- 12.03.2014 00:00
Bir ülkede siyaseten çoğunluk çoğulculuk kavramını tanımıyorsa o ülkede demokrasiden azınlık haklarından ve bireyin özgürlüğünden bahsedilemez.
Siz demokrasiyi sadece sandığa indirger ve birinci olan partinin her şeye yapma hakkı var deyip,demokrasinin kuvvetler ayrılığını önünüzde engel görüyorsanız, yaşanan v e yaşanacak olayları da tetiklemiş olursunuz.
AKP medyasında yazan bir dönem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin siyasi baş danışmanlığını yapmış unvanı profesör olan akademisyenin bir televizyon kanalında,17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu 24 Nisan e- muhtırası gibi halkta tepki doğuracak diyor.
Demokrasilerde yargı kuvvetler ayrılığından biri ve vaaz geçilmez ilkesidir ve yürütmeye ve yasamaya sormadan asli görevini yapar, 24 Nisan e- muhtırası neydi;seçilmiş iktidara müdahale etmesi değil mi?
17 Aralık operasyonu neydi;yolsuzluk ve rüşvet operasyonu değil mi,bir benzerliği var mı 24 Nisan e-muhtırasıyla,algı yaratmaya bakarmısnız?
Yargı ne kadar yanlış yaparsa yapsın veya tarafsız ve bağımsız olmasa da,yargıya sığınmadan başka bir yerimiz var mı?
Acayip ve tuhaf bir yere geldik 17 Aralık’tan bu tarafa ve seçim sürecinin getirdiği gerginlik her an bir iç çatışmanın işaretlerini veriyor.
Başbakanın nobran, ayrıştırıcı ve öteleyici dili toplumu yarmanın ötesinde bir çatışma ortamına itiyor.
Türkiye 30 Mart’ta yapılacak seçime yaklaştıkça ip daha da geriliyor ve kopma noktasında.
En tehlikeli gerilim İse Halkların Demokratik Partisi(HDP) ne başlatılan linç kampanyası,bunun somut sinyalleri değil mi?
Ne gariptir ki HDP’lilere yapılan saldırıları ne siyasi iktidar bunu görüyor ne de muhalefet partileri dile getiriyor,mülki amirler seyrediyor, emniyet ve yargı da harekete geçmiyor.
HDP’ye yapılan saldırılar organize bir saldırı Aksaray’da başlayıp İzmir’in Urla ilçesine uzanan, ardından da Muğla’nın Fethiye İlçesinde devam edip,Ordu ilinden Giresun’un Bulancak ilçesine,Bolu’dan Tekirdağ’a kadar uzanıyor ve HDP’nin seçim bürolarına ve parti teşkilatlarına yapılan saldırıların ardı arkası kesilmiyor..
Bu saldırılar belli bir planla yapıldığı kesin gibi gözüküyor ve spontane bir gelişme değil, çünkü HDP’nin ilçe ve il teşkilatlarına yapılan saldırılarla kalmıyor, HDP’lilerin can güvenliklerinin olmadığı gibi seçim büroları ,parti teşkilatları ve otobüsleri de taşlanarak,kırılarak kullanılamaz hale getiriliyor.
Bu korkutucu ve ürpertici olaylar o ilin ve ilçenin mülkü amirlerinin ve polislerin gözü önünde yapılıyor.
Televizyon ekranlarından ve medyadan öğrendiğimiz kadarıyla,saldırgan faşistler sosyal paylaşım hesaplarından örgütlenerek, HDP ye yapılan saldırılar örgütlü ve planlı saldırı olduğu ortaya çıkıyor.
Dikkatle izlenildiğinde bu saldırılar üç beş kişiden değil, yer yer binlerce insan bir araya geliyor.
HDP,liler sonu gelmeyen bu saldırılar karşısında nasıl eşit şartlarda seçim çalışması yapacak,can güvenlikleri bile tehlikede.
İşin garip tarafı saldırıya maruz kalan parti teşkilatları korunacağı yerde, polis nezaretinde saldırıyı gerçekleştirenler partinin tabelasını, bayrağını indiriyor ve yakıyorlar partililere saldırıyorlar,bu olayların hepsi emniyet teşkilatının ve o ilçenin en yetkili mülki amirinin gözünün önünde oluyor, saldırganlardan bir kişi göz altına alınmıyor.
Bu ırkçı faşizan kişilerin eylemlerinin bir benzerinin biz toplum olarak 1993 yılında Sivas’ta madımak otelini ateşe veren dinci yobazların 33 sanatçı ve aydını diri diri yaktıklarına tanık olduk,şimdi ırkçı faşizan bir versiyonunu sahneye koyuyorlar.
Eğer HDP’ye yapılan bu saldırıların önü alınmazsa,büyük çatışmaların ve toplu katliamların habercisi gibi gözüküyor bu olaylar.
Bu konuyu dikkat etmeliyiz,bu olaylar küçümsenmeyecek kadar tehlikeli gelişmeler.
AKP iktidarı HDP’lileri korumak şöyle dursun, Malatya zirve katliamını yapan ve suçlarını itiraf eden katilleri tahliye ettirmesi ve katledilenlerin ikamet ettiği yakınlarının yaşadığı bölgelerde polisle güvenlik önlemler alması,bu toplumun ne kadar can güvenliğinin olup olmadığını göstermiyor mu?
Kurban Derilerini Makbuzsuz Topladılar İftirası.
Başbakan Erdoğan 17 Aralık’tan bu tarafa Cemaat üzerinden paralel devlet yapılanmasının gündemden düşürmüyor ve Gülen hareketini itibarsızlaştırmak için akıl süzgecinden geçirmeden aklına ne geliyorsa savuruyor.
Hatırlanacağı gibi eskiden kurban kesenler kurban derilerini Türk Hava Kurumuna (THK) vermek zorundaydılar ve vermeyenler ve kurban derilerini toplayanlar hakkında yasal işlemler başlatırlar,polis operasyonlarıyla yakaladıkları derileri ve kişiler televizyon ekranından teşhir ederler ve bunlar ordu düşmanlar,şeriat düzeni kurmak isteyenler gibi yaftalamalar yaparlardı..
Vatandaştan zorla deri alınmasına karşı çıkanların başında başta Erdoğan’ın siyaseten yetiştiği Milli, Görüş geleneğinden gelenler çok sert tepki gösterirlerdi haklı olarak, çok yerinde bir karşı çıkış tezleri vardı,şahsen bendeniz de bu tezi destekledim ve hala da destekliyorum..
Tezleri şuydu: ”Vatandaşa kurbanı devlet mi veriyor ki derisini istiyor” derlerdi.
İşte bugün Başbakan karşı çıkışının tersine bugün tarihi değişik olarak, kendisi kurban derilerini cemaat makbuzsuz topaldı diye,devletin geleneksel siyasetini yapıyor ne kadar garip bir durum değil mi?
Erdoğan artık devletin geleneksel politikalarının savunucusu durumuna geldi.
Başbakan Gezi olaylarını nasıl itibarsızlaştırmak için her türlü iftirayı ve kara propagandayı kendince bir politika izlemeye çalışıp hiçbir iddiasını kanıtlayamadıysa, Gülen hareketinin sosyal politikalarını ve hizmet hareketlerini kamuoyunda etkisiz hale getiremeyecek.
Erdoğan,kendisi ve çocuklarının, aile eşrafının yolsuzlukları makbuzsuz kurban derileri topladılar diyerek kapatamaz,gündemden de düşüremez.
30 Mart seçim sonuçları nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Başbakanın bundan sonra bu ülkeyi yönetme şansı yok.
Sandık, rüşvet,yolsuzluk ve hırsızlığı aklama paklama yeri değildir.Tek yer yargıdır.
Kimse bunu dillendirmiyor ama Başbakan seçim ekonomisine gidecek ve 11 milyona yaklaşan emeklilere yeterli olmasa da maaşlarına zam yapacak,bunun ilk başlangıcını yaptı ve 65 yaş üstü herkesi toplu taşıma ücreti ödemeyeceğini açıkladı.
Aslında bu bir yardım değil, toplumu asalaklaştırmadan başka bir işe yaramaz,eğer böylesi bir yardım yapılacaksa,yapılacak yöntem indirimli bir ücret politikası yapmak yoksa bunun sonu gelmez.
Özel toplu taşıma yapan firmalar tepkisini gösteriyor, haklı olarak bedava yolcu taşıma dönemine başlayacağız,diye .
Bu sevimli gibi gözüken hamaset politikasının arkasından 30 Mart seçimlerinin sonunda, zamlar yağmur gibi gelecek herkes hazırlıklı olsun,duyduk duymadık demeyin.
Erdoğan, 30 Mart seçimlerinin hemen sonrası belki de sandıkların açılmasıyla akaryakıta yüzde 5, doğal gaza yüzde 20 ve elektriğe ise yüzde 15 zam kapıda bekliyor, 17 Aralıktan bu tarafa doların 2 liranın üzerinde seyretmesi ve ateşinin düşmemesi, dolardaki yükseliş cari açığı da günden güne artırıyor.Ekonomideki durgunluk şuan daha fazla dayanılacak bir durumda değil.Başbakan Ya vergileri artıracak ya da enerji,doğal gaz ve akaryakıta zam yapacak bunun dışında bir çıkış yolu yok.
Havuz medyasından beslenen tetikçi esnaf takımı “yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan” söz etmiyorlar bilinçli olarak ama bu konulardan da hiç bahsetmedikleri ve bilmedikleri bir konu değil,susan bir şeytanlık rolünü oynuyorlar.
Dileriz bu zamlar bizim öngörülerimizi doğrulamasın , doğal gaz ve elektrik temel bir tüketim haline geldi, ekmek,su gibi hayatımızda ıskalamayacağımız bir yeri var.
Not: bugün 12 Mart askerlerin 1971 yılında yönetim el koyduğu yıl.
Başbakanın, medya özgürlüğünü yok saydığı,yargıyı adalet bakanlığına bağladığı, internete getirmek istediği yasak ve muhalefeti rejim karşıtı gördüğü ve izlediği politikaları,askeri dönemlerden farkı var mı?
Yorum Yap