- 9.06.2013 00:00
Gezi Parkı direnişiyle Küreselleşmenin gücünü yeni anlamaya başladı bizim Başbakanımız ve onun yarattığı yandaş medya.
Küreselleşme, yok sayılan,unutturulmaya çalışılan dilleri,kimlikleri ve kısaca tüm kültürleri ortaya çıkartan, çoğunluğa karşı bireyi özgürleştiren, insan haklarını,ülkelerin içişleri olmaktan çıkarıp, tüm insanlığın ortak sorunu yaparken;çağdaş, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiyi de, ortak bir sistem olarak ortaya çıkarttı.
1990 yıllarda başlayıp dünyanın dört bir yanını altını üstüne getiren değişim rüzgarı sınırımıza kadar,Arap Baharıyla dayanmasına rağmen;Başbakan Erdoğan ve onun çevresi ve yandaş basın bizim içerideki sorunlarımızı hiç ciddiye almadı ve davulun sesi uzaktan hoş gelir misali okuyor;dünyadaki bu global hareketleri ekonominin ülkede iyi gitmesi üzerinden analiz edip ve nasıl küresel ekonomik kriz bizi teyet geçtiyse;siyasal ve demokratik taleplerinde öyle geçeceğini sandılar ama Gezi direnişiyle ,kafadan yumruk yemiş boksör gibi saydırmaya başladı ve hala da kendine gelemediler..
Küreselleşme dünyayı global küçük bir köy haline getirdi ve dünya nüfusu 7 milya, bu nüfusun yüzde onu sosyal medya aracılığıyla 700 milyon aktif kullanıcılar tüm insanlığa birbirlerini tanımadıkları halde, 24 saat gönüllü ve dönüşümlü muhabirlik yapıyorlar..
Hem de ne gönüllü muhabirlik ama; resim,müzik,yazı,tarih,kent,çevre ne ararsan hepsini saniye saniye yansıtıyorlar internete girmenizle birlikte, her şey ekrandan debisi yükselen bir ırmak gibi akıyor,hem de önüne baraj kurulmayacak hızda.
Dünyadaki bu değişim ve dönüşümlerin bize de uğrayacağını söyleyen yok değildi ama başta Başbakan ve onun dalkavuk medyası koro halinde hiç burnundan kıl aldırmıyor bildiklerini okuyorlardı.
AKP’ye yetmez ama evet demiş(ben denizde buna dahil) yazar-çizer akademik takımı ülkenin ve bu ülkede yaşayan insanların selameti açısından, çözüm yolunun AB’liği üyeliğinden ve AB standart’ında bir demokratikleşmeyle sorunların üstesinden geleceğimizi söylesek de,hiç oralı olmadılar bize bir şey olmaz havasında..
Hatta eleştirdiğimiz konularda liberallerin Kemalist damarları kabardı,bize akıl vermeyin; o kadar çok biliyorsanız bir parti kurun halkın önüne çıkın sandıktan kaç oy alacaksınız,boyunuzun ölçüsünü görürsünüz, diye de kafa yapmaya kadar götürdüler.
Bu dostça bir eleştiriydi, siyasette ikbal arayan akçeli işlerin içinde olan değil siyaset üstü sistemin demokratikleşmesine yönelik ve yeryüzüyle örtüşen bir siyasetin yapılması isteniyordu..
Başbakanın etrafında dönenlerin siyasetten beslenip,kendine yer aradığı,çalıştığı gazetenin ve televizyonun patronunun geleceğini, karını düşünenler bunları söylemesi mümkün mü?
Göremediler, görenleri de bunlar AKP’nin altını boşaltmaya, milletin değerlerinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar, diye saldırıya geçtiler.
Medya da, AKP’yi ve onun yandaş basının eleştirenler tek tek işten kovuldular, işsiz kaldılar ve iş ver dittirmediler, hatta özel televizyonlara bile çıkartmadılar, TRT’nin tüm kanallarını muhalif olanlara kapattılar.
Allahın sopası yok ya;yumurtaya can veren Allah, Gezi direnişiyle cin çarpmışa döndüler, biz nerede hata yaptık demeye başladılar ama atı alan Üsküdar’ı geçti,cinde şişeden çıktı.
Batılıların deyimiyle Başbakan kendi bacağına kurşun sıktı.
Gezi Parkı direnişi ilmik ilmik örülerek örgütlenip ortaya çıkmış bir ayaklanma değil;bir öfkenin kıvılcımdan çıkan alevin yükselmesidir.
Gezi parkı direnişi ülkenin dört bir yanını sarınca;içeride dalkavuk medya görmese de dünya basını normal yayın akışlarını keserek,canlı yayına geçip kameralarını İstanbul’a çevirip Taksim deki ve diğer illere sıçrayan ,polisle çatışan kitleleri tüm dünyaya haber yaptılar birinci sıradan..
Taksim Gezi Parkı direnişine katılan insanlara polisin vahşi şiddet uygulaması;demokratik ülkelerden peş peşe çok sert tepkiler gelmeye ve dünya basını AKP hükümetini ve Erdoğan için olumsuz açıklamalar ve yazılar yayınlanmaya başladı.
İşte bunlardan biri Obam’anın karşısına başkan Adayı olarak çıkan ABD’nin önde gelen Cumhuriyetçi Senatör,John Mccain şöyle diyordu:”Başbakan Erdoğan’ın Türk halkının bir çoğunun gözünde,bir Başbakandan ziyade ,diktatör gibi görüldüğünü” söylerken devam ediyordu;Erdoğan’ın basın üzerindeki baskısı ve cezaevindeki tutuklu gazeteci sayısını,diğer herhangi bir Ortadoğu ülkesinden daha fazla olduğunu belirtiyordu.
Gezi direnişinin süreklilik arz ederek ve dirençli bir şekilde başta İstanbul,Ankara ve İzmir gibi illerde aralıksız sürmesi ve Taksimin bir karnavala dönüşmesi üzerine dünyanın önde gelen basını Erdoğan hakkında çok olumsuz sürekli yayınlar yapmaya; hem de Taksim meydanından canlı yayınlar yapmaya devam etti,ediyor da.
The Economist:Demokrat mı Sultan mı,diyerek Erdoğan’ın padişah kıyafetli resmini kapak yaparak tam sayfa bir makale yayınladı.
Yazının özeti şöyle: “Gezi Parkı direnişinden yola çıkarak; devletin güvenlik güçlerini direnişçilere orantısız güç kullanmasını katılımcıların ifade özgürlüğü ve demokratik haklarını engellemesini göstererek;bazı gözlemcilere göre,Türkiye’deki karışıklık,İslam ile demokrasinin bir arada yaşayamayacağına kanıt sağlıyor..Oysa asıl mesele Erdoğan’ın dindarlığı değil.Bu olaylardan çıkarılacak asıl ders otoriterlikle ilgili.Türkiye,Osmanlı Sultanı gibi davranan orta sınıf bir demokratı çekemez.Erdoğan, kendisi bir keresinde demokrasiyi istasyona varıldığında inilen tren diye nitelemişti.Laik modern insanları ürkütmesi,devletin İslamlaşmaya yöneldiği endişeleri öfke patlamasına dönüştüğünü..Türkiye’de Çin’dekinden daha fazla gazeteci hapiste.Partisinde herkes Erdoğan’a karşı çıkmaktan korkuyor.Kendisine olan inancı o kadar şişti ki,artık hoşgörüsüzlük sınıfına girdi” diye devam ediyor.
Başbakan Erdoğan dünya basınının “Gezi direnişini” sürekli d gündeminde tutmasından o kadar rahatsız olacak ki,birden şöyle bir açıklama yaptı; ABD başlayan ”Wall Street’ İşgal” eylemlerinde 17 kişinin öldürüldüğünü söyleyerek dünyada da böyle olaylar oluyor diyerek, polisin şiddetini savunmaya kalktı ama; ABD ‘de bu direnişte bir kişi bile ölmediğini ABD’nin Ankara büyük elçisinin yalanlaması,Erdoğan’ı ve bilgilendirenleri şaşkın ördeğe çevirdi..
Garip ve tuhaf olan bizim ülkemizde bir olay,ölüm,sürgün,cinayet,hırsızlık,adaletsizlik,işkence,terör,şiddet,yolsuzluk ve doğa felaketi oldu mu ;başta siyasiler olmak üzere biz toplum olarak;dünya da olan olumsuzlukları örnek göstererek savunmaya geçmemizdir..
Birde olayları sonuçlarıyla değil de nedenleriyle değerlendirerek derin bir analiz yapmadan sorumlulardan hesap sormadan ve suçluları ortaya çıkartmadan ,bu olayları dış güçlere bağlama hastalığı sürekli nüks etmektedir.
Çözüm, yeryüzüne ayak uydurmak ve değişen dünya koşullarına göre sosyal,siyasal ve ekonomik politikalar üretmek,demokratik bir sistemi yerleştirmek olduğunu görmemeye direndiğimiz sürece; başımız dertten ve olaylardan kurtulmaz.
Yorum Yap