- 17.02.2013 00:00
İnsan iradesinin dışında dünya gelmiştir, gelirken de doğduğu yeri, annesini-babasını, rengini, cinsiyetini ve dilini kendi seçmemiştir. İnsanın doğuştan kazanmış olduğu temel hak ve özgürlükleri değişmez ve değiştirilemez haklarıdır.
Her insanın doğumu bir insanın ölümü demektir, ölüm korkusunu yenen de doğumdur.
İnsan akılbaliğ olana kadar da, insan başka bir insan tarafından sürekli kollanmış-korunmuş ve eğitilmiştir..Kendi etrafında başta yetiştiği aile eşrafından etkilenirken doğal olarak etrafında ki tüm canlılardan de esinlendikleri olur,tüm canlıların insan yaşamında çok büyük katkısı vardır,doğumdan ölüme kadar.
Her çocuk çocukluğunun nasıl bir süreçten geçtiğini çok merak eder ve çocukluğunu kendisine anlatılmasını ister ve sıkılmadan pür dikkatnefes almadan dinler..Can alıcı soruyu sorduğunda büyükler kıvırmaya başlar..
“Anne veya babaya ben nasıl dünyaya geldim?”
Bak çocuğum sen daha bunu öğrenmeye yaşın müsait değil,biraz daha büyümelisin,o zaman sana bunları bir gün anlatırız, haydi bunları unut başka şeyler düşün demeye başlarız.Sanki çocukta inandı ve unuttu kıyafet değiştiriyor ya, başka bir şey giyecek ve aklına takılan soruların peşine düşmeyecek.Çocuk ya,ayıp oluru bilir mi?.. hemen peşinden sorusunun cevabını vermeyen ebeveynlere ben nasıl dünyaya geldiğimi biliyorum,diye pattadan söyler.
Asıl kıvırma bundan sonra başlar aile büyüklerinde ve bunları nereden öğrendin, bunlar ayıp çocuğum gibi,geçiştirmeye başlanır ama soru soranın sorusunun kendinde bir cevabı olduğu için sorduğu kimsenin aklına gelmez,gelse de bu çocuktur aklı yetmiyor,diye ipe sapa gelmez sözlerle,konuyu değiştirmekle kalmayız biraz da tehdit ve korkuyla konuyu kapatırız.
Çocuklar yanımızdan uzaklaştırdıktan sonra da;aile büyükleri olarak yüzleşmeye başlar gerçeği konuşmaya başlarız ama bir taraftan da kapıyı,pencereyi kollarız bir yerden dinler korkusuyla aklımızdan bir türlü çıkmaz.Çocuğun nasıl dünyaya geldiğini söylemeyiz ama bir hayvanın nasıl dünyaya geldiğini çok rahat anlatırız,anlatırken de hayvanların dünyaya gelişiyle insanların dünyaya gelişinde benzerlikleri de gizlemeye çalışırız.
Her çocuk ilk önce kendi organlarını tanır ondan sonra da en yakını olan kendisini dünyaya getiren annesinin organlarını bilir;birde karşı cinsten ise annesinin organlarıyla kendi organlarını karşılaştırır ama biz büyükler bunun pek farkında olmayız,tabi ki işin uzmanı bilim adamlarını ayrı tutarak söylüyorum bunu..Fıkra gibi gerçek bir öykü:
Çocuk, “annesi yanında yıkanırken sormuş anne,”karnının altındaki ve bacaklarının arasındaki iki dudaklı, dili dışarıda olan ney” diye?
“Karnımın ağzı” oğlum, der annesi.
“Karnının ağzının niye dişleri yok” anne?
“Yavrum, baban vura vura ağzında diş mi bıraktı” der.
“Babamın karnıyın ağzına eliyle vurduğunu hiç görmedim” ama, çeneyin üstündeki ağzına vurduğunu çok gördüm,der çocuk.
Ne kadar bunu gizlesek de bir çocuk soru sormaya başladı mı mutlaka onun cevabını vermeliyiz,çocuk sorusunun aklına yatkın bir cevabını alana kadar aklından çıkartmaz sorduğu soruyu..Rüştüne ermiş bir insan, nasıl sorusunun cevabını alana kadar peşinde koşuyorsa, bu çocuklarda daha tutkulu bir taleptir.Çünkü çocuk sorarak öğrenir..
Aşkın psikolojisi ve cinselliğin fikir babası olarak bilinen Freud, bütün çocukların cinselliği ve seksi ailesinden öğrendiğini,bütün çocuklar anne ve babalarının yaşadığı seksi çok merak ederler ve yakalarlar,der..Doğru bir tezdir hepimiz yakalamış veya yakalanmışızdır cinsellik hayatımızda.Çocukların en çok merak ettiği evlerinin içindeki odalardan anne ve babalarının yatak odalarını çok merak ederlermiş ve o kapı her kapandığında bütün çocuklar o kapıdan gelen sese kulak verirlermiş.
İnsan, açıkta yapılmasının ayıp sayıldığı ve haz aldıkları iki karşı cinsin kontrol edilemez duygularının zirve yaptığı cinsel ilişkinin ürünüdür.Çetin Altan evin odaların duvarlarla bölünmesinin nedenini cinselliklerini rahat yaşamak için insanların duvarı icat ettiklerini söyler.İnsanlar ilk önce bu cinsel duygularını tatmin olmak için faaliyete geçmeleri çocuk yapmak için yapmazlar; ancak doyuma ulaştıktan sonra,bu eylemlerinin sonucunun bir insan neslinin dünyaya gelmesi için olduğu akıllarına gelir.
Bir filozof şehrin en işlek caddesinde sevgilisiyle ilk önce öpüşürler sonra da,kendilerini aşk duygularının seline bırakıp bu sevişme sekse dönüşür,etraflarını sarıp seyreden insanlara filozof bağırır ;ne tuhaf tuhaf bakıyorsunuz,”bir insan ekiyorum” anormal bir şey mi var,defolun,der.
Aşkın sinyalinin göz göze gelerek başlayıp işarete dönüşmesi ve tensel temasla elektriklendiği,öpüşmeyle devam ettiğini; öpüşmenin de alt katın sözleşmesinin imzalandığı iddia edilir..
Yorum Yap