- 17.05.2012 00:00
F.Bahçe-G.Saray arasındaki şampiyonluk maçının futbolla ilgili boyutu tartışılabilir ama o gece yaşananlara bakınca asıl tehlike, siyasal bir kalkışma provasının yaşanmasıydı. Bu çapta bir yıkım ve tahribat bildiğim kadarıyla Gazi Olayları'nda bile yaşanmadı.
Peki, ne oldu da futbol böyle tehlikeli bir sonuç üretti? Sorunun cevabı Fenerbahçelilerin deyimiyle "3 Temmuz süreci"nin seyrinde saklı... O gün Türkiye sporun "temiz elleri" olabilecek "Şike soruşturması"yla uyandı.
Bir anlamda darbe girişimleriyle yüzleşen Türkiye, bu kez sporda benzer bir süreç yaşayacaktı. Hukuki açıdan sorunlu başlasa da umutlu bir çıkıştı bu. Ancak sürdürülemedi. Futbol lobisinin baskısı ve siyasetin gelgitleriyle geri adım atıldı ve bu noktaya gelindi. İşte bu geri adım, futbol lobisiyle eski Türkiye'nin zinde güçlerini buluşturdu.
Öyle ki Fenerbahçe'nin bir kısım taraftarı siyasi bir grup gibi eyleme geçirildi. Çağlayan bir anlamda onların eylem alanı oldu. Mobilize bir spor kitlesi oluştu. Ve iş spordan çıkıp siyasi mücadeleye dönüştü. Kısaca hükümete ve cemaate yönelik bir tepki örgütlenmesi söz konusu. O şampiyonluk gecesi yaşananlar bu sürecin uzantısından başka bir şey değil. Olayları kontrol altına alacak bir şehir iradesinin olmamasını da siyasetin düşünmesi gerekiyor. Ve polisin, olayları büyümeden kontrol altına alma şansı varken, hoyratça davranması şüphe yaratıyor. Çünkü sahada kışkırtıcı, seyirciyi tahrik edecek bir durum yoktu. Peki buna rağmen, polis otolarını yakan, durakları parçalayan o tahribatı nasıl açıklayacağız? Ve en önemlisi şu soru hiç sorulmuyor: Polis otosuna atılan o molotof kokteyli nerede nasıl hazırlandı?
Bunu tamamlayan bir gelişme daha oldu. Önceki gün Bağdat Caddesi'nde çalışır vaziyette bir minibüs bulundu. İçinde Ergenekon davası nedeniyle tutuklu bulunan mafya babasıSedat Peker'le ilişkili bir tehdit notu vardı:
"Sedat Peker serbest bırakılmazsa Başbakan ölecek..."
Peker'in Fenerbahçe çevresiyle ilişkisi de gizli saklı değil. Alaattin Çakıcı'nın 90'ların ortasında dönemin başbakanlarına karşı esip gürlediği dönem dışında böyle bir şey ilk kez oluyor.Peki, o mafya tetikçileri bu cesareti nereden alıyor? Yaşananları başta siyaset olmak üzere herkesin dikkatle incelemesinde yarar var. Bu düzeyde bir tahribat sadece holiganizmle açıklanamaz. Eski ve deneyimli bir polis şefinin değerlendirmesi perde arkasını işaret ediyor: "Bu işler organize işler..."
Polisin bu organize yapıyı izleyip neler olup bittiğini öğrenmemesi de ilginç. Başbakan Erdoğan'ın açık müdahalesiyle işler biraz durulsa da sporda, bürokraside ve toplumda yaşanan "memnuniyetsizlik" üzerinden sistemin değişmesini istemeyenlerin harekete geçtiğini görmek gerekiyor.
CHP'de çarşafa dolananlar
CHP, İstanbul il kongresiyle bir sendromunu da atlattı. Çarşaf liste sendromu... CHP'de muhalefet olanların ısrarla isteyip, iktidarda olanların korkulu rüyası "çarşaf liste" nihayet uygulandı.
Uygulandı ama ilginçtir bu kez çok isteyenler "çarşaf"a dolandı. Çünkü parti içi demokrasi tüm kurallarıyla mahallelerde, ilçelerde uygulanmayınca sadece ilde "çarşaf liste" yetmedi.
Bu nedenle kongre günü çarşaf liste olursa Oğuz Salıcı bile seçilemez diyenlerin çoğu kurultay delegesi bile olmadı.
Bu seçimde ilginç başka şeyler de oldu. Mevcut İl Başkanı Salıcı 282, Ali Özcan 158 oy alırken 184 oy geçersiz sayıldı.
Böylece ilk kez geçersiz oy sayısı muhalif aday Ali Özcan'ın oylarını geçti. Ama en ilginci CHP İstanbul milletvekillerinin durumuydu. Onlarla 9 disiplin kurulu üyesi aynı sandıkta oy kullandı. O sandıktan bile 6 geçersiz oy çıktı.
Kurultay delegeliğinde kadın kotasının unutulması da ayrı skandal... Bu skandalı Ali Özcan'ın listesinde yer alan 14 kadının seçilmesi unutturabilirdi ama onlar da birbirlerini kesince hiçbiri listeye giremedi.
Kongrede 170 kurultay delegesi seçildi. En yüksek oyu (344) İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi CHP grup sözcüsü Özgen Nama aldı. Onu Oğuz Kaan Salıcı, Cem Kara ve Battal İlgezdi izledi.
Yorum Yap