Yeni bir dil lazım

  • 25.06.2013 00:00

 Yeni bir toplumsal sözleşme kurmaya niyetlenmek, Kürt sorununu çözmeye hazır ve kararlı olmayı gerektirir. Her iki durumda da, siyasal sistemin yeniden düzenlemesi ve birlikte yaşama kodlarının yeniden tanımlanması kaçınılmazdır.

Kısaca, Kürt sorununu çözmenin ve yeni toplumsal sözleşme yapmanın derin anlamı ve esas sonucu, bu ülke için “yeni bir dünya yaratmak”tır.

Yeni bir dünya yaratmanın ilk şartı, yeni bir dil kurmaktır. Çok sevdiğim Avusturyalı yazar ve şair Ingeborg Bachmann’ın çok sevdiğim sözüyle, “yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz.”

İlk duyuşta, içi boş bir slogan gibi çınlayabilir bu cümle. Olur olmaz kullanıldığı için, yıpranmış ve tükenmiş bir fikir gibi de gelebilir. Lakin Bachmann’ın öykülerini, tek romanı Malina’yı, radyo oyunlarını, düzyazılarını, söyleşilerini okuyunca ve bunları başka kaynaklarla birleştirince, bu deyişte sürekli yenilenebilir bir cevher bulunduğunu görmek zor olmaz.

Bachmann’ın dile biçtiği bu işlev, dil felsefesinin büyük ustası Ludwig Wittgenstein’ı hatırlatır ister istemez. Bir tesadüf değil bu. Zira felsefe öğrenimi de gören Bachmann, Wittgenstein’dan çok etkilenmiş, hatta onun hakkında bir deneme kaleme almıştır. Bu iki müstesna şahsiyet de, dil ile dünya arasında belirleyici ilişki görmüşlerdir.

Yeni bir dil kurmak kolay değil şüphesiz. Bunun için, eski dilin içine doğduğu ve içinde şekillendiği dünyanın sınırlarını kırmak, ötesine geçmek lazım.

Dille ‘oynama’

Bachmann’a göre, dil insanın hiç edinmediği deneyimi kendi başına yaratamaz. Yeni bir dil de, kelimelerle oynanarak kurulamaz; ancak yeni deneyimlere doğru atılan adımlarla birlikte uç verir. Ayrıca “dil, yalnızca yeniymiş gibi görünsün diye onunla oynandığında, öcünü zaman yitirmeksizin alır ve bu davranışın gerçek yüzünü ortaya vurur.”

Bu satırları, Türkiye’ye göre dünyanın öbür ucu sayılabilecek bir ülkeden yazıyorum; coğrafi olarak değil tabii, toplumsal ve siyasal atmosfer açısından.

Bir konferans için önceki gün İsviçre’ye geldim. Konferanstan sonraki ilk sakin zamanda, İsviçre’nin en büyük yazarlarından Max Frisch’in “Montauk”unu yeniden okumaya başladım. Bana Bachmann’ı düşündüren de, Max Frisch’le yaşadığı ve bu esere damgasını vuran tutkulu ilişkisi oldu.

İsviçre ne kadar sakinse, Türkiye o kadar sallantılı. Sarsıntının şimdiki kaynağı Gezi Park’ında başlayan ve derinleşerek süren olaylar.

Başbakan ve çevresi, sanki bir noktaya sabitlenmiş, her şeye oradan bakıyorlar. Olan biteni “komplo” çerçevesinin dışında okumaya yanaşmıyorlar. Muhtemelen bunu beceremiyorlar. Zira zihinleri, Türkiye’de on yıldır devam eden geçiş sürecinin ilk aşamalarına takılı kalmış gibi. O dönemde yapılan darbe teşebbüslerinin ve yakın zamana kadar uzanan darbeci hamlelerin artık hiçbir hükmünün olmadığını söylemek elbette mümkün değil. Ancak suların akışı durmuyor ve Türkiye aynı kalmıyor.

Son on yıldaki kapsamlı dönüşümü en çok vurgulayanlar ve sahiplenenler de AKP ve yakın çevresidir. “Yeni Türkiye” sözü, onlar tarafından bir başarı parolası olarak üretildi ve kullanılıyor. Buna hakları da var. Zira “eski sistem”den, yani “vesayetçi model”den kopuş yolunda çok önemli işler yaptılar.

Raydan çıkmanın işaretleri

En büyük paradoks da tam burada yatıyor. Başbakan’ın ve ona yakın çevrelerin Gezi Parkı olaylarına yaklaşımı ile “eski sistem”in, yani vesayetçi modelin normları arasında büyük benzerlik, neredeyse tam bir örtüşme var.

Toplumsal olayları, esasta iç ve dış güçlerin komplosuna bağlayan bu yaklaşım, bir kısır döngü yaratıyor. Hükümet, temel “çözüm” aracı olarak “güvenlikçi yöntemler”e sarılıyor. Bunu yapmakla da, ortamı her türlü “komplo”ya elverişli hale getiriyor.

Bu yöntemlere yatırımı artırdıkça hükümet “ya hep ya hiç” noktasına sürüklenebilir. “Kazanamasam, yok olurum” psikolojisi, bu sürüklenişi hızlandırabilir ve dramatik hale getirebilir.

En büyük tehlike, bu sürüklenişin, Kürt sorununda da yeniden savrulmalara yol açması, dolayısıyla barış sürecini raydan çıkarmasıdır. Bunun bazı işaretlerine bir süredir Başbakan’ın üslubunda rastlanıyor. Oysa asıl şimdi bu savrulmalara karşı sağlam dayanaklar yaratmanın zamanıdır. Bunun en güvenilir yolu da, demokratik siyasetin ve özgürlüklerin önünü alabildiğine açmaktan geçiyor.

Hep vurguluyorum, tekrar etmekten de bıkmayacağım: Kürt sorununda barış, mutlaka genel toplumsal barış hedefiyle birlikte düşünülmelidir. İkisi arasındaki köprüyü ise, ancak çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik bir yenilenme ya da yeniden inşa projesi kurabilir. Bu köprünün altından akacak güçlü sular, her türlü kötücül komplo planını da süpürüp götürecektir.

http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=1344&yazarId=118#.UcgDpyscrgY.gmail

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums