- 3.07.2012 00:00
Leyla Zana'nın 21 yıl sonra Meclis'teki basın toplantısını televizyondan izlerken, sivil ve kararlı siyasi duruşuna PKK'nın nasıl bir tepki vereceğini merak ettim.
BDP'nin bile tepki verdiği Zana'ya PKK içindeki şahinler ne diyecekti?
İlginçtir ilk tepki Murat Karayılan'dan değil Duran Kalkan'dan geldi.
İçinde farklı görüşler olabilir ama PKK'da iki ana görüşün her siyasal sorunda karşı karşıya geldiği biliniyor.
"Türkiyelileşmek" isteyen bir PKK ile Ortadoğu'da şiddetle kazanabileceğine inanan, örgütlenmesini buna göre yapan bir PKK var.
İşte Duran Kalkan bu PKK adına, tabii Öcalan övgüsü yaptıktan sonra şöyle diyor:
"Kuşkusuz içinde bulunduğumuz süreç bir çözüm sürecidir. Fakat geçmişte olduğu gibi siyasi çözüm süreci değil, askeri çözüm sürecidir."
Tam anlamıyla "Tek çözüm savaştır" diyen bir anlayış... Zana'nın çıkışına da şu sözlerle cevap veriyor:
"AKP'nin Kürt sorununu çözeceğini, Tayyip Erdoğan'ın hâlâ sorunu çözecek lider olduğunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar. Neye dayanarak bunu söylüyorlar, kanıtlarını göstersinler"
Bu savaşçı kanat, bir adım sonra Zana'ya hain derse hiç şaşırmamak gerekiyor. Zana bu zihniyete karşı çıkarak, bir anlamda Tunuslu Mohammed Buzizi'nin yaptığını sözleriyle yapıyor ve kendini ateşe atıyor.
Şiddet yanlıları ise halklarına acı yaşatan diktatörlerin yolunu seçiyor. 20'nci yüzyıl bunun sayısız örneğiyle dolu.
Sovyetler'den Ortadoğu'daki Saddam, Mübarek ve Esad deneyimine bakın, Silahla, zorla iktidara gelenler halklarına "mutsuzluk"tan başka bir şey vermedi.
Bir de demokratik yolu seçenlere bakın. Hepsi kazandılar. Ülkelerini kalkındırıp, zenginleştirdiler, demokrasiyi geliştirdiler. En son Güney Afrika ve İrlanda örneğinde olduğu gibi...
Kürt hareketi bu iki çizgi konusunda bir karar verme aşamasında...
Şike davası ve futbol lobisi
Türkiye'de sporun sadece spor olmadığını herkes biliyor. Spor özellikle de futbol kulüpleri, siyasetle, askeri yapıyla, iş dünyası ve mafyayla iç içe geçmiş ve çok etkili bir duruma gelmişti. Siyasetçilerin, askerlerin, yargı mensuplarının kongre üyesi olduğu bir yapıdan söz ediyoruz.
Şike operasyonu bu ilişkiler ağına bir neşter atma operasyonuydu. Saydığımız özellikleri kimliğinde toplayan simgesel isim ise Aziz Yıldırım'dı. Yıldırım, operasyonun odağına oturtularak spor-siyaset ilişkisinin yeniden dizayn edilmesi hedeflendi.
Ancak iyi bir hazırlık yapılmadan, alt yapısı oluşturulmadan ve siyasetle ilişkisi ve gündem yaratma gücü hesaba katılmadan yürütüldüğü için de çok sayıda hatayla başladı. Zayıf argümanlarla devasa bir yapıya neşter atmaya kalkmak kolay değildi ve bu nedenle büyük bir dirençle karşılaşıldı. Siyasetin top yekun devreye girmesinin nedeni de buydu.
Şimdi yeni bir dönemin içindeyiz. Şike davası sonuçlandı ve mahkeme hızlı bir kararla şike ve örgüt kurma suçlarından başta Aziz Yıldırım olmak üzere çok sayıda isme ceza yağdırdı.
Kuşkusuz önümüzde Yargıtay süreci var ama mahkemenin verdiği şike mahkumiyeti bile, başta Futbol Federasyonu olmak üzere sporla ilgili kurumların yaklaşımını yerle bir etti.
Bu operasyon ve mahkeme kararı bir şeyi daha değiştirdi: Spor üzerinden siyaseti, askeri bürokrasiyi ve ekonomik ilişkileri dizayn etme gücünü... Böylece elleri ve kolları her yere uzanan spor lobisi, artık eskisi gibi rahat hareket edemeyecek.
Yorum Yap