- 30.07.2014 00:00
Geçen hafta Hakkâri’den alışılmadık haberler geldi. Yörenin iki büyük aşireti arasında birkaç gün süren çatışmalar yaşandı. Ertoşi ve Pinyanişi aşiretlerinin mensupları, neredeyse şehrin tümünü kapsayan bir çatışmaya girdiler. Silahlar kullanıldı, yollar kesildi, “düşman” avına çıkıldı. Bir insan vurularak öldürüldü, çok sayıda insan yaralandı. Şehrin caddelerinde ve sokaklarında iç savaşı andıran görüntüler ortaya çıktı. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Türkiye’nin ana akım medyasında fazla yer bulmasa da, bu haberler Kürt dünyasında büyük yankı uyandırdı. Yankı derken, sadece basit bir ilgiyi kast etmiyorum. Şaşkınlık, kaygı ve endişe duygularından oluşan karmaşık bir ruh haliydi söz konusu olan. Olaylar, Kürt siyaset ve medya çevrelerinde yakından takip edildi; farklı mekanlarda ve düzlemlerde konuşuldu, tartışıldı. Sebepler ve sonuçlar üzerinde fikirler yürütüldü, tahminler yapıldı. Üstelik bu hassasiyet sadece Türkiye’deki Kürtlerle sınırlı kalmadı, Güney Kürdistan’da da ciddi bir karşılık buldu.
Olaylar şimdilik duruldu, ancak gelişmeleri kavrama ve sorunları çözme arayışı, farklı yönleri içerecek şekilde sürecek gibi görünüyor, öyle de olması gerekiyor zaten.
Hakkâri’deki olayları anlamak için, başka boyutlar yanında, meseleye bir de çatışma ve çözüm süreçleri açısından bakmakta fayda var.
Sıkça vurguladığım üzere, sıcak çatışmaların durduğu, temelde yatan sorunu çözmeye yönelik girişimlerin yoğunlaştığı “geçiş süreçleri” kırılgandırlar. Şiddet eğilimi, bu dönemlerde ortadan kalkmaz, aksine varlığını çeşitli düzlemlerde sürdürür. Çatışmadan doğrudan veya dolaylı bir şekilde etkilenen toplum kesimlerinde hatıralar, algılar ve kimlikler çatışmaların ve şiddet tecrübelerinin etkisi altında kalmaya devam ederler.
Çatışmasızlık süresi uzadıkça, şiddet ortamının ağırlığı altında kalan, bu nedenle de ertelenen çelişkiler daha fazla görünür hale gelirler. Bu durum, sadece çatışmanın tarafı sayılacak kesimler açısından değil, her bir grubun kendi içindeki ilişkiler bakımından da geçerlidir. Daha açık söyleyelim, genel olarak Kürtler ile Türkler arasında olduğu kadar, hem Kürtlerin kendi içlerinde, hem de Türklerin dünyasında çatışmanın açtığı yaralar, içten içe kanar. Çatışmalar başlamadan önce var olan çelişkilere, bizatihi çatışmalardan doğan yenileri de eklenir. Çatışma öncesinden gelen ve çatışmalardan kaynaklanan bu çelişkiler, silahların gölgesinde bir çeşit yalancı uykuya dalarlar. Ama bunların toplamının bir ürünü olan gerilimler, öfkeler, intikam duyguları, çatışmaların sona ermesiyle buharlaşıp yok olmazlar. Ortaya çıkmak için adeta bir vesile beklerler.
Silahların susması, yani negatif barış hali, çatışma döneminde bastırılan çelişkilerin su yüzüne çıkmasını sağlayacak kanalları açar. Bu çelişkiler hiç beklenmedik zamanlarda ve biçimlerde dışa vururlar.
Devlet, Kürt toplumsal hayatında köklü yeri olan aşiret yapısını, çatışma dönemi boyunca, kendi politikalarına hizmet edecek biçimde kullandı. Bu konuda en etkili araç ise koruculuk oldu. Bu kurum sayesinde, devlet Kürtler arasında derin yarıklar ve ebedi düşmanlıklar yaratmaya çalıştı. Böylece Kürtlerin toplumsal uyanışını ve Kürt siyasal hareketini boğmayı hesapladı.
Bu politikalarla devlet amaçladığı “başarı”ya ulaşamadıysa da, Kürt toplumsal dokusunda önemli yırtılmalar yaşanmasını sağladı. Koruculuğu kabul eden ve etmeyen aşiretler arasında güçlü düşmanlıkların tohumlarını ekti.
Öte yandan, 90’ların ilk yarısında doruğa çıkan yıkım politikaları, Kürt coğrafyasını ve nüfusunu bir arada tutan, toplumsal barış açısından güçlü işlev gören gelenekleri ve değerleri de parçaladı. Özellikle kırsal kesimde sorunları ve çatışmaları çözmeyi sağlayan geleneksel usuller çöktü. Kürt hareketi, değişen şartlara ve kendi toplumsal tasavvuruna uygun yeni yapılar oluşturdu. Ancak bunların da önemli bir kısmı, başta KCK operasyonları olmak üzere çeşitli sindirme ve tasfiye yöntemleriyle etkisizleştirildi.
Hakkâri olayları, çatışma döneminin bütün boyutlarıyla yeniden ve ciddi biçimde irdelenmesi için bir vesile olmalıdır. Aslında barış süreci, devlete bu konuda önemli sorumluluklar yüklüyor. Lakin devletin böyle bir niyeti olduğuna dair herhangi bir işaret yok, tam aksine epeyce veri var. Kürt siyasi hareketinin ve farklı toplumsal oluşumların, devletin yaptıklarına ve yapmadıklarına bağlı kalmadan, yapabilecekleri çok şey var. Geçmişten gelen, çatışma döneminde yeni biçimlere bürünen çelişkileri anlayıp dönüştürmeye ve bu dönemde yaşanan tahribatları onarmaya yönelik kapsamlı bir yüzleşme ve hesaplaşma programı bunların başında geliyor. (BasHaber Gazetesi)
Yorum Yap