- 16.02.2012 00:00
Çelişkiler ülkesiyiz. Sadece gelir dağılımındaki uçurum değil, yargı sisteminin adalet üretmemesi açısından da derin çelişkiler içindeyiz.
Son on yılda alınan yola rağmen hâlâ o çelişkileri geride bırakamadık.
Baksanıza bir yandan eski genelkurmay başkanını, muvazzaf subayları, dokunulmaz denilen isimleri "darbeye teşebbüs" suçundan yargılamayı başarırken öte yandan tıpkı bir dönemin "taş atan çocukları" gibi 500'ü aşkın genci de "poşu"gibi garip suçlamalarla içeride tutabiliyoruz.
O kadar garip suçlamalar ki şaşar kalırsınız. Geçen gün Taraf gazetesinde Alper Görmüş yazdı. Çoğunun suçu aynı; "Terör örgütü propagandası yapmak..."
Görmüş şu çarpıcı tespiti yapıyor:
"Bu öyle bir suç ki, hiç farkında olmadan bile işleyebilirsiniz. Mesela attığınız bir slogan ya da okulunuzda dağıtılan bir bildirinin cebinizden çıkan tek nüshası 'terör örgütlerinden' birine ait olabilir; bu da sizin terör örgütü propagandasını yaptığınıza dair yeterli delil sayılabilir. Mesela tutukluluğu iki yıla yaklaşan Cihan Kırmızıgül, taşıdığı bir poşu nedeniyle terör örgütü propagandasını yapmakla suçlanıyor."
Böyle suçlananların sayısı hayli fazla... Kimi attığı slogandan, kimi staj için açtığı telefonda söylediklerinden yargılanıyor. Bu konuyu kamuoyunun gündemine taşıyan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'e göre tutuklu öğrencilerin sayısı 500 civarında.
Haklarında istenen ceza ise 40 yılı aşıyor. Neyle suçlandıkları ve kim oldukları konusunda CHP'li Aygün şöyle diyor:
"Öğrencilerin yarısı 'yasadışı sol silahlı terör örgütü üyesi olmak' suçundan, yarısı ise KCK üyesi olmaktan tutuklu. 10'a yakını lise öğrencisi. Oysa dosyalarında ne silah ne de yasadışı faaliyet var. Hatta bazıları bu örgütlerin hepsine birden üye olmakla suçlanıyor. İki yılın üstünde tutuklu olan öğrenciler de var."
Durum öyle bir noktaya geldi ki 90'ların kayıp yakını anneleri gibi "Tutuklu öğrenciler platformu" oluşturuldu.
Yeni Türkiye bunu hak etmiyor. Haksız tutuklamalardan, uzun tutukluluk sürelerinden kurumlar arası kavgadan kurtulmak için hesap verebilir şeffaf kurumlara ve yeni anayasaya ihtiyaç var.
Ben okudum, siz de okur musunuz?
Özel MEF İlköğretim Okulu öğrencileri "Sevgililer Günü"nde gerçekten çok anlamlı bir kampanyaya imza attı; "Ben Okudum Siz de Okur musunuz?"
Zorlamayan, samimi bir çağrı... Okuyan bir toplum olmadığımızı artık ilköğretim okulu çocukları da biliyor. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı nasıl yöntemler devreye sokuyor bilmiyorum ama MEF'li öğrencilerin bulduğu yöntem zekice...
Önce kitaplar toplanıyor sonra o kitabı alanlara sorumluluk veren bir yöntem devreye giriyor.
Kitapları okuyanlar kitabın arkasındaki tabloya adını soyadını, eseri teslim alış tarihini ve kitapla ilgili kısa bir değerlendirme notu yazıyor. Yani herkes proje ortağı oluyor. Sonra da o kitaplar, İstanbul'un belli başlı alışveriş merkezlerinde oraya gelen veya oradan geçmekte olan genç veya yetişkinlere, okumaları amacıyla veriliyor.
Geri dönüşü de zor değil. Her kitabın 10'uncu okuyucusu kitabı okuduktan sonra kendisine en yakın yerde bulunan Yurtiçi Kargo Şubesi'ne götürüyor ve ücretsiz MEF Okulları'na geri gönderiyor.
Bence bu projeye, belediyeler de destek verip kampanyayı meydanlara taşımalı... Özellikle bahar aylarında çok etkili olabilir.
Yorum Yap