- 28.04.2012 00:00
27 Nisan e-muhtırasının geleceği o kadar belliydi ki, o gün bu köşede şunları yazmıştık: "Acaba yeni bir 28 Şubat mı hedefleniyor? Etkin güçler yine harekete geçti... Eskiden her on yılda bir yönetime el koyma ile sonuçlanan darbe geleneği vardı. Şimdi ise her on yılda bir postmodern darbe heveslileri var."
Tespitimiz, yazının yayınlandığı günün gece yarısı yani 27 Nisan gecesi, Genelkurmay'ın internet sitesine o malum muhtıra metninin konmasıyla doğrulanmıştı.
O muhtırayı diğerlerinden ayıran birkaç önemli ayrıntı var. Bir kere muhtırayı veren dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, "Ben yazdım" diye ortaya çıkıp yaptığının arkasında durmuş bir isim. En azından ötekiler gibi "ama" demedi.
O günün sabahını hatırlıyorum, ellerini ovuşturanların sayısı hiç de az değildi. AK Parti iktidarı direnince bütün hesaplar bozuldu. Ülke kaosa sürüklenmedi ama ekonomik ve moral açıdan büyük yara aldı.
Ayrıca metinde yer alan değerlendirmeler çok sertti. Siyasetin alanına müdahale ediliyor ve adeta toplum mühendisliği yapılıyordu. Mevcut iktidarın laiklikle ilgili tutumuna yönelik tespitler ise akıl alır gibi değildi ama asıl ürkütücü cümle metnin sonunda yer alıyordu:
"Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır."
Darbeleri asıl yaratan işte bu kendi toplumunu "düşman" gören zihniyet...
Bu zihniyetle sadece yargı düzeyinde değil, çok yönlü hesaplaşmak gerekiyor. Biliyorsunuz o metin uzun yıllar genelkurmayın internet sitesinden indirilemedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Kasım 2011'de Londra'ya giderken o bildirinin hâlâ neden kaldırılmadığını sormuş ve şu cevabı almıştık:
"Hâlâ duruyor mu? Dönüşte o konuyu MGK'da konuşacağım ve size haber vereceğim..."
O muhtıra metninin internetten kaldırılması doğrusu uzun zaman aldı.
Kısaca Türkiye bugünkü noktaya öyle kolay gelmedi. Türkiye'nin demokrasiyle buluşmasını darbe ve muhtıralarla engellemeye çalışanlar er veya geç hesap vereceklerdi... İşte bugün o hesap veriliyor.
Bu konuda toplumda ortak bir kanaatin oluştuğu kesin. Ancak şunu da söylemek lazım; ilk kez darbecilerle yargı sürecinde yüzleşiyoruz. Onların toptancı yaklaşımlarla büyük bir mağdur kitle yarattığını biliyoruz. Aynı şeyin yüzleşme sürecinde olmaması gerekiyor.
Darbe veya müdahale dönemlerinde orduya, medyaya veya iş dünyasına "tek vücut" gözüyle bakmak doğru değil. O süreçleri kimlerin "sabır"la kimlerin içi acıyarak geçirdiğini bilemeyiz.
Bu gerçekten hareket edilirse 12 Eylül ve 28 Şubat postmodern darbelerden sonra 27 Nisan e-muhtırasına imza atanlar da yargılanır. Yargılamak elbette önemli ama daha önemlisi darbelerin bir daha olmamasını sağlamak...
CHP ve kaba milliyetçilik
CHP, "yeni" olmanın bir gereği olarak sessiz ve derinden siyasi ve ideolojik bir arayış içinde... Eskiyle yeniyi, yerelle küreseli "sol" bir bakış açısıyla buluşturup yeniden tanımlamaya çalışıyor.
Önceki gün CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak'la bu konuyu konuşurken şu tespitini aktarmıştım: "CHP milliyetçi ve ulusalcı solla ilişkisini kesmeli."
Notlarımı kontrol ederken bu kavramların başında "kaba" sözcüğü olduğunu gördüm. Kısaca CHP, "kaba milliyetçilikle" bağını kesip evrensel sosyal demokrat bir parti olarak Anadolu'ya yayılıp toplumun her kesimiyle buluşmaya çalışıyor. Bunu başarırlarsa sadece kendileri değil Türkiye de kazanır.
Yorum Yap