- 24.10.2011 00:00
PKK’nın Çukurca’da sekiz ayrı noktaya düzenlediği saldırı sonrası 24 askerin şehit edilmesi üzerine aslında söylenmedik söz kalmadı gibi. Olayın tüm boyutları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve PKK açısından masaya yatırıldı. Eleştirileri öneriler takip etti.
Savaş ve barış kelimelerinin iç içe geçtiği şu günlerde, haftada bir yazı yazmanın vermiş olduğu negatif pozisyona rağmen, bugün pek söylenmeyen bir iki noktanın altını çizmek istiyorum. Savaş çığlıkları arasında, amaçlananın ne olduğu, yaşanabilecek tehlikeli bir durumu hatırlatma gereğini hissediyorum.
Yazımın bu bölümüne geçmeden önce, geçen haftaya dönüp, ortalıkta çokça konuşan “çok şey bilen”, ancak “hiçbir şey bilmediğini bilmeyen” kimi çevrelerin yapmış olduğu yanlış değerlendirmeleri hatırlatarak, bugünkü yazıma başlıyorum.
Genelkurmay Başkanlığı Çukurca saldırısının hemen ardından yaptığı açıklamada 22 taburla yurtiçi ve yurtdışında bazı noktalara operasyon yapıldığını açıkladı. Bu açıklama “bu konuları bildiğini zanneden kimi çevreler” özellikle bazı “gazeteciler” tarafından “Sınırdışı kara operasyonu başladı” şeklinde değerlendirildi.
Bu değerlendirmeye ilk gün karşı çıktım. Çünkü, devletin kara operasyonu yapmaya niyeti olmadığını, bu tür bir çalışmasının da bulunmadığını söyledim. Tıpkı daha önce yazıp, söylediğim gibi. Yapılan olsa olsa bir nokta operasyonu olabilirdi.
Devlet, PKK’yla mücadelede bazı bölgelerde yeni bir strateji geliştirdi. Genelkurmay Başkanlığı’na Orgeneral Necdet Özel’in gelmesiyle birlikte, bu stratejinin hayata geçirilmesi için çalışmalara başlandı. Özellikle sınıra yakın bölgelerde eski “bekleme düzeninden” vazgeçilecek, hareket kabiliyeti yüksek yeni bir düzene geçilecekti. Yeni strateji aslında fazlasıyla da tanıdıktı. Daha önce askerin ve Özel Harekât’ın kullandığı bu yöntem tekrar devreye sokuldu. Nokta operasyonlarla alan daraltılarak PKK’yla mücadele edilecek, havadan yapılan operasyonlarla da PKK’nın etki gücü zayıflatılarak, birliklerin önü açılacaktı. PKK’nın etkinliği, nokta operasyonlarla “kademeli” olarak yok edilmeye çalışılacaktı. Bu operasyonlar sonucu, örgütün üst düzey liderlerinin nokta operasyonlarla “imha edilmesi” de amaçlananlardan biriydi. Devlet, bu amaçla bir liste hazırlamış ve listeye 50’nin üzerinde örgüt yöneticisinin ismi, muhtemel olabilecekleri kamplar girmişti.
Devletin, terörle mücadelede yeni konsepte geçme çalışmalarının başladığı günlerde, PKK’nın saldırıları artmaya başladı. Hava operasyonlarının ardından da PKK mücadeleyi şehirlere taşıdı. Sivillerin de hedef alındığı bu saldırılara Kürtlerin de tepki vermesi üzerine de Çukurca saldırısı planlandı. Sivil ölümlerle kendi tabanından bile tepki toplayan PKK, hava operasyonlarında yöneticilerini de kaybetmeye başlayınca, durumu tersine çevirmek için profesyonel bir çalışma içerisine girdi. Çukurca saldırısı bu çalışmanın ilk örneği olacaktı ve oldu da.
Saldırıyla amaçlanan, “psikolojik üstünlük elde etmek” sonrasında askeri, kara operasyonuna zorlamak, yani çok iyi bildikleri kendi bölgesine çekmek ve tıpkı Güneş Operasyonu’nda olduğu gibi ağır zayiat vermekti. Olacak muhtemel “zafer”, kendi kamuoyunda oluşan tepkiyi dindirecek, kaybolan “imaj” yerine gelecekti.
Hükümet ve asker, PKK’nın bu yeni stratejisinden haberdardı. Kara operasyonuna sıcak bakılmamasının en önemli nedenlerinden biri de buydu.
Devletin bu yeni konseptini bilmeyen bazı “gazetecilerin” olayın şehvetine kapılıp, “kara operasyonu başladı” yorumları üzerine, Genelkurmay Başkanlığı durumu düzeltme ihtiyacı hissetti. Yeni kısa bir basın açıklaması yaptı ve kara operasyonu yorumlarını düzeltip, kara ve hava operasyonlarının büyük bir bölümünün yurtiçinde, ağırlıklı olarak Çukurca bölgesinde sürdürüldüğünü açıkladı.
Genelkurmay Başkanlığı özetle ortada kara operasyonu olmadığını, “nokta operasyonlar” olduğunu söyledi. Bu bilgileri vermemim nedeni şu. Yeni konsepti, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bundan sonra yapacağı müdahaleleri sağlıklı değerlendirme açısından, gelinen süreci doğru okumak, bilmek ve de değerlendirmek gerekiyor.
Aslında TSK, son beş yıldır yeni konsepte uygun hareket edebilirdi. Ancak ne Yaşar Büyükanıt ne de İlker Başbuğ’un terörle mücadele konsepti vardı. Genelkurmay Karargâhı’nda yapılan çalışmalar, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Lahika ve darbe planlarından öteye geçmiyordu. Asker fişleme ve darbe planlarıyla meşgulken, örgüt bölgede hâkimiyetini gün geçtikçe hissettirdi.
Konuyu fazla uzatmadan PKK’nın yeni, bir o kadar da tehlikeli bir stratejisini yazayım. PKK, Çukurca saldırısı sonrası istediğini elde edemedi. Türk halkı sokağa dökülmediği gibi asker de kara operasyonu oyununu boşa çıkardı. Şimdi yapılmak istenen ise kamu görevlilerinin kaçırılmasının yanı sıra yakın bir tarihte özellikle bayram öncesi Çukurca benzeri yeni bir saldırı düzenlemek. Toplumun kabaran ancak kontrol altına aldığı öfkesini, kontrol dışına çıkarmak. Sokakları savaş alanına çevirip, kontrol dışına çıkan öfkeyi Kürtlere yönlendirmek. Ardından da Kürt halkını arkasına alıp, Serhildan ilan etmek. Bitirirken şunu söyleyeyim. Kontrol dışına çıkan ve de profesyonel ellerin yönlendirdiği öfkelerin, bu ülkede hangi canlara nasıl mal olduğunu öğrenmek için Maraş’a, Sivas’a, Gazi’ye, Yavi’ye, Çiçekli’ye vb. bakmak yeterli.
mbaransu@gmail.com
Yorum Yap