General Ludd’un Bedbaht Manifestosu

  • 26.05.2013 00:00

 1811 yılında, İngiltere’nin Bulwell köyünde, zifiri karanlık soğuk bir kış gecesinde ellerindeki balyozlarla tahrip ettikleri bir tekstil fabrikasının ayakta kalmış ön duvarına işsizliğe ve açlığa mahkum edilmiş dokumacıların çiviledikleri bir manifestoda General Ludd şunları söylüyordu:

“Bizi teknoloji ve modernleşme düşmanları olarak resmedenler doğru söylemiyorlar. Biz teknoloji kullanılarak hayatın kolaylaştırılmasına, daha eğlenceli hale getirilmesine kesinlikle karşı değiliz. Biz sadece endüstrileşmeye, makineleşerek yapılan geniş ölçekli sanayi ve tarım üretimine, kömür, petrol  kullanarak çalıştırılan üretim makinalarına karşıyız. Sanayi makinaları daha şimdiden on binlerce işçiyi işinden ederek açlığa mahkum etti. En önemlisi de modern sanayici ilerleme adına makineyi bencil, düşüncesiz, tamahkâr bir biçimde kullanarak tüm yaşam kaynaklarını, toprağı, su kaynaklarını, ormanları, atmosferi tahrip ediyor. Üç beş sent vergi veriyorlar ve emperyalist hegemonyacılara yahut modern ulus-devlete kanlı fetih işinde yeni imkanlar sunuyorlar diye Avam Kamerası utanmazca fabrikatörlerin tarafını tutuyor.”

“Lord Byron dedi ki ‘Ceza hukukunuzun üzerindeki kan yetmedi mi? Bütün ülkeyi insan mezbahasına ve zindana mı çevireceksiniz? Her tarlada bir çarmıh dikerek astığınız insanları karga korkulukları misali mi kullanacaksınız? Açlıktan kırılan umutsuz ahalinin derdine bulduğunuz çare bu mu?’”

 “Lord Byron’a cevap vermediler, paçavralar içindeki aç bedenlerimizi parçalamak üzere üstümüze daha çok silahlı birlik gönderdiler.”

“Beyinsiz ve aç gözlü İngiliz burjuvazisi sadece İngiliz dokuma işçilerine saldırmıyor; mavi küreye, tüm canlılara, tüm insanlığa, bilime, zekamıza, şuurumuza, suya, havaya, oksijene, ozon tabakasına, madenlere, fosil enerjisine, toprağa saldırıyor.”

“Mavi planetimiz yaklaşık olarak 4.5 milyar yıl önce oluştu. Yerkürede üzerindeki uzun hayat zincirindeki ilk halkayı amino asitler oluşturdu. Amino asitler ilk genetik materyal sayılan RNA’ları meydana getirdi. Sonra DNA oluştu. DNA ilk hücreleri vücuda getirdi. Velhasıl cynobacteria oksijeni yarattı. Oksijen  atmosferin yüzde onunu ele geçirdi. Bu sayede 500 milyon yıl önce görülmemiş zenginlikle bir hayvanlar alemi peyda oldu.”

“Atmosferin yaklaşık yüzde 78’ini nitrojen yüzde 21’ini de oksijen oluşturmaktadır. Sanayi üretimi kirlilik ve yaşamı olanaklı kılan kaynakların onarılmaz bir biçimde tahrip edilmesi demektir. % 0.035 olan atmosferdeki karbondioksit oranı her yıl giderek artacaktır. Gün gelecek hava kirliliği yaşamı tehdit edecektir.”

“Mavi planetimizin çapı 6,378.1 kilometredir. Çevresi ise 40,075.017 km kadardır. Dünyanın yüzeyi 510,072,000 km2 kadardır. Bunun yaklaşık olarak % 29 (148,940,000 km2) kadarı kara parçası olup,  %71 (361,132,000 km2) kadarı da sularla kaplıdır.”

“Yerkürenin içi hâlâ kordur. Kürenin ağırlığı 5.9736×1024 kg kadardır.”

“Bütün bu bilimsel gerçekleri, yani dünyanın fiziki sınırlarını yok sayarak  topraklarımıza, havamıza, suyumuza, çalışma ve yaşama imkanımıza saldıran fabrikatörlere karşı tüm insanlar, tüm flora ve fauna adına direniyoruz. Burjuva sınıfı bencilce çıkarları için yaşama hakkımızı elimizden alamaz. Buna müsaade etmeyeceğiz. Dünya ve atmosfer sınırsız değildir. Ağırlığı ve hacmi bellidir. Makineleşmiş geniş ölçekli üretim sanıldığı gibi insanlık için genel bir refah doğurmayacaktır. Mülk sahibi sınıfın elinde daha fazla servet biriksin ve bu servetten birkaç sent de hükümete düşsün diye, tarihin en barbar kaynak yağmasını yalancı hilebazlar ilerleme olarak sunuyorlar.”

“Bakın fabrika bacalarından daha şimdiden kara dumanlar yükseliyor! Bakın üstümüze başımıza, evlerimize, mutfaklarımıza, meyvelerimize, sebzelerimize, sokaklarımıza, nehirlerimize, balıklarımıza, içimize, ciğerlerimize, ağaç yapraklarına, otlara gökten kirlilik yağıyor! Her şey kömür ve lağım kokuyor!”

“Dünya fethedilmek için değil, yaşamak içindir. Milliyetperver, vatanperver sözler mide bulandırıcıdır. Büyük fetih ordularına sıra neferi yetiştirmek üzere çocuk sahibi olmak ve sayımızı akılsızca çoğaltmak bize bir yarar sağlamayacaktır. Sayısı artan insan durduk yerde bile birbirini yer, insani hassasiyetlerini yitirir, böcekleşir. Bir milyar nüfus iyidir ve kardeşçe refah içinde yaşayabilir. Toprağı çok zorlamamalıyız; toprağı, suyu ve havayı cümle mahlukatla adil bir biçimde paylaşmalıyız. Büyük sayılarda bir keramet yoktur, keramet bilimde, hakkaniyette ve saygıda aranmalıdır.”

İngiliz burjuvazisi General Ludd’u dinlemedi, köylüleri zorla topraklarından sürerek büyük bir sanayi ordusu oluşturdu. Gökyüzünde fabrika bacalarının tüttüğü, sokaklarında lağım akan kapkara şehirler kuruldu.

İngiliz burjuvazisini kıta Avrupası ve ABD burjuvazisi izlemekte geç kalmadı; büyük şehirler, yani modern tavuk kümesleri insanlarla doldu taştı. Kırlar boşaldı, boşalan köylere petrolle çalışan tarım makineleri yerleşti.

Burjuvazi sanayi şehirlerindeki sefalete bir çözüm bulamadı. Domuzlarınkinden beter bir hayat süren proletaryanın imdadına en sonunda sahte peygamberler yetişti. 

“Sakın ha!” dedi the Moor, sahte peygamber, “Makinelere dokunmayın. Kapitalizm fevkalade beşeri bir terakkidir, feodalizmin tembelliği ve hantallığı yararsızdır. Bahsini ettiğim insanlık tarihinin kaçınılmaz bir yasasıdır. Tarihsel yasalar engellenemez, yasalara yalnızca boyun eğilebilir. Tez, anti-tez, sentez! Yahut inkarın inkarı! Burjuvazi yarattığı proletarya ordusunu besleyemeyecek ve açlık çeken proletarya kapitalizmin mezar kazıcısı olacaktır. Devrimci proletarya burjuvazinin makinalarını kırmayacak, onlara sadece el koyacak ve tüm insanlığın menfaati için çalıştıracaktır. İnsanlık proletaryanın tarihsel öncülüğünde elinde el konulmuş burjuvazinin makineleriyle zorunluluklar dünyasını terk edecek ve makinelerin kamu yararına harıl harıl çalıştığı özgürlükler dünyasını yaratacaktır.”

Berlin işçileri heyecanlanarak silaha sarıldılar, kolluk kuvvetleriyle çatıştılar ancak yenildiler.

Rus devrimcileri “Her ne kadar kapitalizm bizde daha bebeklik aşamasındaysa da, bizim de canavarı kundakta boğma hakkımız vardır!” dediler, ölü peygamberin yerini alan halifeden destur istemeden zayıf proletarya ve yoksul köylüler adına makinesiz ekonomiye ve liberal iktidara zorla el koydular.

Berlin işçileri yeniden ayaklandılar, burjuvazi tarafından bir daha ezildiler. Alman toplumu faşistlerle komünistler tarafından süreklilik arz eden bir kaos ortamına itildi.

The Moor’un, sahte paygamberin kahince sözleri tüm dünyada duyulmuştu. Bu sözlerden etkilenen komünist şair Nazım Hikmet bir köylüler ülkesi olan 1920’ler Türkiye’sinde oturup şu şiiri yazdı.

Trrrrum

Trrrrum

trak tiki tak!

makinalaşmak istiyorum!

beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!

her dinamoyu

altıma almak için çıldırıyorum!

tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,

damarlarımda kovalıyor

oto-direzinler lokomotifleri!

(...)

makinalaşmak istiyorum!

mutlak buna bir çare bulacağım

ve ben ancak bahtiyar olacağım

karnıma bir türbin oturtup

kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!

Trrrrum

Trrrrum

trak tiki tak!

makinalaşmak istiyorum!

 

Stalin’in hızla makineleştirmeye çalıştığı Sovyet cehenneminde insanlar kitleler halinde açlıktan  kırılınca, Gürcü Koba kıyametin tüm sorumluluğunu karnını kendi elleriyle doyurmaya çalışan tabiata ve insana saygılı zavallı Rus köylüsünün omuzuna yükledi. Sosyalist bir cennet yaratmak için milyonlarca aç, çıplak, yalın ayak köylüyü çoluk çocuk demeden topluca katletti.

Koba cümle aleme, özellikle faşist yahut komünist olsun, radikal toplum mühendislerine silahsız savunmasız milyonlarca insanın  kolayca öldürülebileceğini, bunun siyasi ve pratik olarak mümkün olduğunu gösterdi.

Hitler “Medeniyeti komünizme karşı ancak ben koruyabilirim” dedi ve 2. Dünya Savaşı’nı başlattı. Sanayi toplumunun fabrikalarına yeni fabrikalar ekledi. Hitler’in fabrikalarının bir kapısından içeri giren insanlar öbür kapısından kül olarak çıkıyorlardı.

Stalin Hitler’i yenerken onun işgal ettiği ülkelerdeki işgali sosyalizm adına sürdürmeyi kaçınılmaz dünya komünizmine giden meşru bir yol olarak kabul etmemizi istedi.

Nihayetinde Sovyet Bloku da yıkılınca batıdaki liberal filozoflar tarihin artık bir amacının kalmadığını ilan ettiler.

Kapitalizm evrensel bir sistem olarak mutlak hükmünü sürdürüyorken  dünyanın sonunun gelmek üzere olduğu anlaşıldı. Meğer dünya mainstream “iktisat bilimi”nin yani neoklasizmin öne sürdüğü gibi sınırsız değilmiş. Sınırlı bir dünyada ne sınırsız bir exponential ekonomik büyüme ne de sınırsız bir exponential nüfus artışı olanaklıymış.

1811 yılında, İngiltere’nin Bulwell köyünde, zifiri karanlık soğuk bir kış gecesinde ellerindeki balyozlarla tahrip ettikleri bir tekstil fabrikasının ayakta kalmış tek duvarına işsizliğe ve açlığa mahkum edilmiş dokumacıların çiviledikleri General Ludd’un  manifestosu zamanında ciddiye alınsaydı belki başımıza bunların hiçbiri gelmeyecekti.

Çok geç artık...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums