- 26.04.2014 00:00
Başbakan Erdoğan neden Taksimde 1 Mayısın kutlanmasına karşı çıkıyor,Taksim meydanını işçilere kapatıyor ve “kesinlikle Taksim’i unutun” diyor?
Bu sene kutlanacak 1 Mayıs 34 işçinin canına mal olan Kanlı 1mayısın 37.yıl dönümü olurken aynı zamanda Küresel bir eylem olarak ta tarihe geçen Gezi Olaylarının başlangıç tarihinin Mayıs ayının birinci yıl dönümüne rastlaması Başbakana kabus yaşatıyor.
Belli mi olur Erdoğan’ın tabiriyle üç beş çapulcu yine meydana çıkar on binleri sokaklara döker bir kıvılcım, rüzgarın etkisiyle önlenemez bir orman yangınına dönüşür ve yerleşim alanlarını tehdit eder.
1 Mayıs olsun,başka bir bayram ve inanç grupları etkinliklerini nasıl kutlayacaklarını resmi makamların verdiği yerde değil,gerçek özgürlüğün sahiplerinin istedikleri yerde kutlar.
İtaate dayalı böyle bir bayramı kutlamak, sivil toplum örgütlerinin kutlamasının kabul edilir bir yanı yok özgürlükler açısından değerlendirdiğinizde;gerçek özgürlüğün sahiplerinin karar verme hakkına yönelik bir hak gaspıdır Taksim meydanını kapatmak.
Peki Başbakanın bu 1 Mayıs fobisinin altında yatan nedeni araştırmak gerekiyor..
Bilindiği gibi 1Mayıs’ı resmi tatil yapan da Başbakan Erdoğan, Taksimde 1mayıs’ın kutlanmasını isteyende ve Taksimi işçilere açanda ve şimdi Taksimi kapatanda Erdoğan,ne kadar tezatlarla dolu bir karar değil mi?
Erdoğan’ın korkusu bu 1Mayıs, bir yerde Gezi olaylarının yıldönümüne rastlaması ve kendinse karşı yargının başlattı yolsuzluk ve rüşvet operasyonun ayyuka çıktığı,yargıya yaptığı darbe ile yolsuzlukların ve rüşvetin üstünü örtemeye kalkması,toplumun yüzde 55’nin kendisine karşı bir nefret içerisinde olduğunun da çok iyi bilincinde.
1Mayısın Gezi Olaylarının yıl dönümüyle Taksim bir yanar dağa dönüşecek kadar etkili bir eyleme dönüşür bunu anarşizm anlamında değil, kitlesel insan seli anlamında söylüyoruz.
Gezi olayları Cumhuriyet tarihinde görülmemiş dünyaya örnek olan kitlesel bir eylemdi..
Ve bu eyleme tam 79 ilde yaşayan insanlar iştirak etti ve tam üç ay boyunca da 5 milyona yakın insan her akşamdan başlayıp, gece yarılarına karar kitlesel olarak düzenli gösterirlerde bulundu.
Havuz medyasının bu eylemi üç gün görmemesi ve ıskalaması,sansür etmesi ve televizyon kanallarının vermemesine rağmen dünya medyasının dikkatini çekmesi ve tam bir hafta CNN ve BBC’nin dünyaya İstanbul’dan canlı yayın yapması,gezi olaylarının evrensel insani bir hak ve özgürlükler eylemi ve otoriteye başkaldırı eylemi olduğunu ortaya çıkarttı.
Gezi olaylarının nereye yöneleceğinin öngörünsün göremediği gibi Erdoğan ve onun tetikçi medya mensupları,akıl almaz iftiralar ve hakaretlerle,komplo teorileriyle yorumlar ve kara propaganda yaptılar; darbe provası,iç ve dış güçlerin faiz lobicileri devrede diye..Bizzat Başbakanın Gezi Olaylarının itibarsızlaştırmak için Polis şiddetin kaçıp camiye sığınanlar için,cami de içki içtiler iftirası ve yine başörtülü bacıma saldırdılar iftirası hala canlılığını korumaktadır.
Gezi olayları her akşam büyük metropollerde orman yangını gibi bir gösterilerle Başbakanın hak ve özgürlükler tanımaz,özel hayata müdahaleye varan haddinin aşna sosyal politikaları karşısında tam bir halk ihtilalına dönüştü.
Gezi olaylarından sonra Başbakanın ruh halinde ister istemez çok kötü bir kayıpların olduğu gözle görülür oldu.Deyim yerindeyse Başbakanın Gezi olaylarından sonra kimyası bozuldu,karizması da içeride ve dışarıda çizildi.Gezi direnişine demokratik yeryüzünden çok büyük destek geldi,sadece sivil toplum düzeyinde değil devletler nezdinde..
Kitlesel olayları analiz ettiğinizde Gezi de buna dahil, örgütleyerek önceden stratejisi yapılmış güzergahı çizilmiş bir eylem değil,tamamen kervan yolda dizilir misali bir eyleme dönüşüyor.
Gezi direnişinde 8 genç hayatının baharında yaşamını yitirdi polis kurşunlarıyla,12 kişi bir gözünün kaybederek sakat kalırken yüzlerce insan da işkenceden geçirildi.
Buna 15 yaşındaki Polisin plastik kapsülüyle yaralan bir yıl hastanede hayata tutunmaya çalışan Berkin Elvan’ın ölümü ise; Gezinin kahramanı ve sembolü olurken yüz binlerde tabutuna omuz verip İstanbul’da hayatı durdurdu.
Başbakan bu sene kutlanacak olan 1 Mayıs’ın Gezi olaylarının birinci yılına rastlaması,üç beş çapulcu dediklerinin yüz binlere dönüştüğü bir gösterinin yıl dönümüyle buluşuyor olmasının;nedeniyle 1 Mayıs’ın olduğu gibi Gezi olaylarının da sembolü olan Taksim’de kutlatmamasının ve yasaklamasının asıl nedeni bu değil mi?
Gezi Olaylarını Başbakan ve onun havuz medyasından beslenen tetikçi gazeteci takımı, ne kadar Geziyi itibarsızlaştırmaya çabalasalar da,Gezi Olayları Başbakanı içeride ve özellikle de yeryüzünde çıkmaz bir sokağa sürükledi.
Bunu Erdoğan ve onun yandaş medyası adı gibi biliyor,30 Mart seçimlerinden elde ettiği başarıdan dolayı başta AB üyesi ülkeler ve ABD olmak üzere hiçbir ülke kutlamadı,hatta seçimlere şaibe karıştığını ve Erdoğan’ın otoriterleşmeye doğru yol aldığını açıkladılar.
Yargıya darbe yapan,yargıyı yürütmeye bağlayan,yargı kararlarını tanımayan,harcamasını denetlettirmeyen,12 yıllık iktidarında tam 12 bin 350 işçinin iş kazlarında öldüğü ve hukuku baypas ederek ülkeyi yönetmeye çalışan birinin, Taksim meydanını işçilere kapatması çokta abartılacak bir şey olmasa gerek!
Bir Başbakan Kuvvetler ayrılığı önümüzde engel,gücün yetiyorsa ey yargı gel yık,Anayasa Mahkemesinin kararları gayri milli diyen bir zihniyete,bu benim anayasal bir hakkım demeniz ne ifade edecek demeyin..Umutlu olun meydanlara çıkın ve yolunuzun ortak buluşma noktası Taksim olsun.
Unutmayalım,Taksime dört koldan bir milyon insanın yürümesi,özgürlüklerin boğulmasına karşı çıkmak olduğu gibi demokratik bir Türkiye talebidir.
Demokratik dünya kamuoyunun ve küresel özgürlükten yana olanların gözü 1 Mayıs tarihinde Taksimde oloacak.
Yorum Yap