- 23.05.2014 00:00
Soma Maden ocağında 301 işçinin göz göre göre nasıl katledildiğini, cinayet ekonomisinin nasıl uygulandığını,katliamın insan kanını donduracak bir şekilde işlendiği gün ağardıkça üzerinden o duygusal acı ve ateşin dumanı kayboldukça her şey ortaya bir bir çıkıyor hem de insanın küçük dilini yutacak şekilde,301 işçinin nasıl ölüme gittiğini ölümden kurutulan işçilerden dinliyoruz.
Bugüne kadar Türkiye’nin en güvenilir maden ocağı dedikleri hem de bunu bir maden profesörü televizyon kanallarında söylüyor adı da Orhan Kural öve öve ocağı yere göge sığdıramadı, en güvenilir bir ocak diye tanımladı koca profesör,insan biraz utanır be..Halbuki ocağın hiçbir işçinin can güvencesi ve kaçış odalarının olmadığı ortaya çıktı, resmi yetkililerin ocakta yangının trafo patlaması yalan balonu da patladı.
Bir başka yalanın ise kamuoyuna yapılan açıklanan ocağın düzenli denetlenmesi olayı..Denetçilerin ocağın içine girmeden masa başında imzaladıklarını ocaktan sağ çıkan işçilerden öğreniyoruz,hiçbir denetçiyi yeraltında görmediklerini söylüyorlar.Denetim de yalan..
Ocakta taşeron sisteminin olmadığı yalanın ortaya çıkmasıyla bu faciada ocağın sahibi şirket ortakları kadar,o maden de söz de örgütlü diyorum sadece 2992 işçinin bir günlük yevmiyesinin netini alan Türk-İş’e Bağlı Maden-iş Sendikası da bu cinayetin ve katliamın ortaklarından olduğu ortaya çıktı.
301 işçinin ölümüne giden yolu hazırlayan sendika hakkında işçilerin söyleidkleri, yenilir yutulur cinsten değil:
İlk önce şu Soma madenlerinde sözde örgütlü gözüken aslında işçiler tarafından değil de işveren tarafından yetki verilen,Türk-İş’e bağlı Maden-İş sendikası bir sendikadan öte tam bir işverenin isteklerini yerine getiren ,üyelerini köle gibi çalıştırmadan öte ölüme yollamaktan kaçınmayan 301 işçinin ölümüne ortak sebebiyet veren sendika olarak karşımıza çıkıyor.
Düşünebiliyor musunuz 301 işçinin öldüğü bu madende tam 2992 işçi çalışıyor ve işçilerin tamamı bu sendikaya üye ve aidat ödüyor,bu üyelerden bir tanesi çıkıp ta sendikasının olumlu bir şey yaptığını söylemiyor,bizlere sahip çıkmadıkları gibi ocaktaki olumsuz çalışma şartlarını ve can güvenliğimizin tehlikede olduğunu kaç kere bildirdiğimiz halde bir şey yapmadılar,hatta basın aracılığıyla kamuoyuna açıklama zahmetinde bile bulunmadıkları gibi,sendika yönetimine muhalif olanları ve işyerindeki sorunları sendikaya bildirenleri işten attırıyorlar diyor,hangi işçiye mikrofonu uzatsanız aynı şeyler söylüyor sendika hakkında.
Sendikanın Maden-İş Sendikasının Genel Başkanı Nurettin Akçul CNNTÜRK’te Ahmet Hakan’ının ”Tarafsız Bölge” programında canlı yayında Somadaki facia olan Maden ocağında çalışan işçilerin yılda 4 ikramiye alıyorlar demesi ya; işçilerin böyle bir ikramiyeyi hiç almadık diye sendika başkanını yalanlamalarına ne demeli?
Daha vahimi madende ölen bir işçi için,hastaneye götürülürken yaralı olarak kurtuldu ve yolda öldü diye rapor alınarak açıklamalar yapılıyor denmesi,insanın tüylerini ürpertiyor,bundan sendikanın haberi olmasına rağmen sesini çıkartmıyor, bunu söyleyen işçiler madenden sağ çıkan yetkili olan sendikanın üyeleri,insan kulaklarına inanamıyor ama maalesef gerçek.
Yine sendika yöneticilerinin bilmesi gereken dünyanın gelişmiş ülkeleri olarak bilinen ABD ve Almanya ve AB üyesi ülkelerinde 40 yıldır maden kazasında işçilerin ölmemsinin nedeni konusunda işverene ve siyasi iktidara bir baskı yapmadığı gibi bir önerisi de olmuyor.Nasıl olsa sendikaya kesilen aidatlar işçilerin bordolarında kesilerek sendikanın hesabına aktarılıyor..Eğer işveren sendika aidatlarını sendikanın hesabına bir ay aktarmasın kıyameti koparır sendika yöneticileri işçileri ayaklandırır, üretimi durdurur ve direnişe geçirirdi.
Ya sendikanın Uluslar Arası Çalışma Örgütü(İLO)’nun 176.maddesine Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin neden imzalamadığını bilmesine rağmen, hiçbir girişimde bulunmayışı ve ocaklarda kaçış odası veya başka bir adla yaşam odalarının olmayışı konusunda, duyarsız olması bu toplu işçi katliamlarının ortaklarından işveren ve siyasi iktidar kadar sendika da suçlu değil mi?
Almanya ve gelişmiş ülkelerde madende çalışacak bir maden işçisinin 3 yıl eğitim alması zorunlu olurken, bunun Türkiye’de sadece ve sadece 40 saat olması, ölen 30 işçinin 10 gündür maden de çalışıyor olması ne kadar çarpıcı ve düşündürücü değil mi,bundan sendikanın habersiz olması düşünülebilir mi?
Maden ocaklarını denetleyenlerin ücretlerini işverenin ödemesi de ayrı bir soruşturulması ve üzerinde durulması gereken bir konu..Ücretini ödeyen işveren ceza çıkartır mı akıl var mantık var!.
17 Ağustos depreminde 20 bin insanın ölümünden sonra bu ülkede zemin etüdü kanunu çıkartıldı,İLO’nun 176.Maddesinin imzalanması için daha kaç işçinin katledilmesi bekleniyor..
AKP’nin 12 yıllık iktidarında tam 14 bin işçi uygulanan cinayet ekonomisiyle hayatlarını kaybetmiş(Umur Talu, HABERTÜRK gazetesi 21 Mayıs 2014.)
Sendikaların bu ülkede söylediği iki şey var taşeron sistemi olmamalı,KİT’ler özelleştirememelinin dışında başka bir şey söylemiyorlar ama Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri madenleri özelleştirilmiş ama işçi ölümler yok gibi, buna ne diyeceksiniz?
Burada profesyonel sendikacıların büyük bir oranı sendikanın en tepesine geldikten sonra kendilerine siyasette yer arıyorlar sendikayı atlama tahtası olarak kullanıp, kendilerini parlamentoya atmanın yollarına giriyorlar.
Soma maden ocağındaki 301 işçinin katliamının aydınlatılmasının gündemde tutmak için maden ocaklarının ilkel işletme durumlarıyla birlikte, var olan sendikaların yapıları tartışmaya açılmalı ve sendikacılığın bir hizmet sektörü olmaktan çıkıp geçim kapısına nasıl dönüştüğünü tartışmalıyız.
Mevcut sendikal yapıda erişilmez bir sendikal bürokrasi var,işçinin sendikanın genle merkezine ve konfederasyon yöneticisine ulaşması imkansız gibi bir şey.
Gerçek özgürlüğün sahiplerinin sendika yönetimine getirmeyen delege sitemini kaldırmadan,söz ve yetkinin üretimden gelen gücün yönetime yansıması mümkün olmadığı gibi,delege olamayan işçilerin kurullara aday olamadığı sendika seçimi yapılıyor, profesyonellerin birbirini seçtiği sistem işliyor.
Nasıl 12 Eylülün faşist 82 anayasasıyla ülke yönetiliyorsa aynı sistem içinde sendikalar kanunu da darbeci generallerin yasalarıyla kendilerini konumlandırıyorlar,mevcut sendikal yapıdan beslenip de görevde olan ve şikayetçi olan bir tane sendikacı gördünüz mü?
AKP’nin 12 yıllık iktidarında 14 bin işçi ölüyor üç tane işçi konfederasyonundan sadece DİSk’in öncülüğündeki eylem ve tepki gösteren bir ki sendikanın dışında bir ölüm sessizliği hakim ülkeye..
19 Mayıs 2014 tarihinde düzceyerelhaber sitesinde yayınlanan “Ahreti düşünmeden dünya işlerine fırsat kalmıyor” başlıklı yazımın son paragrafından sendikacıların ve gazetecilerin siyasette yer aradığı ülkede toplumsal sorunların ve olayların,toplu katliamların önlenmesi ve aydınlanması çok zor demiştim..
Örgütsel potansiyelinden ve üretimden gelen gücünden bahseden,işçi sınıfının örgütleri sendikalar bugün değilse ne zaman ortaya çıkacak,daha kaç işçinin ölmesini bekliyorlar?
Başbakanın 25 Aralık’ta yargıya yaptığı darbeyle yargının yürütmeye bağlanmasının sonuçlarını yaşıyoruz.
Başbakan 20 Mayıs 2014 Tarihinde TBMM grup toplantısında Soma faciasından ölenlerin karanlıkta kalmayacağını,suççuluların mutlaka ortay çıkartılacağını söylerken,Erdoğan’ın Hırant Dink cinayetinde ve Roboski katliamında da aynı şeyi söyledikleri kulağımda yankılandı, ,Hıratn Dink cinayeti ve Roboski katliamı içinde şöyle demişti Erdoğan: ”Bunlar Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak diyordu” ama çoktan kayboldu.
Yalandan kimin başı ağrımış, kim ölmüş ki?
Soma da katledilen 301 işçi için AKP hükümeti şehitlik yasası düzenleyecekmiş,Başbakan ve onun havuz medyasından nemalanan tetikçi esnaf takımından birilerinin yakınlarına niye nasip olmuyor da bu şehitlik,fakir halk çorcuklarının kaderi oluyor şehitlik mertebesi?
Yorum Yap