- 20.05.2013 00:00
Küreselleşme dünyanın dört bir yanında hayal edilmeyecek bir şekilde, tarihte eşine rastlanmayan bir değişim rüzgarı estiriyor.
Bundan daha yirmi beş yıl önce bir kişi çıksa da şöyle bir öngörüde bulunmuş olsa idi;300 yıllık ırkçı Güney Afrika rejimi yıkılacak,vatan haini olarak yaşamının üçte birini 27 yıl mahpushanede geçiren Nelson Mandela Güney Afrika’nın devlet başkanı olacak;Sovyetler birliği ve sosyalist sistem dağılacak,Kuzey Afrika’da ve Orta Doğu da değişim rüzgarıyla tüm diktatörler ve totaliter rejimler yıkılacak deseydi,o kişiyi akıl hastası olarak yorumlarlar ve hemen hastaneye yatırırlardı.
Hakkını teslim etmeliyiz Sovyetler Birliğinin dağılacağını ve dünyada bir fırtına kopacağı konusunda öngörüde bulunanlarda yok değildi. Bunlardan biri yönetim filozofu olarak bilinen Peter Dracker Sovyetler biriliği ve sosyalist sistem dağılacak diyordu 1980’li yılların başında,sosyalist sistemin dağılmasını ölmeden öncede gördü ama ben demiştim demedi,bu kadarda mütevazi biriydi Duracker.
Duracker,totlaiter sistemlerin ve diktatörlerin dağılacağı tezini 1967 yılında ortaya attığı “özelleştirme kavramıyla” ilişkilendiriyor;Değişik devlet paradigmalarını tartıştırıyordu;e- devlet,site devlet,teknik devlet ve hizmetkar devlet modelleriyle de içini dolduruyor,bireyi öne çıkartıp toplumun devlet eliyle zenginleşemeyeceğini,devletçi ekonomilerde zenginlik devletin silahlı ve sivil bürokrasinin yanında devlete iş yapan zenginleri varlık sahibi yaptığı gibi ezber bozan kavramlarla tartıştırıyor, kitaplar yayınlıyordu.Bu eserlerinden birsi baş ucu tabiriyle “Kapitalizm ötesi toplum” kitabıydı.
Küreselleşme ile 1990 yıllarının başından itibaren dünyada adı sanı duyulmamış halkların devlet talepleri ortaya çıktı ve mantar gibi devletler türedi.1914 yılında dünyada devlet sayısı 55 iken şimdi BMÖ üye ülke sayısı 195,olimpiyatlara katılan ülke sayısı 223 olarak görülmekte.
Küreselleşme ile bu değişim dünyayı küçük bir global köy haline getirmekle kalmadı,duvarları yıkıp sınırları delerek,”temel hak ve özgürlükler” bir ülkenin içişleri sorunu olmaktan çıktı ve tüm insanlığın ortak sorunu haline gelirken,Bilgi,sermaye ve teknoloji vatansız bir güç oldu.
Tabi ki bu küreselleşme aynı zamanda bir “bilgi çağı” olarak çıktı ve üretim biçimindeki değişiklikler ile internet insanlığın ortak kullanım alanı olurken önü kesilemez bir güç haline geldi ve kimsenin de interneti devre dışı bırakma lüksü imkansızdı.Yasaksız bir sosyal medya kullanıcıları birbirlerine muhabirlik görevi yaptırdı ve sosyal medya üzerinden örgütlenmeler kitleleri sokağa döktü.
Dünyadaki bu kısa değişim turu ile biz yazının başlığına bizim sıcak bölgemizde ve komşumuz Suriye iç savaşıyla;Reyhanlı bombalı katliamı ile gündemimize oturan soruna dönelim.Yani Alevi devleti tezimize.
Nerden çıktı bu Alevi devleti konusu diyebilirsiniz ama bizde çok yönlü derinlemesine düşünce özgürlüğünün olmadığı,medyanın da üzerindeki iktidar baskısı sonucu; tartışma ve akademik çalışmalar istenilen düzeyde sürmediği için görülmüyor ama bunu Başbakan Erdoğan’ın Suriye iç savaşıyla sürdürdüğü dış politikada ve Suriye rejimine hakim olan Esad’ın en sonunda bir ‘Alevi devleti’ kurmaya yönelik ciddi bir çalışmasının olduğunu işaretleri çıkmaya başladı.
Peki bunun emareleri üzerinden gidelim daha iyi anlaşılacaktır.
Suriye iç savaşının başlamasıyla Orta Doğuda özellikle bizim bölgemizde İran,Irak merkezi hükümeti ve Suriye arasında ciddi bir ittifak oluşurken;Türkiye,Suudi Arabistan ve Katardan oluşan bir Sünni ittifak oluştu buna karşı.Bu bir mezhepsel sorun olarak görülmeye başladı.
Suriye de Esat karşıtı muhalefetin korkutucu sloganı “Hıristiyanlar Lübnan’a Aleviler mezara” diye haykırmaları ve Esat muhaliflerinin kamu görevlisi savunmasız insanları kurşunlaması ve yüksek binalardan aşağı atması, tüm dünyada bir başka vahşet olarak görülmeye başladı ve Suriye muhalif güçleirnin demokrasi talebiyle alakası olmadığı ve Sünni bir din devleti kurmaya çalıştıkları anlaşıldı.
Birden Bizim Başbakanımız beş ay önce asacağı Öcalan ile ciddi bir anlaşma yapıp bir ateş kes anlaşmasına varması,Öcalan’ın Diyarbakır da Nevroz mesajının Sünni bir mezhebe vurgu yaparak din ağırlıklı açılamalrı,AKP e hükümetinin birden Kürtlerle dostluk kurarken;BDP’nin içinde siyaset yapan Kürt Alevilerden de çok sert tepkiler geliyor ve partiden ayrılmalar baş gösterdi; Tunceli BDP’nin il başkanı eski Milletvekili Şerafettin Halis görevinden ve partisinden istifa etti.
PKK’nın Suriye kolu PYD Kürtleri Suriye de bir bölgeyi ele geçirmelerine bir yerde Esat’ın vatandaş saymadığı nüfus cüzdanı vermediği; Suriye Kürtlerine bu bölgeyi teslim etmesi karşısında;bizim dış işleri bakanımız Ahmet Davutoğlu böyle bir komşumuzdaki özerklik Kürt yapısını kabul endeyiz,diyerek tehdit ediyordu..Ama AKP’nin Suriye deki ve dış politikasının duvara toslaması kartları yeniden karmaya iterken Ankara’nın da gücünü zayıflatıp Kürtlere yakınlaşmaya başladı.
Birden bölgede tüm Kürt hareketlerini üzerinde Kuzey Irak Bölgesel yönetimiyle ağırlığı olan PKK tarihini en güçlü dönemini yaşıyor,bir taşla iki kuş değil üç-beş kuş vurmaya başladı.
AKP’ye yakınlığı kamuoyu tarafından bilinen gazeteci Fehmi Koru AKP’nin birden Kürtlerle ittifaka geçmesini;Türkiye bölgesinde Kürtlerle büyüyerek bir güç olacak diyordu,katıldığı bir televizyon kanalında.Çünkü Kürtler çoğunluk olarak bölgede Sünni bir ağırlık potansiyelleri var.
AKP’nin mezhepsel dış politikası ülke içindeki Alevileri Esat rejimine yakınlaştırırken,Reyhanlı da ki bombalı saldırı,Alevi-Sünni tartışmalarını da alevlendirdi.
CHP’nin Alevi kökenli Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Aleviler uluslaşma mücadelesine girmeli,diyordu..Aygün’ün bu açıklamaları yazılı medya görmezden gelirken internet medyasında en çok tıklanan haberler olarak dikkat çekiyordu.
Reyhanlı bombalı katliamından sonra CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına;Erdoğan çok sert bir cevap verdi Kılıçdaroğlu, Alevi vatandaşlarımızı kışkırtıyor,diyordu.Ama Başbakan Erdoğan 2011 genel seçimlerinde ise;Kılıçdaroğlu’un Alevilik mezhebine 7 ilde vurgu yapıp Kılıçdaroğlu Alevi amma Aleviyim diyemiyor, Aleviliğini inkar ediyor,diyerek meydanlarda kitlelere yuhalatıp, bunun bir oy getirisi olacağını hesaplarken toplumsal bir yarılmanın da alt yapısını hazırlıyordu,bilerek veya bilmeyerek.Erdoğan kendisi de çok iyi bilir ki;tarihimizde olan Alevi-Sünni çatışmalarında olan katliamlarda çok büyük insanlık trajedileri yaşanmıştır Maraş ta,Çorum ve Sivas’ta bunları nasıl dikkate almaz Erdoğan, bu da çok düşündürücü geliyor bize!.
Başbakan Erdoğan 2011 seçimlerinden sonra tek din,dindar nesil,seçmeli kuran dersi,kürtaj tartışmaları,Çamlıca ya camii yaptırma girişimi,heykel yıkmalar,dizilere karışmalar,içki yasakları ve özel hayata dair açıklamaları laik kesim ile alevi vatandaşları tedirgin etmeye başladı.Son günlerde ise, bizim neslimizi bozdular biz bozulan neslimizi yaratmaya başlıyoruz gibi toplum mühendisliğine soyunması ise bir başka tezadı oluşturmaya başladı.
Başbakan Erdoğan Alevilerin ibadet yerleri olan Cem evini küçümsemesi hatta aşağılaması,yasal statüye kavuşturmaması ve biz Caminin dışında bir ibadet yerini tanımayız derken,Kemalizm’in de din versiyonunu uygulamış oluyordu.
Suriye iç savaşından sonra görüyoruz ki; dış basında ve akademik ve siyasal çevrelerde,diplomaside Esat’ın gitmeyeceği hatta Suriye bölünürse;bir “Alevi devleti” kuracağını tüm dış basında çok yönlü okur ve dinler olmaya başladık.
17 Mayıs 2013 tarihli Radikal gazetesinin yazarlarından orta doğu konusunda uzman olan kişilerden Cengiz Çandar’ın”Reyhanlı nın hesabını sormak” başlıklı yazısı bir alevi devletinin temellerinin atıldığını anlatıyordu; bir başka orta doğu uzmanı ve siyasetçiye dayandırarak Çandar yazısında.
Çandar, kendisini telefonla arayanın Velid Cunblat olduğunu, hal hatırın ardından hemen söze daldı:”Geçen yıl söylediğim çıkıyor işte.Banyasta’ki katliam ile Başşar diyerek Esat tan bahsediyor,kıyı şeridinde bir Alevi devletini kurulmasının temellerini atmaya başladı.”
Yine Alevi devletinin kurulmasını Esat’ın elini güçlendirecek bir başka vahşet ise,Esat muhalifi olan “Sünni-İslam direniş örgütü” komutanlarından birinin,videoya yükleyerek internete atan;Öldürdüğü Suriyeli bir askerin kalbini yemeye kalkan vahşi görüntüleri,Alevileri Esat etrafında toparlanmaya bir Alevi devleti kurulmasının ne kadar kendilerine göre ivedi olduğunu kanıtlar gibiydi.
Bu içte ve dıştaki sosyal ve siyasal gelişmeler ve olayları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde;Suriye iç savaşının nasıl sonuçlanacağını kestirmek mümkün değil ama Suriye’nin bölünmesi durumunda bir “Alevi devletinin” ortay çıkması da sürpriz olmayacaktır.Suriye de ortaya çıkacak bir Alevi devleti bizim siyasetimizi de alt-üst edecektir;Alevi-Sünni çatışmasının bizde en küçük bir kıvılcım ile Allah korusun yanar dağ patlamasına dönüşebilir.Hatay’ın stratejik konumu kültürel ve mezhepsel dokusu ve eski bir Suriye şehri olması dikkate alınmalı.
Siyasal tarihimizde çok gergin silahlı kuvvetlerle PKK ile otuz yıl silahlı çatışmalar oldu ama bu halka yansımadı,yansıması ise lokal düzeyde kaldı, kitlesel bir Türk-Kürt çatışmasına dönüşmedi.
Dünyadaki baş döndürücü gelişmeler ve değişim sonucunda bir “Alevi devletinin” ortaya çıkması senaryo değil,çıkarsa da sürpriz olmayacak.
Bilgi çağının teknolojisi olan bilgisayarın nasıl son sistemi yoksa, küreselleşmenin de son durağı yok.
Değişim her şeye gebe.
Not:Başbakanın 16 Mayıs 2013 tarihinde yaptığı ABD ziyaretinde Suriye konusunda da istediği desteği alamadığı ortada;ABD başkanı Barak Obama Suriye konusunda elimizde sihirli bir formül yok,demiyor muydu basın toplantısında Erdoğan’ın gözünün içine bakarak.
Yorum Yap