğu zaman bir yenilenmenin de yolunu açar.

Gerek hükümet kanadından gerek Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinden gelen açıklamalar, böyle bir yüzleşme ve hesaplaşmanın en azından kısmen yapıldığını, böylece tıkanmanın açıldığını ve krizin şimdilik aşıldığını gösteriyor.

Yeni bir tıkanmanın ve daha ağır krizlerin yaşanmaması için süreçte bir “yenilenmeye” ihtiyaç var. Bunun şu anki somut adı ve anlamı, oyunu kurallarına göre oynamayı mümkün kılacak kurallı ve kurumsal bir müzakere aşamasına geçmektir. Sürecin bundan sonraki seyri ve kaderi de, çok büyük ölçüde yüzleşme-yenilenme diyalektiğinin işleyiş şekline bağlı olacaktır…

Barış ya da çözüm süreçlerinde karşılaşılabilecek sorunları, “sıkıntı-kriz-tıkanma” şeması veya sıralaması içinde değerlendirmeye çalıştım hep.

Barış ya da süreçlerinin, engelsiz bir şekilde sürekli ileriye doğru akmadığını, hem kendi yakın tarihimizden hem de dünyadaki benzer deneyimlerden biliyoruz. Bu karmaşık ve zorlu süreçlerde “sıkıntılar” yaşanması olağan sayılır. Önemli olan “sıkıntılar”ı büyümeden gidermeyi sağlayacak usul ve yöntemler geliştirmektir. Bu yapılabilirse, sıkıntı aşma tecrübesi, sürecin rayına oturmasına katkıda bulunur. Aksi durumda, sıkıntılar birbirine eklenerek büyümeye başlar.

Sıkıntıların birikmesi, “krizler”e yol açar. Barış süreçlerinde krizler yaşanması da olağandışı bir durum değildir. Burada kritik nokta,“krizler”in iyi yönetilmesidir. Bunun için ise çeşitli mekanizmalara ihtiyaç vardır.

Aşılan her kriz, süreci güçlendiren bir aşı işlevi görür. Krizlerin çözülememesi ise, süreci giderek daha fazla kırılganlaştırır.

Krizler biriktikçe, “tıkanma” riski artar. Tıkanma, barış süreçlerinde hiç arzulanmayan bir ihtimaldir, ama tamamen sürece yabancı değildir, hatta bir bakıma sürece dahil sayılır. Daha açık söylersek, tıkanma sürecin sonu demek değildir, lakin sona doğru gidişin en hassas göstergesidir.

Tıkanmayı açmanın, sıkıntıları ve krizleri aşmaktan daha zor olduğunu belirtmeye bile gerek yok. Tıkanmayı açacak çareler bulunsa bile, arada geçecek zaman, sürecin işleyişi açısından hayati önem taşıyan siyasal ve psikolojik dayanaklarda tahribat yaratabilir.

Tıkanma süresi uzadıkça, barış iklimi dağılmaya, çözüm umutları zayıflamaya başlar. Bu durum, ayrıca çeşitli nedenlerle sürece karşı olan çevrelere ve güçlere, tıkanmayı akut hale getirecek hamleler yapma fırsatı sunar.

Bundan sonraki durak, sürecin “çökmesi”dir. “Çökme”, sürece dahil bir “sorun” değildir, aksine mevcut sürecin “sonu” anlamına gelir. Şüphesiz, bir sürecin çökmesi, sonradan “yeni” bir süreç başlatmaya engel değildir. Lakin belli bir çatışmasızlık döneminin ardından, silahların yeniden konuşmaya başlaması, tam anlamıyla bir felaket olur. Üstelik araştırmalar ve tecrübeler gösteriyor ki, her yeni çatışma dönemi, öncekilerden çok daha şiddetli ve çok daha yıkıcı oluyor. Bu süreçlerde, eski yaralar yeniden kanar, eski öfkeler yeniden canlanır. Kin, intikam gibi duygular tavan yapar. Acılı kırılmalara yol açabilecek tehlikeli ve şiddetli karşılaşmalar için son derece elverişli bir ortam doğar.

“Çözüm süreci”, başladığından bu yana çeşitli sarsıntılar geçirdi. Sarsıntıların bir kısmı krize de dönüştü. Hatta tıkanma havasının estiği durumlar da yaşandı. Ama hiçbiri, şu son bir ayda yaşanan krizin derinliğine ulaşmadı.

IŞİD’in Kobanê’yi kuşatmasıyla başlayan gelişmeler, süreci sarsa sarsa ilerledi, önce ciddi bir krize, ardından sürecin bir süre askıya alınmasına neden oldu.

Bu noktaya gelinmesinde hükümetin iki konudaki yaklaşımı belirleyici rol oynadı. Bunlardan biri, Rojava’nın süreçle ilişkisini görmemesi veya görmek istememesidir. Hükümet, başta Öcalan olmak üzere Kürt hareketinden gelen açıklamaları ve uyarıları dikkate almadı. Bunun temelinde, hükümetin genel olarak “çözüm”e ilişkin tasavvuru ve Suriye politikasındaki tercihleri yatıyor. Suriye politikasında, Rojava’nın özerk bir statüye sahip olması yer almıyor. Öte yandan, hükümetin “çözüm”den asıl anladığı ve öncelikle beklediği şey, Kürt siyasi hareketini etkili bir aktör olmaktan çıkarmak ve böylece Kürt sorununu istediği gibi yönetmektir. Bu yaklaşımın doğal uzantısı, Rojava’daki özerk yapılanmayı, bu yapının siyasi mimarı PYD’yi ve askeri güvencesi YPG/YPJ’yi tanımayı reddetmektir. Kürt siyasi hareketinin ise, Rojava’daki siyasi dinamikleri yok sayan, hele de yok etmeyi arzulayan bir anlayışı kabul etmeyeceği baştan beri belliydi. Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırıları, Türkiye’deki sürecin tarafları arasında Rojava meselesinde var olan bu köklü uyuşmazlığın su yüzüne çıkmasına yol açtı. Neredeyse birbirine zıt iki tutum bu kadar çıplak bir biçimde karşılaşınca, kriz kaçınılmazdı.

Krizin tıkanmaya evrilmesi ise aynı ölçüde kaçınılmaz değildi. Böyle olması, hükümetin diğer yaklaşımından kaynaklandı. Hükümet, muhtemel sarsıntıların krize dönüşmesini, krizlerin tıkanmaya yol açmasını önleyecek kuralların, kurulların ve mekanizmaların oluşturulmasına, böylece müzakere aşamasına geçilmesine dönük talepleri sürekli göz ardı etti.

Her kriz, aynı zamanda bir yüzleşme davetidir. Ağır krizler, ciddi bir yüzleşme imkânı sunarlar. Bu imkânı iyi değerlendirmek, krizi aşmanın ön şartıdır. Krizin aşılması, çoğu zaman bir yenilenmenin de yolunu açar.

Gerek hükümet kanadından gerek Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinden gelen açıklamalar, böyle bir yüzleşme ve hesaplaşmanın en azından kısmen yapıldığını, böylece tıkanmanın açıldığını ve krizin şimdilik aşıldığını gösteriyor.

Yeni bir tıkanmanın ve daha ağır krizlerin yaşanmaması için süreçte bir “yenilenmeye” ihtiyaç var. Bunun şu anki somut adı ve anlamı, oyunu kurallarına göre oynamayı mümkün kılacak kurallı ve kurumsal bir müzakere aşamasına geçmektir. Sürecin bundan sonraki seyri ve kaderi de, çok büyük ölçüde yüzleşme-yenilenme diyalektiğinin işleyiş şekline bağlı olacaktır…

http://basnews.com/tr/opinion/2014/11/19/kriz-yuzlesme-ve-yenilenme/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums