Selahattin Demirtaş: Temsiliyeti ve çelişkileri

  • 1.08.2014 00:00

 Cumhurbaşkanlığı seçim yarışının başlamasından itibaren taraflar hakkında yazılan destekleyici ya da eleştirel yazıları takip etme fırsatı buldum. Bu yarışın ikincil aktörleri olarak görülen, muhalefetin desteklediği adayların özellikle muhafazakarlık ve sekülerlik üzerinden birbirlerinden oy devşirebilme potansiyeli olduğu öngörülüyor. Nitekim İhsanoğlu, solcu, muhafazakar ve muhafazakarKürt vatandaşların birinci turda, Demirtaş’a oy vermiş seçmenlerin ise ikinci turda oylarına talip iken, Selahattin Demirtaş’ın Alevilerin ve sekülerlerin oyunu istediğini gözlemliyoruz. Yazıyı Demirtaş’ı odak alarak yazdığım için öncelikle şunu belirtmeliyim; ben şahsen Selahattin Demirtaş’ı çok kaliteli bir siyasi aktör olarak görüyorum. Zekası, üslubu ve kapasitesi bakımından Türkiye siyasetine katkı sağladığına inanıyorum.Ayrıca etkili ve iddialı bir Cumhurbaşkanı adayı olmasının Türkiye demokrasisine çok önemli kazanımlarsağladığının da altını çizmekte yarar var. Ancak mevcut tablo çerçevesinde Demirtaş’ın siyasetini eleştirmek isterim.

Selahattin Demirtaş’ın, siyasi konumu itibariyle ‘’üçüncü yol’’ temsilcisi olduğu iddia edilmekte ve anladığım kadarıyla ‘’devletçi (merkeziyetçi) eski statüko ve devletçi (merkeziyetçi) yeni statüko’’ adaylarından farklı olarak, Çevre’yi temsil etme iddiasıtaşıyor. Bu ‘’Çevre’’ tanımlaması, merkezden dışlanan Alevi, Kürt, gayri-Müslim azınlıklar, ve sol cenahtaki vatandaşları kapsıyor. Bu çerçevede, Mesut Yeğen’in de T24’teki yazısında altını çizdiği, ‘’% 6-7’lik BDP oya ek olarak biraz Aleviler, biraz Ak Parti’li Kürtler, biraz Erdoğan’dan gına getirmiş muhafazakârlar biraz da CHP’den sıtkı sıyrılmış sekülerler’’ hedef alınıyor ve bu kesimlerden oy isteniyor.

Şahsen ben bu tanıma katılmıyor, Demirtaş’ın hedef seçmeninin onu topyekün çevrenin adayı yapmaya yetmeyeceğini düşünüyorum. Bana göre Demirtaş’ın Çevre’yitemsiliyeti koşullu, sınırlı ve çelişkiler barındırmakta. Bu iddiamı açıklarken, Demirtaş’ın HDP’yi ve organik bağı dolayısıyla BDP’yi temsil ettiğini ve bağımsız, bireysel bir aday olmadığını düşünerek yola çıkacağım, dolayısıyla sadece Demirtaş’a değil, temsil ettiği partiye de değineceğim. BDP’nin, PKK’nın politikalarıyla çatışmayan, bir nevi ‘’siyasi kol’’ olma durumunu geçerli sayarak değerlendireceğimi de belirtmeliyim.

BDPher ne kadar HDP’yi kurarak siyasetini merkezileştirme gayreti taşımak, sol siyasetle birleşerek toplum nezdinde kabul edilirliğini arttırmak niyetindeyse de Kürt vatandaşlarının hak arama mücadelesini PKK’yı ve Öcalan’ı çözümün merkezine alarak veriyor olması ‘demokrasi’ söylemindeki çatlağı su yüzüne çıkarıyor. Çözüm yolunun Öcalan’dan geçtiği söylemi ise silahlı, anti-demokratik bir aktörü çözümün anahtarı yapmak çabası içeriyor. Peki anti-demokratik, silahlı bir aktörün demokratik sonuçlar üretmesi nasıl bekleniyor? Bu soruyu, kuruluşundan beri bir çok sivilin ölümüne sebep olmuş, aktif olduğu bölgelerde hükmünü sürdürmek ve güçlenmek adına Kürt vatandaşlarına da her türlü zararı vermekten çekinmemiş, kendisine biat etmeyen Kürt siyasetçilerine tehdidi, itibarsızlaştırma ve izolasyonu enstrümanlaştırmış bir aktöre dikkat çekmek için soruyorum. Siyasi, askeri ve maddi olarak hükmettiği bölgelerde statükolaşmış bir aktörü(Öcalan ve PKK’yı)yüceleştiren Demirtaş, nasıl oluyor da daha dev bir statüko karşısında statüko karşıtlığına aday olabiliyor?

Eş Başkanlık Sistemiile ‘’demokratik ve gücü paylaştıran’’ partiolduğunu iddia eden BDP, Öcalan’ı tekleştirerek ve yüceleştirerek yönetim sisteminden üstün bir aktöre, bir lidere işaret etmiş olmuyor mu?

BDP’ninÇevre’yi temsil etmekiddiası Kürt vatandaşlarını ve haklarını temsil etmek iddiasından ileri gelir ve BDP sol ideolojiyi benimser. Ancak ben şahsen BDP’yi sol değil, ‘’milliyetçi sol’’ olarak tanımlamanın daha doğru olduğu kanısındayım. Çünkü BDP’yi, öncelikli siyaset alanlarının sınıf sorunu, kapitalist sistem ve sonuçları olmayan, Kürt kimliğine ilişkin haklarıodak alan ve misyonunu bu minvalde şekillendiren milliyetçi ancak sol ideolojinin argümanlarını kullanan bir parti olarak görüyorum. Örneğin ‘feodal’ yapılara karşıtlık üzerinden bir sol söylem geliştirirken, söz konusu feodal aktörlerin devletin değil de PKK ya da BDP’nin destekçisi oldukları noktada meşru görülmesini de yadsıyamıyorum.

Demirtaş’ın misyonunun taşıyıcısı olan ve‘’Kürtlerin hakları’’ başlığı üzerinden yürütülen bir hak arama mücadelesi, Kürtlerin hakları dışındaki meseleleri görmezden gelme potansiyeli taşıyor. Örneğin çözüm süreci söz konusu olduğunda AKP’nin Kürt meselesine ilişkin vaatleri, masanın diğer tarafında oturan aktörlerin ya da meselenin müdahillerinin, AKParti’nin anti-demokratik ve şiddeti araçsallaştıran uygulamalarını görmezden gelmelerine neden oluyor. Diğer bir deyişle AK Parti’nin baskıcı, ayrıştırıcı, şiddet odaklı politikaları, AK Parti Kürt sorununun çözümünde umut verdiği ölçüde meselenin müdahilleri tarafından hoş görülebiliniyor. Açıkçası Alevilerin ve gayri-Müslimlerin haklarının ve çıkarlarının, neo-liberal politikalar karşısında ezilen sınıfların, Kürt siyasetinin çıkarlarıyla çeliştiği noktada yok sayılacağını düşünüyorum.

Kürt halkının anadilde eğitim talebini haklı buluyorum. Her türlü asimilasyon politikalarının ortadan kaldırılmasını ve mağdur edilmiş Kürt halkından resmi kanallardan özür dilenmesi gerektiğini düşünen biriyim. Ancak bu düşüncelerim, silahlı  ve suçlu aktörleri meşru  ve ‘’tek geçerli’’ muhatap olarak görmemi gerektirmiyor.Dolayısıyla bu aktörleri meşrulaştıran ve yüceleştiren bir Cumhurbaşkanı adayının çelişkilerine işaret etmekte, yine o halkın çıkarları doğrultusunda yarar görüyorum.

Selahattin Demirtaş’ın temsil ettiği siyasete ilişkin birkaç noktaya daha değinmek isterim. Ben şahsen Kürdistan terminolojisini, bir etnik topluluğun fazlaca yaşadığı bir coğrafyayı tanımlamak için kullanılmasındairrasyonellik görmüyorum, insanları bir söylemden alıkoymanın dademokratik bir ülkede hiç kimsenin haddi olmadığını da düşünürüm. Ancak‘’birlikte yaşamak istiyoruz’’ söylemine rağmen, son tahlildeKürdistan adında bir devlet (ya da siyasi-askeri egemenlik alanı)kurmak idealinin, BDP’nin temel argümanlarından biri olan ulus-devlet karşıtlığı ile çeliştiğini de görmezden gelemem. Diğer yandan Zazalar meselesinde de benzer bir çelişkiyi görmek mümkün. Zazaların devlet tarafından Türkleştirilmeye,Kürt siyaseti tarafından Kürtleştirilmeye çalışılması asimilasyon karşıtı politika yapanların hanesine yazılacak koca bir çelişkideğil midir? Zaza vatandaşların birçoğunun buna itirazları söz konusu iken ve bazı dil bilimciler Zaza dilinin Kürtçe’den apayrı dil olduğunu söylerken (SevanNişanyan’ın ilgili açıklamalarına da bakınız), DemirtaşZazaca’ya (kendisinin de Zaza olmasına rağmen)‘’Kürtçe’nin lehçesi olarak’’ değinmekten imtina etmemektedir.Zazalığı Kürtlüğün alt kimliği olarak görüp kendisini ‘Kürt Siyasetçi’ olarak tanımlamaktadır. Oysa bu konuda net bir mutabakat olmaması  bana göre konuya mesafeli yaklaşmayı gerektirir.Konunun uzmanı olmayan biri olarak, Zazaların ne Kürt ne de Kürt olduklarını iddia ediyorum, ancakZazaca ayrı bir dil ve Zazalık da ayrı bir etnik kimlik ise hiçbir başka etnik grubun üst kimlik olma çabasını doğru bulmam.

Sonuç olarak, bence Selahattin Demirtaş kişilik özellikleri olarak kaliteli, etkili ve Türkiye siyasetine katkı sağlayacak donanımlı bir adaydır, ancak iddia edildiği ölçüde Çevre’nin adayı değildir. Selahattin Demirtaş’ın dile getirdiği argümanların Çevre’nin bazı duyarlılıklarına işaret etmesine rağmen, siyasi konumunun ve eylemlerinin çelişkiler barındırdığını görmezden gelemeyiz. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums