- 6.06.2013 00:00
Bilmem bu hikâyeyi bilmeyen var mıdır?
Adam oğluna hep sen adam olamazsın dermiş ,oğlu da ileride göreceksin nasıl bir adam olduğu mu sana göstereceğim,der,babasına.
Aradan yıllar geçer delikanlı okur ve bir ile vali olur ve vali olduğu gün yardımcısına emir verir babasının ismini vererek;git falan köyde bir adam var onu alın getirin der.
Emir –demiri keser misali valinin yardımcısı Valinin babasını apar topar alıp getirirler, babasının içeri girmesiyle oğlu babasına baba; “bana adam olamazsın diyordun bak ben vali oldum” der.
“Oğlum ben sana vali olmazsın demedim ki, adam olamazsın dedim,adam olsaydın babanı ayağına getirmezdin” der, oğluna..
Bu hikayeyi çok severim sıradan bir hikaye gibi olsa da;aslında bir tapınak notu gibidir..Çok büyük derinliği vardır şan-şöhret sarhoşluğuna kapılıp kibirli davrananların,sonradan görmeler bu sözü aklından çıkartmamaları gerekir!..
Ben bu hikayeyi neden yazdım ona geleceğim.Başbakan Erdoğan’ın muhaliflerini ve kendi gibi sosyal hayatı olmayan insanlar hakkında konuşmaları bana bu hikayeyi hatırlattı.Vali veya Başbakan olmanız adam olduğunuz anlamına gelmiyor.
Adam olmak insan olduğunu unutmamak ve karşındakinin de bir insan olduğunu aklından çıkarmamaktır..
Karşındakinin yerine kendini koyabiliyorsan adam oluyor ve kendine yakıştırmadığın sözleri başkasına da söylemiyorsan bir anlamın var, yoksa beğenmediğinden farkın kalmıyor hayatta.
Erdoğan, hiçbir siyasetçiye nasip olamayacak bir siyasi kariyere sahip oldu,ekonomik anlamda Ülkeyi dünyanın en zengin 17.büyük ekonominse getirdi son on bir yılda ama; siyasette uzun sürse kalmasının sonucu mu,yoksa niyetinin dışa vurması mı;bana göre ikinci şık daha inandırıcı geliyor adeta; hayal ettiklerini uygulamaya kalktı ve hayal edemeyeceği bir öfke patlamasıyla da karşılaştı siyasi yaşamında,rüyasında görse inanmazdı;Gezi Park üzerinden toplumda başlayan öfke patlaması ve durdurulması zor görünen kitlesel olaylar, ülkenin dört bir yanına sardı ve dokuzuncu gününe girdi eylemler.
Başbakan,adım gibi eminim ki;bu olaylardan sonra doğru dürüst uyuyamamıştır,uyuyamadığının yanında yediğinden-içtiğinden bir şey anlamamıştır ne kadar yurt dışında olsa da.
Halk hareketleri doğa felaketleri gibidir tarihini,şiddetini,hızını ve mevsimini kestiremezsiniz?
Belki yarın belki de yarından yakındır.
İnsan doğası gereği eleştirilmedikçe hep doğru yaptığına inanır;bazen düşüncesinin körü olur,bazen de ideolojisinin esiri.
Bunu hatırlatan da muhalif olanlardır.
Arap Baharının nasıl ortaya çıktığını bir hatırlayalım;Tunus’ta üniversite mezunu işsiz bir gencin kendisinin yakmasıyla bu tarihsel eylemin fitilini ateşledi.
Bu toplumu patlatan neydi,hiç düşündü mü Erdoğan!.
Başbakan’ın incilerini bir hatırlatalım ne demişti:
“Tek din demesi,seçmeli kuran dersini müfredata koydurması,dindar nesil yetiştireceğim,Cem evlerini ibadet yeri olarak tanımaması ve Caminin dışında ibadet yerini tanımayız,ben olsam Öcalan’ı asardım,idam geri gelmeli,yargıya talimat verdim,kürtaj yasağı ve kadın rahmine düşen ceninden sorumlu değildir,diye, Diyanet İşler Başkalılığına açıklama yaptırması,diyaneti devlet protokolünün 51. Sıradan ilk 10’a getirmesi,diyanetin bütçesini 11 bakanlığın bütçesine eşit olması,DİB’ lığı her yıl 10 bin kişilik kadro istemesi ve Sünni mezhebe yönelik din hizmetlerinin belirgin olarak artış sağlaması,diyanet üzerinden diğer kamu kuruluşlarda kadrolaşmaya gitmesi,Uludere katliamın aydınlatmamsı,bu katliamı işleyen kuvvet komutanlarına teşekkür ediyorum,demesi,Robos ki katliamının aydınlanmasını isteyenlere tutturmuşlar bir Uludere, her kürtaj bir Uludere’dir,bizim neslimizi bozdular,git içkini evinde iç,iki ayyaşın kanununa mı inanacaksınız yoksa dinimizin emrine mi;alkol alanlar için, ayyaş,kafası kıyak,alkol alan alkoliktir,kız erkeğin kucağında oturuyor buna hangi ana-baba razı olur,dolma bahçedeki ofisimden bakıyorum Kadıköy vapuruyla gelen kadınların kıyafetine,elinde bira ile çocuğunu parka getiriyor kafayı çekmiş,bira şişeleriyle TC yazıyorlar,gösteri yapanlara üç beş çapulcu demesi ve taksime topçu kışlasının yanına cami de yapacağız,3.Boğaz köprüsüne Alevileri katleden bir padişahın ismini vermesi,demokratik haklarını aramak için sokağa çıkan herkese provokatör,gözaltına alınanlara terörist yaftalaması, orta da bir yargı kararı olmadığı halde,daha da ileri giderek müvekkillerini savunan avukatlarını da,terör örgütü üyesi diyerek tutuklatması,demokrasinin kuvvetler ayrılığı ayak bağımız oluyor,bütçeyi Sayıştay denetiminden geçirmeden,çoğunluğuna dayanarak TBMM oylatması,sık sık gereği olmadığı halde onlar-bizler sözüyle tartışmaya girmesi,heykel yıktırması,tv dizilerine karşı çıkması,ana muhalefet partisinin mezhebini teşhir edip kendini destekleyen meydanlarda kitlelere 7 ilde yuhalatması,Öcal ile görüşmesine rağmen inkar edip görüşüyorsun,diyen rakiplerine hakaret etmesi,basını askeri darbelerde bile görülmedik baskı altına alması,kendine destek veren güçlü bir medya yaratması ve medyanın olmazsa olmazlarından olan editoryal bağımsızlığını hiçe sayması,muhalif olan gazeteciler ve köşe yazarlarını kovdurtması ve iş verdittirmemesi, öyle olaylar oldu ki başta Uludere katliamı olmak üzere; son “Gezi Parkı “olaylarının haberlerini sansürlenmesi ve bu olayları merkez medyanın gizlenmesini doğal görmesi.”gibi..
78 ili saran öfke patlanmasını Erdoğan’ın bu politikalarını ve söylemleri üzerinden analiz etmeliyiz.
Bu baskı ve totaliter bir anlayışla topluma din ve mezhep üzerinden format atmaya kalkması, görünmez bir şekilde derinden içten içe kaynayan bir öfkenin alt yapısıydı ve bir anda bütün artılarını yok etti Başbakan.!
İçkini git evinde iç demekle 28 şubatta başörtünü evinden kapat demenin ne farkı var ,diye soruyordu haklı olarak Mehmet Altan çıktığı televizyon programlarında,Erdoğan’a?
Bizde bu soruyu zenginleştirelim birkaç soruyla; Erdoğan’ın hukuk ve demokrasi tanımaz tek adamlığa soyunan ve burnundan kıl aldırmayan hareketlerine karşı nasıl susarsınız.
Atatürk gençliği yetiştireceğiz,diyen Kemalistlerle, dindar nesil yetiştireceğimin arasında zihniyet olarak bir fark var mı,söylem değişikliğinin dışlında,sayın Başbakan?
Siz vapurdan inenlerin kıyafetlerini beğenmiyorsunuz,sizin eşlerinizin ve kızlarınızın kıyafetlerine de;bu ne biçim kadın kıyafeti “bostan korkulu” gibi,diye, karşılık verirlerse ne diyeceksiniz?
Açıklamalarınız özel haya müdahale değil mi,sayın Başbakan?
Kemalizm’in bir Türk dünyaya bedel dayatmasına,Kürtlerin de,”kürde paha biçilmez” karşılık verdiğine benzemiyor mu,sizin Kemalizm’in din ve mezhep versiyonunu uygulamaya kalkmanız?
Başbakan o kadar ileri gitti ki,kusura bakmasın ama buna derler çizmeyi aşma namus bekçiliği ve ahlak hocalığına soyunma,derler.. Hoş görü ve diyalog hareketinin lideri Fevtullah Gülen’in tanımıyla tam bir “güç zehirlenmesine” yakalandı,Erdoğan.
Vali olamazsın hikayesi ne kadar uyuyor değil mi, bizim Başbakanın açıklamalarına ve tutumuna?
Ne dersiniz uyuyor mu?
Bazen bir söz,bir resim,bir heykel,bir müzik,bir çevre hareketi bir anda her şeyi değiştiriyor;Gezi Parkı olaylarının yaşattıkları gibi.
Dileriz Başbakan bunlardan ders çıkartır da kendine gelir, demokrasinin bir çoğunluk değil aynı zamanda çoğulcu bir sistem olduğunu içselleştirir.Dahası da iç barışı bozan kararlarından vaaz geçer;temel hak ve özgürlükleri aklından çıkartmaz,evrensel bir hukukun diliyle konuşur.
Bir gözlemimi üzülerek anlatayım;gezi parkı eylemlerine destek veren ve içinde yer alan birisi olarak;ben 35 yıldır aklıma yatan eylemlere katılırım, bir Başbakanın bu kadar nefret edildiği hakarete uğradığını ve aşağılandığına ilk defa tanık oluyorum.
Yorum Yap