Alevilik

  • 20.04.2013 00:00

 Alevilik kendi başına bir din mi, yoksa İslami bir mezhep mi?

Bu soruya, örneğin, “Evrim teorisi yanlış mı, doğru mu?” sorusuna verilebilecek cevap türünden bir cevap verilemez. Evrim teorisiyle ilgili soruya “Evet doğrudur, evrim teorisi bir gerçektir, bunun sayısız kanıtı vardır” şeklinde bir cevap verebilirsiniz; “Alevilik İslam’ın içinde midir, dışında mıdır?” sorusuna ise kategorik olarak bilimsel bir cevap vermek mümkün değildir. Çünkü cevap içinde her zaman sübjektif bir unsuru taşır.  Elle tutulur verilerden bağımsız olarak, inanç sahipleri bu ilişki hakkında ne diyorlarsa onu doğru olarak kabul etmek zorundayız.

Her şeyden önce Alevilik bir tekst dini değildir. Alevilerin “frame of reference” olarak kullandıkları tekstler yoktur. Alevilik tamamen sözlü geleneklere dayanan bir dindir.

“Alevilerin taptıkları, kutsal kitap olarak kabul ettikleri bir tekst var mı?” şeklinde bir soru sormanız halinde elbette  bazı Aleviler bu sorunuza “Evet, vardır” diye cevap verirler. Onlara göre bu tekst Kuran’dır. Bu grup Alevi’ye “Kuran ile Sünnilerin elindeki kutsal kitabı mı kastediyorsunuz?” şeklinde ikinci bir soru sorduğunuzda, “Hayır, o tahrif edilmiş Kuran’dır. Gerçek Kuran başkadır” şeklinde bir cevap verirler.

“Peki gerçek Kuran nerede, hangi dilde yazılmış, kaç ayet ve sureden oluşuyor?” şeklinde bir soru sorduğunuzda, sorunuza bir cevap alamazsınız. Araştırmanız burada tıkanır.

Aleviliği İslam’ın dışında bağımsız bir din olarak gören Aleviler de vardır. Onlara göre Alevilik ile İslam arasındaki tarihi bağlantılar çok önemli değildir. Alevilik İslam ile olan tarihi zayıf bağlarına rağmen bağımsız bir dindir.

Alevilik-İslam  ilişkisi tüm tarihsel gerçeklere rağmen tabiatı gereği sübjektif olan bir yorumlama, anlam verme meselesi olarak görülmelidir. İnanç sahipleri sonuçta hiçbir tarihsel gerçeği kabul etmek zorunda değildirler. İnanç sahibi insanlar, dindarlar, yani Aleviler inanç sistemlerini istedikleri biçimde tanımlama hakkına sahip oldukları için akademik araştırmacılar tarihsel gerçeklerle uyuşmuyor olsa da sonuçta  Alevilerin yorumunu esas alan bir tanımlama yapmak zorundadırlar. Akademik araştırmacılar Aleviliği kendilerine göre tanımlayabilirler şüphesiz, ama asla Aleviliği bilim veya akademik araştırma adına Alevilerin tümü veya bir kesimi için tanımlayamazlar.

Akademik araştırmacılar Alevilerin tümüne veya bir kısmına  hitaben  “Alevilikten şunu anlamalısınız” gibi bir şey söyleyemeyecekleri gibi, Alevilik hakkında aynı şeyi harici bir topluluğa da söyleyemezler. Yalnızca “Şu araştırma yöntemini kullanarak yaptığımız bir araştırma neticesinde şu sonuca ulaştık” diyebilirler.

Sübjektif yahut dinsel bir inanç grubunu fiziki nesneleri inceler gibi inceleyemezsiniz. Grubun referans çerçevesinden yapılan atıfları bilmeniz gerekir. Atıflar grubun (dini) gerçeklerini meydana getirir. Bazen bu atıflar konusunda inanç grubunun içinde de ciddi farklılıklar doğar.

Türkiye’de Alevilik üzerine kitap yazanlar çoğu kez essentialist  bir zihniyetle Aleviliği kendilerine göre tanımlıyorlar ve bu nedenle kitap sayısı kadar Alevilik tarifi ortaya çıkıyor.

Alevi yazarlar en azından Alevi olmadıklarını bildikleri yazarları sırf bu nedenle diskalifiye etmek istiyorlar. Onlara göre Alevi gibi yaşamayan insanlar Aleviliği bilemezler. Tıpkı yarasayı inceleyen bilim adamının yarasayı  tüm fiziksel, biyolojik özellikleriyle tarif ederken yarasa olmanın nasıl bir duygu olduğunu asla bilememesi gibi.

Alevi yazarların “Bizi yalnızca biz biliriz” argümanı geçersizdir. Bilimsel araştırma her türlü sosyal ve kültürel sorunun incelenmesi bakımından da en iyi, en güvenilir yöntemdir. Hiçbir sosyal yapı veya inanç sistemi bilimsel yöntemin yetersiz kaldığı bir enigma olarak görülemez. Hiçbir gerçeğe dayanmayan kendi tanrı hikayenizi istediğiniz gibi tanımlamakta serbestsiniz. Ciddi akademisyenler size “Dininizi yani sübjektif inancınızı şöyle tanımlamanız gerekir”  demezler.

Özetle, Türk proletaryasından umudunu kesmiş ve Alevilerden komüncü bir kuvvet yaratmaya çalışan eski Marksist yazarların eserleri Rıza Zelyut gibi Türk ırkçılarının eserleri kadar akademik kaliteden uzak  eserlerdir. Propagandacılarla  akademik araştırmacılar arasında ciddi bir fark vardır.

Dersim Aleviliği otantik bir yapıya sahiptir. Sünni İslam ile ilişkilerde Dersim Aleviliği her zaman başını dik tutmuş, kendisine saygısını muhafaza etmiş ve öz güvenini hiç yitirmemiştir. Asla “apologetic” olmamıştır. Meşruiyetini, efsanelerini, dogmasını, ritüellerini Sünnilerle asla apologetic, mahcup, özür dileyen, kabul arayan bir havada tartışmamıştır. “Senin inancın sana, benimkisi de bana! İnancım hakkında ne düşündüğün hiç umurumda değil” şeklinde tasvir edilebilecek bir tutum almıştır.

Uzun yıllar boyunca sözde laik Kemalist devlet ve Sünni toplum tarafından aşağılanan, sorgulanan, alaya alınan, inananları katliamlardan geçirilen Alevilik üzerindeki baskılar kısmen ortadan kalkınca, Dersim bölgesi dışında Aleviler her yerde apologetic tartışmalar yapmaya başladılar. Özellikle Sünnilerle yapılan “Hakiki İslam, İslam’ın beş şarttı” vb. gibi tartışmalar Aleviliğin integritesine ciddi zararlar verdi. Beş vakit namaz, ezan, camiler, Ramazan, Kurban bayramı, Kuran, Hadisler, yaratılış hikayesi, fıkıh, şeriat tartışmaları altında ezilen Aleviler çoğu kez ne diyeceklerini bilemediler. Anadolu’daki sözlü geleneklere dayanan inanç sistemi tüm özgürlükçülüğüne, hümanizmine ve hoşgörüsüne rağmen ritüelleri, kutsal tekstleri ve Arapça bilen hocaları  bol olan zorba, bilim ve rasyonalizm düşmanı Sünnilik karşısında ezildi.

Kimse Alevilerden modern bilime, evrim teorisine sarılmayı da beklemiyordu şüphesiz. Sonuçta dindar insanlar bunlar.

2005 yılında yapılan Eurobarometer  anket sonuçlarına göre toplam nüfusun yalnızca % 27’sinin bugünkü insanoğlunun daha evvelki devirlerde yaşayan bir memeli hayvan türünden türediğine inandığı bir ülkede entelektüel gelişmişlik düzeyi çok yüksek sayılmaz. Bu oran pek çok Batı Avrupa ülkesinde % 70’in üzerindedir.[1]

1930’lu yılların faşist felsefesinin çok ciddi bir kitle desteğine sahip olduğu tek Avrupa ülkesi Türkiye’dir. Kemalist diktatörlük laiklik adına Sünni İslam’ı kendine göre yorumlayarak onu devlet dini yaptı. Bilim sevgisi Türk ırkçılığıyla harmanlanarak çok sevimsiz kılındı ve ne idüğü belirsiz bu sevgi gerçek bir ilerleme sağlamadı.

2013 yılında Darwin’in kürsüsü Cüppeli Ahmet Hoca’ya verildi. Fazıl Say’a ise Ömer Hayyam’ın mısraları nedeniyle hapis cezası verildi.

Bir Bektaşi derneği başkanı Diyarbakır’dan Mehdi Ömerlili Abdullah Efendi’ye hürmetlerini bildirdi.

AKP’nin nevi şahsına münhasır sayısız açılımına rağmen geleceğimiz pek parlak gözükmüyor.

 

  [1] Dawkins, R. (2010) The Greatest Show on Earth- The Evidence  for Evolution (s.434)London: Black Swa

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums