- 25.01.2018 00:00
24 Ağustos 2016 günü başlayan Fırat Kalkanı Harekatı bir sabah ansızın gelmişti. Yaklaşık bir yıldır konuştuğumuz, ha bugün ha yarın olacak diye beklediğimiz Afrin operasyonu ise, acaba sadece taktiksel bir söylem mi diye düşündürecek kadar beklememizden sonra, göstere göstere başlatıldı. Fırat Kalkanı’ndan farklı olarak Suriye’de doğrudan PYD’ye karşı başlatılan ilk operasyon olan Zeytin Dalı Harekatı, örgütün koruyucu ve kollayıcısı olan ABD’nin ya da Afrin’de bugüne kadar yanında bulunan Rusya’nın, başkalarında olduğundan farklı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’da cesaret kırıcı, kararlılık bozucu ya da sabır sonlandırıcı bir etki yapmadığını gösterdi.
Bunda kuşkusuz 2015-16 yıllarında ardı ardına yaşadığımız DAEŞ ve PKK kaynaklı terör saldırıları sonucu Suriye’de önceliklerimizi tekrar sıralayarak buna uygun hareket etmemizin katkısı büyük. 2016 sonunda Rusya ile anlaşılarak Suriye’de başlatılan gerilimin azaltılması sürecinin başlamasını bir kesim, Suriye’de iplerin tamamen Rusya’nın eline verilmesi olarak okuyabilir. Baktığı pencereden bu okumanın getirilerine olumlu ya da olumsuz bakanlar da olabilir. Ancak ABD’nin bugüne kadar global manada oynadığı çözüm sağlayıcı hakem rolünü kapma şansını Soçi üzerinden Rusya’ya vererek sahadaki agresifliğini bir yana bıraktırıp Moskova’yı diplomatik alanda yeni bir hedefe odaklamak tartışmasız çok zekice bir hamledir. Afrin operasyonuna karşılık İdlib üzerinden bir pazarlığa oturulduğu tezini Ankara kesin bir şekilde reddettiğine göre, harekatın Rusya ile uzlaşılan bölümüne dair iki neden öne sürülebilir. İlki, Rusya’nın Soçi’de gerçekleşecek Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne, sadece Suriye’de bir çözüme ulaşmak adına değil, Cenevre’de ABD ve BM öncülüğünde gerçekleştirilen toplantıların başarısızlığı neticesinde kendisine vereceği küresel prestij bakımından da fazlasıyla ehemmiyet vermektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin Soçi’ye verdiği kritik destek, Afrin’deki PYD uğruna kaybedilmesi göze alınabilecek bir şey değildir. İkincisi, İdlib’deki çatışmasızlığı azaltma sürecinin akamete uğramadan devam etmesi, Rusya’nın geçtiğimiz günlerde saldırıya uğrayan Lazkiye’deki üslerinin güvenliği açısından önemlidir. Rusya Soçi gibi Astana sürecini de küresel prestij nedeniyle önemsemektedir. Rusya ile zorlu koşullar altında başlatılan ve kimsenin yürümesine ihtimal vermediği süreci böyle değerli bir noktaya getirmek uygulayıcılık bakımından takdir edilesidir.
Bunun ötesinde, Rakka operasyonunun sonuna kadar sabırla bekleyip ardından kararlılıkla “Evet, DAEŞ’le mücadele bitti. Hadi sözünüzü tutun bakalım,” demek, ABD’yi, üstelik de sahadaki Pentagon görevlileri 30 bin kişilik sınır koruma gücü planını ifşa ederken, uluslararası alanda zor duruma sokan kritik bir diplomatik hamledir. Bir nevi ödeşme zamanı gelmiştir. Şimdi Pentagon ayrı telden, Dışişleri ayrı telden, Başkan Trump apayrı bir telden çalarken Cumhurbaşkanı Erdoğan bastıracaktır. PKK gibi bir terör örgütünü daha fazla desteklemek için daha fazla sebebi kalmayan ABD, bunda daha fazla ısrar ederse Rusya ve de İran ile Türkiye’yi daha da yakınlaştıracak, NATO cephesinde endişeleri iyice artıracak ve daha çok yalnızlaşacaktır. Elbette ABD’nin oyunları bitmez; ama bu kararlılık sürdükçe bugün değilse yarın Washington PKK’ya desteğini kesmek zorunda kalacaktır. Öncelikli tehditler ortadan kalktığında Suriye’de Erdoğan için sıraya koyduğu diğer mücadeleler başlayacaktır.
Yorum Yap