- 31.01.2012 00:00
Türkiye'de çok sert bir demokratikleşme mücadelesi yaşanıyor. Darbeleri engelleme de, Ergenekon süreci de bu mücadelenin bir parçası...
Bu mücadelede başını AK Parti'nin çektiği, aralarında Gülen Cemaati, sol ve liberal demokratların olduğu Türkiye'nin dinamik güçlerinin çok katkısı var.12 Eylül 2010 referandumunun başarısı bu ittifakın bir sonucuydu.
Bu referandum, Türkiye'nin geleceğini inşa edecek dinamik güçlerle, geçmişini temsil eden statükocu güçlerin en zor sınavıydı. Bu temel güçler birbiriyle mücadele ederken, kendi içlerinde de bazen açıktan bazen gizliden bir çekişmeye giriyor.
Son günlerde AK Parti ile Gülen cemaati arasında ya da yine AK Parti'yle sol veya liberal demokratlar arasında yaşanan "kavga" da bu...
Aslında Türkiye'yi dönüştüren dinamik toplumsal kesimler arasında bu tür mücadelenin zaman zaman açığa çıkması sürecin sağlıklı gidişinin de bir işareti.Birilerinin beklediği gibi bu mücadelenin derinleşmesi hatta bir ayrılığa dönüşme ihtimali çok zayıf görünüyor.
Zayıf görünüyor çünkü demokratikleşme mücadelesi henüz tamamlanmış değil. Daha çok yol var.
Tam da bu nedenle geçen hafta Başbakan Erdoğan'ın Zaman gazetesinin 25'inci kuruluş yılı törenlerine katılması, AK Parti-cemaat gerilimi bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.
Benzer bir sürecin Kürt meselesinde de yaşanması gerekiyor. Ancak, hükümetin güvenlikçi politikalara ağırlık vermesi, Kürt siyasi hareketinin de Türkiye'nin dinamik güçleriyle ittifak yerine boykot gibi ara formüller üretmesi, demokratikleşmeyi zora sokuyor.
Bu süreç siyaset dilini sertleştirdiği gibi, yeni anayasa yapma olasılığını da tehlikeye atıyor.
Demokratikleşme ve yeni anayasa için Türkiye'nin değişim sürecine uygun kucaklayıcı bir siyaset diline ihtiyacı var.
Türkiye'nin dinamik güçleri bunu başarmak zorunda... Kaybedenler kulübü üyeleri bu çelişkilerden medet umuyor ama o çelişkiler derin bir kırılma yaratmaz, hiç heveslenmesinler...
CHP'de tüzük kurultayı
CHP bir kez daha 26 Şubat'ta kurultaya gidiyor. Kurultayın özel gündemi olacağı için eski siyasi aktörlerin 651 imza toplayıp seçimli kurultay yapma şansları çok zayıf görünüyor. Pusuda bekleyenler elbette var ama toplumda karşılığı olmayan ve siyaset üretmeyen siyasi aktörlerin bu çabaları sadece kendi pozisyonlarını korumak için.
Dertleri parti içi demokrasi gözükse de gerçek bu...
Ama asıl önemli olan onların değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ne yapacağı...
Tüzük kurultayını yeni bir fırsata dönüştürebilecek mi?
Toplumda bir karşılığı var ama o hâlâ Türkiye'nin eski güçleri üzerinden siyaset yapmaya devam ettiği için pek umut vermiyor.
Kim bilir belki de bu Tüzük kurultayında herkesi şaşırtan bir çıkış yapar. Neden olmasın?
Daha demokratik bir tüzük, CHP'yi Türkiye toplumunun büyük çoğunluğuyla buluşturur mu bilmiyorum ama hiç olmazsa İzmir Romanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Abdullah Cistir'ın dediği gibi bir ilk adım atılır.
Bakın Roman vatandaşımız Cistir CHP'nin tüzük kurultayından beklentisini şöyle özetliyor:
"Sayın genel başkanım, gelin bu kurultayda tarihe bir not düşün. Dezavantajlı kesimleri içine alan başta Romanlar olmak üzere tüm gruplara yüzde 5 kota koyun, yani kontenjan ayırın. Partimizin il ve ilçe yönetimlerine, Parti Meclisi üyeliğine bu kontenjanı ayırın lütfen... Yoksa'CHP herkes için var' sloganı gerçekle örtüşmeyecek."
Yorum Yap