- 22.08.2013 00:00
Gezi olayları Başbakanın ezberini bozmuş olacak ki; nerede konuşursa konuşsun konuşmasının mutlaka içinde bir Gezi direnişi geçiyor veya gönderme yapıyor,unutacak gibi de değil.
Gezi olaylarıyla yüzleşmedikçe de evinin içindeki kavgayı da bitirmesi kısa sürede gözükmüyor.
Gezi olaylarını hep darbe komplosuyla algılamaya devam ediyor başbakan.
Gezi olaylarını ben nerede yanlış yaptım ki toplumsal bir patlama oldu,79 ilde halk ayaklanarak günlerce sokaklara döküldü demiyor, sürekli komplo teorisi üreterek kendini teselli ediyor ama konuştukça da Geziye destek yaratıp meşruiyet kazandırıp,kendisine de demokratik yeryüzünden tepki alıyor.
Gezi olaylarından kendini kurtaramayan Başbakan peşinden; Mısır da olan askeri, darbe tamamen ruh halini toparlayamayacak duruma getirmiş,tek başına tüm dünyaya ferman okuyan bir duruma geldi ve konuşmaları içte ve dış kamuoyunda pek ciddiye alınmıyor artık.
Gezi direnişinde polis şiddetinden kaçarak camiye sığınanların cami de içki içtiler iftirası nasıl tutmadıysa, şimdi Mısır da olan askeri darbenin arkasında İsrail suçlaması da üstüne yapışacak gibi gözüküyor;ABD ve İsrail’in açıklamaları Erdoğan’ı ve ülkeyi zor günlerin beklediğinin işaretlerini veriyor.
AKP iktidar olduğunda komşularla sıfır sorunsuz komşuluk yaratacaktı ama geline yere bakar mısınız selamımızı alan bir tane komşu yok.Duvardan ses çıkıyor da komşudan ses çıkmıyor ve komşu ülkeler bizim Başbakanın konuşmalarını hiç muhatap almıyorlar devlet düzeyinde, ne kadar kötü bir durum!.
Komşusuz kalmanın yanında uluslararası dış politikada yapılan fevri çıkışlar sonucu ve öngörüsüzlük tam bir yalnızlığı yaşıyoruz ülke olarak.
Buna da “değerli yalnızlık” diye toplumu teselli ediyor Başbakanın çevresi ve yandaş medyası.
Nereden nereye biz bundan beş yıl önce İsrail ile Suriye arsında arabuluculuk yaparken, şimdi iki ülkeyle de diplomatik ilişkimizi kesmişiz, Suriye ile İsrail’in ilişkisi bizim konumumuzdan daha iyi.
AKP’nin 11 yıllık iktidarının sonunda orta doğunun en hassas olan dört ülkesinin üçünde iç savaş yaşıyor,bu savaşların tarafı olup bu savaşlardan, ikisi kapı komşumuz olan ülkeler de olmasına rağmen biz bu ülkelere arabulucu olmamız gerekirken,selamlaşamıyoruz ve bizi topraklarına sokmuyorlar.
Taşra zihniyetiyle ne ülkeyi yönetir ne de sorunlarınızı çözemediğiniz gibi, yeryüzündeki gelişmeleri ve olayları okuyamazsınız.
Dış politikada bu duruma gelmemizin birinci derece de sorumlusu Başbakanın Sünni-Şii politikaları; bunu Cumhurbaşkanı Gül ile Erdoğan arasında görüş farklılığına da yansıyor sosyal,siyasal,toplumsal sorunların yanında demokrasi anlayışında da görüyoruz..
Başbakanın konuşmalarıyla Cumhurbaşkanı Gül’ün ülke sorunlarına ve dış politikaya bakışlarının fikri takibini yaptığınızda, bunu çok açık görürsünüz.
Gül, bu ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunu derken..
Erdoğan,Türkiye de Kürt sorunu yok terör sorunu var,Kürt kardeşlerimizin sorunu var demiş.
Gül,AB Türkiye’nin olmazsa olmazları derken.
Erdoğan,AB bizi bölmek istiyor diye AB’ye sıcak bakmamış ve görüşmeleri askıya almış.
Gül,Gezi olaylarından sonra mesaj alınmıştır, demokrasi sandıktan ibaret değildir derken.
Erdoğan,Demokrasi sandık demektir,diyerek karşı çıkmış ,sandıktan çoğunluğu elde eden her şeye muktedir anlayışını ortaya koymuş ve demokrasinin kuvvetler ayrılığı önümüze engel demiştir.
Gül,basın özgürlüğü üzerine medya patronlarının iktidara muhalif olan yazarların kovulmasına tepki gösterip,muhalif yazarlara medya patronlarının sahip çıkmamasını eleştirirken..
Erdoğan,kendine muhalif olan yazarları gazetesinden atmadığı için medya patronlarına tepki göstermiş, sen ona nasıl köşe verirsin,diye medya patronlarını tehdit etmiştir.
Gül, ilk defa bir Alevilerin ibadet evi olan Cem evini ziyaret eden bir Cumhurbaşkanı olurken.
Erdoğan,daha Cem evlerine adım atmadığı gibi kapısından bile geçmemiş; hatta cem evini mimarisini küçümseyerek, biz Caminin dışında başka bir ibadet yerini tanımayız demiştir.Başbakanın reyhanlı da 53 Sünni vatandaşım şehit oldu sözü de kendisinin mezhepçi olduğunun kanıtı değil mi?
Görüldüğü gibi Gül ve Başbakan arasında iç ve dış sorunların yanında demokrasi anlayışı konusunda da çok büyük bir anlayış farkı gizlenmeyecek kadar gözüküyor.
Böylesi çok sorunlu bir coğrafyada yaşadığımız ve bölgemiz de sıcak bir savaşın sürdüğü ülkede, devletin en önemli zirvesinde bulunan iki insan arasındaki görüş farkı olmasını gerek iç, gerekse dünya konjoktürü nereye kadar kaldırır.
Kendi partisinden çıkmış ve kendisi önererek Cumhurbaşkanı olmasını istemiş devletin zirvesindeki kişiyle sorun yaşayan bir Başbakan, muhalefeti,sivil toplumu,basın özgürlüğünü ve aykırı düşünceleri nasıl içselleştirecek..
Kendine muhalif olan muhalefetin dış politikada kendisiyle farklı düşünmesini,düşmanımın dostu gören bir zihniyet,yalnız kalmayı fazlasıyla hak ediyor.
Erdoğan için iki renk var siyah-beyaz,iki kelime var evet-hayır,iki de kelime var doğru-yanlış;grinin fazla tonunu tanımıyor, sorunlar ve olaylar üzerine ironi yapılmasını kabullenmiyor, kendisi ne diyorsa o doğrudur, buna karşı çıkanlar yanlış yolda gidiyor çapulcu,dış mihrakların adamı darbeci..
Sözde yazarlık yapan siyasi başdanışmanın medyada görev paylaşımıyla, Erdoğan’a ve iktidarına yönelik olumsuz her düşüncenin bir karşılığını veren bir yazarlar esnafı oluşturmuş,bu besleme tetikçiler köşelerinden ve televizyon kanallarından yaylım ateşine tutuyor muhalif olanları ama basın ve düşünce özgürlüğü denilen kavram aklına bile gelmiyor,mesleğine ihanet etmekten de gocunmuyor.
İşte o zaman da,yeryüzü Erdoğan’a; seçimle gelmiş dini otoriterleşmeye giden,kendini seçilmiş sultan veya padişah gören,bir endişeyle takip ediliyor, izleniyor..Başbakan kendine ne kadar diktatör değilim dese de!;Gezi olaylarında ki politikası ve tutumu suçüstü yakalattı.
İşte Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan’ın 20 Ağustos 2013 tarihli şapka çıkartan yorumu:
“2007’ye akan darbe arifesi günlerinde mi rahattın,şimdi mi diye sorsalar şöyle cevap veririm,nerde o günler.”
Komşularımız bize niye gelmiyor,selamımızı almıyor,dünya bizden uzaklaşıyor, bizde bir sorun yok mu?
Bunu Başbakana kim soracak,bizim sorduklarımız düşman karşılığı görüyor, ya dostlarından yok mu bu soruyu soracak?
Yorum Yap