Katatonik Şizofreniden Muzdarip Toplum

  • 12.04.2013 00:00

 Baş belası hastalık Abdülhamid döneminde ortaya çıktı. İttihat Terakki Partisi döneminde eşi benzeri olmayan krizlere yol açtı. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında kendini yine belli etti. O tarihten sonra rutinleşerek varlığını günümüze kadar sürdürdü.Toplum, devlet yöneticileri tarafından süreklilik arz eden bir iç düşmanlığa ve kıyıcılığa hapsedilmiştir. Bu hapsedilmişlik içinde zaman zaman insanlık dışı çok feci suçlar işlendi. Suç ortamında, yani 6-7 Eylül Olayları’nda olduğu gibi devlet ile ahali arasındaki sınır kayboldu. Zaman zaman da sağduyu, merhamet, vicdan, normallik, rasyonalizm yavaş yavaş geri geliyormuş gibi bir hava oluştu. Ancak gerçekte değişen bir şey olmadı. Toplum katatonik şizofreni durumundan bir türlü çıkamıyor.

Topluma dışarıdan baktığımızda bu anormalliği çok kolay bir biçimde görüyoruz. Toplumun içinden ise en evrensel düşünen düşünürler bile topluma bu teşhisi koyamadılar. Türkiye Cumhuriyeti evreninde yaşayanların kognitif kapasitesi bu yalın gerçeği görmeye yaklaşık bir asırdır el vermiyor. Toplum, enerjisini bir türlü normal toplumlardaki gibi “ilerleme”, “iyileştirme” projelerine veremiyor. İç düşmanlık tüm enerjiyi bitiriyor. Üniformalılar doktorların, mühendislerin veya sosyal filozofların önüne geçiyorlar.

Balkanlar’daki yenilgilerin ve Cihan Harbi’nin tüm faturası mazlum Ermeni halkına çıkarılıp kökü getirilmeseydi, soğukkanlı ve medeni kalınabilseydi belki bugün tüm dünya uluslarının gıpta ile baktıkları, kanunlara saygılı, adalet mevhumu güçlü, merhameti olan, müreffeh, çok dilli, çok kültürlü dinamik bir toplum içinde bulacaktık kendimizi.

Hamidiye Alayları’nı kurarak Ermenilerin üzerine salmak zorunda değildiniz. Ermenilerin kökünü kazıdıktan sonra etikte, felsefede, hukukta, komşulukta, bilimde, sanatta, müzikte müthiş bir gerileme yaşadınız. Samimi bir özeleştiri yapamadığınız için bunalımdan bir türlü çıkamıyorsunuz.

Komşularınızın bir kısmı Ermeni olsaydı ne olurdu sanki? Size ne zararları olurdu? Sizden asırlar önce orada yaşıyorlardı. Zanaatçılıkta, sanatta, tiyatroda, müzikte, edebiyatta sizden ilerideydiler. Tüm maharetlerini size de öğretebilirlerdi.

Kötülüğünüzü alışkanlık haline getirdiniz. 1921’de “Biz de hürriyet isteriz” diyen Koçgirili Kızılbaşların üzerine Hırsız Nurettin Paşa’yı ve Topal Osman Ağa’yı gönderdiniz. Koçgiri’de çocukları ve kadınları canlı canlı ateşte yaktınız. Sonra TBMM’de “Diktatörlük değil, demokrasi istiyoruz”  diyen milletin temsilcisi Ali Şükrü Bey’i gemi kazanlarında gayrimüslimleri canlı canlı yakan Topal Osman Ağa’ya boğdurdunuz.  Topal Osman Ağa’nın kafasını ise Çankaya sırtlarında siz kopardınız. Zatı muhterem Cumhurbaşkanı Muhafız Birliği komutanıydı. Köşkün sakini Topal Osman Ağa’nın hışmından gecenin karanlığında kara çarşaflar içinde kurtulabildi. Yüce Meclis Topal Osman Ağa’nın başsız cesedini üç gün boyunca Ulus Meydanı’nda ayaklarından astı.

Şeyh Said ve müritlerini astınız da ne oldu? Şeyh hazretleri zorba ulusunuzdan ve uyduruk devlet dininizden olmak zorunda mıydı?

Aç, sefil, çıplak, korkudan mağaralara sığındıkları için saçı başı birbirine karışmış, bitlenmiş Dersimli çocukları başlarına odunlarla vurarak öldürdünüz. Kurşunu pahalı bulduğunuz için. Ne kazandınız? Çocukları başlarına odunlarla vurarak öldürdükten sonra,  insan gelip çocuğunun başını nasıl okşayabilir?

Varlık Vergisi dediniz gayrimüslim komşularınızı soydunuz. Sizinle komşuluk nasıl yapılır?

Naylon bir kadın donunu ve çorabını delil olarak kullanarak başbakanınızı boğarak öldürdünüz.

Sonra da devrimci çocukları kırdınız. Devrimci çocuklara bağlılığını korumak isteyen çocukların üzerine ise MHP’yi, Ülkü Ocakları’nı saldınız. Utanmadan “Oluk oluk kan akıyordu, kanı kimse durduramıyordu!” dediniz.

Kesenizi kepçeyle dolduruyorken, tutuklular olarak kapuskayı bize çok gördünüz. Kürt devrimcilerinin üzerine saldığınız adamınız Hafız Esad’ın eline düştü. Hafız Esad sizi sevmiyordu. O da adamınızı üstünüze saldı. O tarihten sonra memleket karanlık bir mezbahaya dönüştü.

Şimdi adamınız sayesinde bin bir hile ile, bin bir desise ile bir barış yapmak istiyorsunuz. Adamınız size siz adamınıza çok yakışıyorsunuz. Alın sizin olsun. Düğüne gider gibi adaya giden ziyaretçiler ortama çok yakışıyor. Siz de onlara çok yakışıyorsunuz. Marmara kıyısında “Siyasi soytarılar, palyaçolar, cariyeler, tavaşiler, gözlerine mil çekilmiş harem çalgıcıları!” diye bağıran kardeşlerimin ümüğüne tahta çıkan Osmanlı şeyhzadeı gibi çöktüm: “Susun, tevekkül içinde yalnızca olup biteni meraklı gözlerle izleyin!” dedim. “Her hâlükârda çocukların ölmemesi iyidir” diye de ekledim.

Şizofrenik toplumunuza dışarıdan bakıyorum ve size son bir defa dostça tavsiyelerde bulunuyorum:

Kürtlere ve dili, dini, kültürü farklı olan tüm vatandaş gruplarına tüm özgürlüklerini veriniz. Komşularınızın dili, dini, kültürü sizi yok etmez. Bu gibi ilkel korkular içinde yaşayarak hayatınızı heba ettiniz. Yerkürenin tüm insanlığı ilgilendiren çok daha ağır ve acil çözüm bekleyen sorunları var. Düşmesi kaçınılmaz bir uçağa binmiş, o uçağın içinde Kürtleri tartışıyorsunuz. Düşen uçaktaki azınlıkları köle olarak tutmaktaki ısrarınız gülünçtür.

Yerkürenin yedi milyar insanı taşıyacak bir kapasiteye sahip olmadığını, 2050 civarında dokuz milyara ulaşması beklenen insanoğlunu büyük bir felaketin beklediğini biliyor musunuz? Solunacak havanın, içilecek suyun, ekilebilecek toprağın kalmadığı, petrolün bittiği bir dünyada Anadolu’daki azınlıklar sizin köleleriniz olarak kalsa ne olur ki? Siz hiç “exponential” büyüme felaketinin nelere yol açabildiğini duydunuz mu? Varsa yoksa Kürt sorunu. Başbakan ara sıra pozitif önerilerde de bulunuyor: “Beş çocuk yapın!”  diyor. Başbakanı birkaç ay önce emekli fizik profesörü  Al Bartlett’e şikayet ettim. Haberiniz olsun. İmam Hatip liselerindeki eğitim gerçekten çok kalitesizmiş.

İnsanlara zorla ulusal kimliğinizi, dilinizi, kültürünüzü benimsetmek isterseniz tüm ulusal değerlerinizi kendiniz aşağılamış olursunuz. Bin yıl da geçse, bu yolla kimse ne sizden olur, ne de size saygı duyar. Kurbanlarınız dilinizi zamanla birinci dilleri yapsalar bile dilinize sevgi duymazlar. Çünkü tecavüz mağduru kadınlar tecavüz edildikleri için doğurmak zorunda kaldıkları çocuklarını normal çocukları gibi sevemezler. Elli yıl sonra bile “Konuştuğum çocukların başlarına sopalarla vuran jandarmanın dilidir” diyorum. Metris Cezaevi’nde dayak yemekten arta kalan zamanımda öğrendiğim İngilizceyi ve sonraki tarihlerde öğrendiğim Felemenkçeyi ise çok seviyorum.

Oysa İnce Memed’i, Demirciler Çarşısı Cinayeti’ni, Yusufçuk Yusuf’u bir başka dilde Yaşar Kemal Türkçesindeki tadında okumak mümkün değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums