- 18.04.2020 00:00
Covid-19 Virüsü ile ülkede ortaya çıkan tablo..
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli” nin çöktüğünü ortaya koyuyor.
Ülkenin hazinesinin tam takır olduğu ve virüse karşı ekonomik olarak hiç bir hazırlık yapılmamış.
Nasıl yapacaksınız ki para olmayınca.
Büyük laf etmekle büyük ülke olunmadığını Batı ve dünya bizi kıskanıyor lafı hamasetmiş meğer.
Virüsü çok yoğun bir şeklide yaşayan binlerce vatandaşını kaybeden ülkelerin siyasetçileri; vatandaşlarına hibe anlamında avuç avuç milyar dolarlar dağıtırken, bizim ki tam tersine dağıtacağı yerde vatandaştan istiyor İBAN numarası veriyor. Dünyanın kıskandığı iktidar üç hafta oldu bir maskeyi bile dağıtamadı.
Bu bile sistemin işlemediğini göstermiyor mu?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli Haziran ayında ikinci yılını dolduracak ama toplumsal hiç bir sorunumuzu çözemedi.
Türkiye ivedi olarak toplumsal bir barışı sağlayacak Batı standartlarında demokratik bir anyasaya ihtiyaç var.
Görünen o ki var olan sorunlarımızın çözülemediği gibi, sorunların daha da derinleşeceğinin ekonomide işaretleri kendini göstermeye başladı..
Vereceğimiz rakamlar maalesef karamsar bir tablo.
Türkiye’nin 2019 yılı Turizm Geliri 34 Milyar dolar iken ,bu gelir bu sene olmayacak.
Küresel Virüs ile bizde ve tüm dünyada ekonomide çok büyük daralmalar olacak, işsizlik 2021 yılında Türkiye’de yüzde 17 olacağını ve Türkiye’nin yüzde 5 küçüleceğini, İMF’in virüs ile ülkelerin ekonomik raporunda geçiyor.
Peki biz sorunlarımız niye çözemiyoruz.
Çünkü bizim sistemimiz demokratik değil.
Önceki parlamenter sistem her sorunu çözmüyordu ama insanlara bir umut veriyordu.
2018 yılında parlamenter sistemden Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline yüzde 52 oy alarak geçildi; burun farkıyla kazanılan bu seçimle bu sistemin uzun ömürlü olamayacağı başından belliydi.
Ve bu sistem parlamentoyu saf dışı bırakırken demokrasinin kuvvetler ayrılığını, kuvvetler birliğine dönerken, tek adam rejimine dönüştü. Erdoğan KHK’lerle ülkeyi yönetmeye başladı.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlarda avazı çıktığı kadar bağırıyordu; bu kardeşinizi seçin dövizle, faizle ve enflasyonla nasıl mücadele verilirmiş bir görün diyordu.
2018 yılının Haziran ayında bu siteme geçildi ve 2018 yılının Aralık ayında bir dolar 5.20 iken bugün bir dolar 6.90’larda seyrederken yediye merdiven dayamış gözüküyor.
2018 Yılında Hazineden ve maliyeden sorumlu damat Bakan Berat Albayrak 2019 yılında 2.5 milyon insana istihdam yaracağız diyordu ama, 2019 yılında 613 bin kişi daha işini kaybederek işsizler ordusuna katıldı.
Gelinen süreçte ortaya çıkan ekonomik tablo, temel hak ve özgürlüklerin yok sayılmasına baktığımızda, Partili Cumhurbaşkanı hükümet modeli durdu, adeta stop etti.
Akp’li milletvekilleri bile bu sistemden yakınmaya başladılar; bakanlara ulaşmadıklarını ve telefonlarına bakanların çıkmadığından yakınırken, Ulaştırma bakanını görevden alınması, İçişleri Bakanının görevinden istifa edip geri dönmesi, bu sistemin çalışmadığının işaretlerini verirken; sistemin sahibinin de çıkıp Muhalefeti ve muhalif basını virüs olarak görmesi, sistemin toplumun her kesimini kucaklamadığının itirafıdır.
Bu sisteme iç ve dış kamuoyunda güven olmadığından yabancı sermaye gelmediği gibi, yerli sermaye bile ülkeyi terk ediyor.
2019 yılında TL yüzde 35 değer kaybetti ve TL’deki kan kaybı durdurulamıyor.
Böyle olunca vatandaş tasarruflarını TL’ ye değil de dövize yatırıyor, ve şuan bankalarda vatandaşın 200 milyar dolar mevduatı gözüküyor.
Türkiye tek adam sistemine geçtikten sonra AB’den uzaklaştıkça demokrasiden ve hukuktan da uzaklaştı.
Bu da topluma ve yabancı sermayeye güvensizlik olarak yansıdı.
Ülke Hukuktan uzaklaştıkça sorunlar çözülemediği gibi kar topu gibi büyüyor.
Biz Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıramadık.
Demokrasi ve hukuk birbirinden çıkan aynı zamanda birbirini tamamlayan kavramlardır.
Mehmet Altan yıllarca ikinci cumhuriyet tezinde ortaya sürdüğü ilkelerinden biri, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıralım derken, en sonun da darbecilikle suçlanıp iki yıl cezaevinde tutuldu.
Şimdi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandıracağız diye her platformda dile getiriyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu tezi toplumda karşılık gördü ki 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara gibi Akp’nin çeyrek asırdır elinde bulundurduğu kalelerini CHP ele geçirdi.
Şimdi Ana Muhalefete düşen ülkeyi AB üyesi olması yolunda ilerlemesi için, gündeme Kopenhag kriterlerini taşımalıdır.
Bir ülkenin demokratik ülke olduğunun olmazsa olmazları, yargının bağımsız ve tarafsız olması, basın ve düşünce özgürlüğü, saydamlık ve yönetenlerin muhalefete ve yargıya hesap verir olmasıdır.
Bizim iktidarların değişmeyen ve adeta rutin haline gelen çözemediği her sorunu iç ve dış düşman yaratarak, ülkenin beka sorununa bağlamasıdır.
Muhalefeti rejim karşıtı gören iktidarlar sorunlarını çözemez.
Muhalefet kültürü Çoğulculuk kavramının içinde barınır hukukla kök salar ve boy atar.
Çok partili sisteme geçtik ama iktidara gelen partiler muhalefetten iktidara geldiklerini unutarak, muhalefeti rejim karşıtı gören bir siyaseti uygulamaktan hiç vaz geçmediler.
Bizim siyasal kültürümüzde değişmeyen ve yerleşik halalan neredeyse toplumun çağ dışı ortak paydası olan, devleti kutsallaştırırken vatandaşı köle olarak görmesidir.
İktidara gelenlerin Kamu İhaleleri üzerinden kendini ve kendi zenginin yaratıp vatandaşı yoksullaştırmasıdır.
Böyle olunca da hiç bir toplumsal sorunumuz çözülmüyor.
Partili Cumhurbaşkanlık modelinin çökmesi de bunu göstermiyor mu?
Çözüm acil olarak toplumun her kesimi ile varılacak bir mutabakatla demokratik bir anayasa yapmak, Batı standartlarında bir demokrasiyi hayata geçirmek ten başka bir şansımız yok.
Yorum Yap