- 13.04.2014 00:00
Ülkenin gündemi 30 Mart seçimlerinden sonra Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine ve son günlerde Anayasa Mahkemesinin(AYM) verdiği özgürlükler açısından verdiği kararlar üzerine yoğunlaştı.
AYM kararları bir nebze olsun yüreklere su serpti.
Başbakan ve onun havuz medyasından nemalananlar öyle bir yargı ve hukuk tarifi yapıyorlar ki,körün fili tarif etmesi gibi.
Bireyin özgürlüğü,azınlık hakları ve çoğulculuk kavramı,denetlenebilirliği nereye oturtacaklar bu anlayışla anlamak mümkün değil.
Başbakanın AYM’nin twetter yasağını kaldırılması üzerine verdiği kararlarını gayri milli bulması ve saygı duymuyorum diyerek,yargısız bir demokrasiyi savunması da anlaşılır gibi değil ama açıklaması da sürpriz değil.
Erdoğan 17 Aralık’ta başlayıp 25 Aralık’ta içinde oğlunun da bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu durdurmak için yargıya yaptığı darbe ile;HSYK’da yapmış olduğu antidemokratik düzenlemeyle yargıyı Adalet bakanlığına bağlamasından sonra,son günlerde AYM’nin vermiş olduğu kararları içine sindiremediğini açık beyan etmese de sıranın AYM’ne geldiğinin sinyallerini vermeye başladı.Erdoğan’a göre AYM’de paralele yapıya hizmet ediyor.
Başbakan,onun dalkavuk medyası ve kurmayları AYM’sine paralele yapının son kalesi demeye başladılar.
Sık sık hatırlatma yapıyoruz tekrar anımsamak gerekirse Erdoğan’ın beğenmediği yargı kararlarına karşı çıkması ve kuvvetler ayrılığını tanımaması yeni bir şey de değil.
Gezi olaylarına neden olan Taksime topçu kışlasının ve alış veriş merkezinin yapılmasına yargı durdurma kararı verdiğinde de bu karara tepki göstermiş ve manidar bulmuştu Başbakan.
Yine Ankara’da inşaatı devam eden Başbakanlık binasının durdurulması konusunda da mahkeme kararı çıkınca Erdoğan,”güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar” diyerek yargıya meydan okumuştu.
Başbakan sandıktan seçmenin yüzde 45’i beni tercih ettiğine göre ben yargının kararlarına değil,yargı benim kararlarıma uymalı gibi demokrasilerde kabul edilmeyecek bir yola girdi,hem de en yüksek perdeden seslenerek.
Açıkça Erdoğan ben sandıktan çıkan sonuçtan sonra iki yeri tanırım diyor birisi yürütme diğeri de yasama demek istiyor.Yürütme kendisi olduğuna göre yasamada da çoğunluğa sahip yasamadan çıkan her kanunu anayasaya uyması o kadar da çok önemli değil bir anlayış yolunda, hukuk tanımaz bir hızla yoluna devam etmek istiyor. Ama hukuksuz demokrasi olmaz ve mutlaka duvara toslar.
Başbakan 2011 yılında yapılan genel seçimlerden sonra sandıktan birinci çıktıysam benim dediğim olacak, denetlenebilir bir kavramı ve çoğulculuğu tanımıyorum söylemini,seçmen kitlesine kabul ettirmiş gibi gözüküyor ama karsında muhalif olan yüzde 55’i, ne yapacak?
30 Mart seçim sonuçlarından sonra Havuz medyasından beslenen devlet kadrosundan oluşan tetikçi yazar geçinenler bir de şunu demiyorlar mı;Başbakan çok ciddi bir demokratikleşme yapacak demeleri yok mu?
Yargı bağımsızlığını içselleştirmeyen,yargı kararlarını uygulatmayan ve yargıyı kendine bağlayan bir insan, nasıl demokratikleşme yapacak toplumla bu kadar da alay edilir mi?
30 Mart seçimlerinden AKP birinci parti çıkıyor başta ABD olmak üzere AB’liği ülkelerinden bir tane ülke Erdoğan’ı kutlamıyor seçim başarısından dolayı!.
Kutlamadıkları gibi Başbakanın demokrat olmadığını demokrasiyi bir araç olarak kullanıp otoriter bir rejime götürmek istediğini sıralıyorlar..
Yolsuzlukların üzerini örtmek için yargıya yaptığı darbeyi ve yüzlerce hakim ve savcının yerlerini değiştirilmesini,medya özgürlüğünü yok saydığını,muhaliflerini rejim karşıtı görmesini,ifade özgürlüne getirdiği yasakları nereye koyacaklar, bu yandaş medya mensupları?
“Başbakanın nefret ettiği iki kavram var biri çoğulculuk diğeri de denetlenebilirlik”
Harcamalarını Sayıştay’a denetlettirmiyor,farklı sesleri bölücü,vatan hainliğinden tutunda,ortada bir yargı kararı olmamasına rağmen kendine muhalif olan toplumun her kesimine iftiralar atıyor.
Başbakanın kamuoyundan gizlediği ve seçmenine inanmayın bunlar dış ve iç güçlerin komplosu dediği; Suriye’de 625 kişini kimyasal silahlarla öldürülmesinden dünya demokrat kamuoyu Erdoğan’ın desteklediği muhaliflerin yaptığı ise hiç iç politikada hamasetle örtbas edilecek bir olay gibi görünmüyor.Dış basında ve demokratik dünya kamuoyunda bu haber ilk sırasında yerini korurken, Başbakan ve onun yandaş medyası sanki sıradan bir habermiş gibi gündemlerine almıyorlar.
İçeride Erdoğan tek adamlığa doğru yürüyen siyasetiyle içeride hukuksuz bir devleti yönetmeye çalışsa da sonu hiç hoş olmayan nahoş olaylara sebep vereceği kaçınılmaz,bir de izlediği dış politikada son geldiği nokta ise, tam bir açmaz içerisinde.
Yargı kararlarını sandıktan çıkan sonuçla değerlendiren ve karşı çıkan bir siyasetçi, demokratik yeryüzünün kabul edeceği bir şey değil.
Demokrasinin evrensel kurallarını kimse kendine göre eğip bükerek uygulayamaz, uygulamaya kalkan da bizim Başbakanın düştüğü duruma düşer.
Geldiğimiz nokta da; Erdoğan yargı kararlarını benim kabul edeceğim bir anlayışta vermeli,yargı sandığın üstünde olamaz demek istiyor.
Yargı kararlarını sandığa mı götüreceğiz?
Yolsuzlukları ve rüşveti aklayacak,yargının dışında başka bir çözüm yolu var mı?
Sandık aklamaz yetki verir asla yargının yerini alamaz.
Unutulmamalı herkes bir gün hukukun kapsına muhtaç olacak.
En çok ta siyaseti şaibeli olanların sığınacağı bir limandır hukuk.
Yorum Yap