- 24.11.2017 00:00
İstanbul için bu tanımlamayı Cumhuriyet Gazetesinin 9 Kasım 2017 Tarihli kitap ekinde Dan Brown’un “Başlangıç” adlı eserinin tanıtımın yapan M.Mehmet Haktan’ın ‘Nereden Geldik Nereye Gidiyoruz’ başlıklı yazısında rastladım.
Konuya döneceğim gündemle ilgili kısa bir özet yapayım.
Dünyanın değişik ülkelerinde tam 5 bin Türk vatandaşı tutuklu ama Erdoğan’ın ve hükümetinin tek vatandaşı Rıza Sarraf’ın tutukluluğu.
Ülke gündemi Rıza Sarraf’ın ABD’de ki davasına kilitlenmişken,Allah’ın her günü değil saat başı Rıza Sarraf davası Ankara’nın uykularını kaçırıyor,yüreğini ağzına getiriyor.
Nasıl getirmesin Rıza Sarraf’ın avukatından son açıklama geldi ve korkulan oldu Rıza Sarraf itirafçı olmuş ve artık duruşmalara sanık değil de tanık olarak katılmayacakmış.
Bundan sonra seyreyle gümbürtüyü.
Ülke gündeminde öne çıkanlardan bir diğer konu ise; Rusya’nın Soçi kentinde 22 Kasım 2017 Tarihinde yapılan Rusya,Türkiye ve İran’ın; Suriye’nin geleceği ve Orta Doğu’daki savaşın ele alındığı toplantıya kilitlenmiş durumda.Putin Esad’ın geleceğini garantiye aldırmakla kalmıyor, Kürtlerin siyasi çözüm masasında olması konusunda Erdoğan’ı zorluyor,zorluyor demek bile çok, Erdoğan, Putin’in isteğini geri çevirmek gibi bir lüksü yok ve Putin’e teslim olmuş durumda.Aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık misali bir duruma düşmüş Ankara.Putin PKK’yı terör örgütü görmediğini her platforumda dile getiriyor ve PKK’ya Moskova’da ofis açmasına izin verdi.Neden Erdoğan, Putin’e sen nasıl PKK’ya terör örgütü değil dersin, diye efelenmiyor?Erdoğan başta Kürt sorunu olmak üzere Suriye politkasında duvara tosladı.
Ankara dış politikada hiç bir öngörüsü ve hamleleri tutmadı ve gelinen nokta da bunu göstermiyor mu?
Türkiye’nin ABD’de ile arasındaki gerginlik ip kopma noktasına gelmiş durumda.
Rıza Sarraf davası Ankara’nın korkulu rüyası olmaya devam ediyor.Dolar ve Eronun ateşi düşecek gibi görünmüyor ve dolar tüm zamanların rekorunu kırıyor.
Biz dönelim konumuza.
Konu ettiğimiz İstanbul’u anlatmaya çalışalım.
Edebiyatçılar betimledikleri konularda ve kurgularında değişik temalar içinde, Romanlarında geçen zaman ve mekanları da belirtirler, bunların başında da tarihi eserleriyle, mimarisiyle insanı içine çeken kentler,kasabalar gelir.
Dünyanın önde gelen yazarları Paris,Londra,Barselona,Vatikan,Petersburg,Moskova,Newyork,Tokyo,Şam,Kahire ve İstanbul gibi şehirleri, mutlaka eserlerinde yer vermişlerdir.
Çünkü bu şehirler insanı büyüleyici bir kent kimliği ,ihtişamı,kültürü ,mimarisi ve değişik çoğulcu zenginliğini ve kadim halkların kimliklerini içinde barındırırlar.
İstanbul’da dünya da tanınan şehirlerden birisidir.
İstanbul öyle bir şehir ki dünyada içinden deniz geçen tek şehir özelliğinini yanında,çok farklı kültürleri içinde barındırmış şairlere v eromancılara esin kaynağı olmuş, dünyada Türkiye’den önce tanınan bir şehir olma özelliğini de taşımaktadır.
Yurtdışından gelen resmi heyetler ve devlet adamları Ankara’da yaptıkları resmi görüşmelerini yaptıktan sonra soluğu İstanbul’da alırlar ve İstanbul’da boğaz turu yapmadan ülkelerine dönmezler.
Siz bakmayın İstanbul’un çarpık yapılaşma,görüntü ve gürültü kirliliğine ve keşme keş trafiğine, İstanbul aynı zaman da vaz geçilmez bir rüya şehridir.
İstanbulun en büyük şanssızlığı Türklerin elinde olması dersek abartmamış oluruz.Osmanlı demiyoruz hakkını teslim etmek gerekir Osmanlı İstanbul’un tarihi dokusunu,yeşil alanını ve farklı kültürünü yok etmemiştir.
Hep yazar söylerim Yunanlı bir turist İstanbul için şöyle der: “İstanbul çok güzel bir kadın ama hasta, Türkler bu kadını dokdora götürecekleri yerde sürekli kuaföre götürüyorlar.”
Bu şehre en büyük ihaneti de bu ülkeyi ve İstanbul’u yönetenler yapmıştır.
Erdoğan İstanbul’un başta tarihi dokusu ve doğal güzelliğinin kaybolması konusunda bunu itiraf etmedi mi?En son şehirlerin betonlaşmasından yakınarak daha da ileri gidip İstanbul’u gündemine aldı ve biz bu şehre ihanet ettik, ihanet edenlerden birisi de benim demişti Erdoğan.
İstanbul’u 1994 yılından bu tarafa Recep Tayyip Erdoğan’la başlayıp aynı siyasi gelanekten gelen bir anlayış yönetirken..
İşin garip yanı Erdoğan merkezi hükümette ve yerel yönetimlerdeki başarısızlıklarını muhalefete, başarısını da kendi hanesine yazma alışkanlılarını,İstanbul ve diğer şehirlerdeki çarpık yapılaşmayı ve betonlaşmayı kendinden önceki yönetimleri sorumlu tutmaya çalışması, tam bir tezat oluşturuyor.
Erdoğan 1994 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanı seçildiğinde;İstanbul’da gökdelen sayısı sadece 4 tane iken,bugün İstanbul’da gökdelen sayısı kaçtane olmuş biliyor musunuz,tam 121.
Gökdelenlerin 117’si Erdoağan ve siyasi geleneğinden gelen belediye başkanları ruhsatlarını vermiş.
Erdoğan kalkmış bizim mimari kültürümüzde dikey değil yapay mimari var diyor,buna da Selçuklu mimarisini gösteriyor.
Hangi ilin mimari yapılaşmasında Selçuklu mimarisi örnek alınmış?Hiç biri.
Ünlü yazarlar gezdikleri ve gördükleri kentleri analtırken kimisi, şifresinin şehri olarak Parisi göstermiş,kimisi meleklerin ve şeytanların kenti olarak Vatikan derken,kimisi de Cehennemin tam göbeğindeki şehir olarak İstanbul’u tanımlar.
İstanbul 1950 yılına kadar üçte ikisi yeşil alanmış ve gecekondu yokmuş.
En sonunda bu eşsiz güzel ve rüya şehrini el ele verip cehennemin göbeğindeki şehre çevirdik.
Yorum Yap