- 14.11.2014 00:00
Geçmişi bir hayli gerilere uzanan, cumhuriyetle birlikte daha da karmaşık hale gelen temel sorunlarımızdan biri de Alevi meselesi. Sorunu bugün bile içinden çıkılmaz hale getiren ise "tek tipçi" toplum modeli dayatan cumhuriyetin ilk yıllarında çıkartılan 677 sayılı devrim kanunu. Bu kanunla, sadece Alevilerin değil, Sünnilerin de geçmişle bağı kopartıldı ve toplum "nefes" alamaz hale getirildi. Buna bir de Sünni toplumun önyargıları eklenince Alevi meselesi son yıllara kadar görmezden gelindi.
Nihayet 90'larda sonra toplumun ötekileştirilen diğer kesimleri gibi Aleviler de görünür ve konuşulur oldu. Ama sorunları çözülme- di. 12 yıllık AK Parti döneminde bile, yapılan çalıştaylara, Alevilikle ilgili bilgilerin okul kitaplarına girmesine rağmen köklü çözüm üretilemedi.
Ve iş gelip "cemevleri ibadethane mi değil mi?" tartışmasına sıkışıp kaldı. Oysa sorunu yaratan, 677 sayılı "tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması" kanunu değiştirilseydi "sorun" kendiliğinden çözülecekti. Ancak bu yola, Alevi toplumu bazı kaygılarla; sorunu yaratan CHP ise bilinçli yanaşmadı. AK Parti ise daha önce bu konuda önemli açıklamalar yapmasına rağmen bir daha dönüp bakmadı.
Şimdi Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemin ipuçlarını Davutoğlu, bir süre önce Hacıbektaş'taki törendeki konuşmasıyla ortaya koydu. Deyim yerindeyse o konuşma, Alevi meselesi açısından bir manifestoydu. Başbakan Davutoğlu, o manifestonun gereğinin yapılacağı sözünü verdi. Atılması gereken adımlar belli. Öncelikle cemevleri meselesinin halledilmesi gerekiyor. Geriye BM İnsan Hakları Bildirgesi'nde öngörülen "Varlıkların korunması, dışlanmama, ayrımcılığa uğramama ve zaman içinde eritilmeme" gibi talepler kalıyor. Bunlar da aslında Türkiye toplumunun ortak beklentisi. Bu ortak beklentiler bir tek şeye işaret ediyor: Yeni Anayasa.
Alevi meselesinde atılacak her adım, hem Kürt meselesindeki çözüm sürecini, hem de anayasa meselesini kolaylaştıracak.
CHP’nin Dersim özrü
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Alevi meselesiyle ilgili manifesto niteliğindeki konuşmasında Dersim katliamını hatırlatarak siyaseti bir samimiyet testine çağırıyor ve şöyle diyordu: "Son 13 yıllık sürece bir bakın. Bu ülkede bir başbakan çıktı ve Dersim katliamı için tüm Alevi vatandaşlarından özür diledi. O zulmü yapan tek particiler de çıkıp özür dilemeli. Dersim de modern bir Kerbela'ydı."
Bu meydan okumaya, siyasetin ilgisiz kalması mümkün değildi. Özellikle de "sosyal demokrat" olduğunu söyleyen CHP'lilerin... Cevap gecikmedi ve tıpkı 2010'daki ilk tartışma gibi CHP içinde sert tartışmalar yaşandı.
Ama en önemlisi CHP yöneticisi, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun ilk kez özür dilemesiydi. Tanrıkulu bir TV programında Kemal Kılıçdaroğlu'nun bilgisi dahilinde şöyle diyordu: "Dersim'de acı duyan herkesten bin kere özür diliyorum." Sivil siyaset ve tarihle yüzleşme adına önemli bir adımdı ve gerçekten CHP gibi bir partide yönetici pozisyonda bir siyasi aktörün bu cesareti göstermesi kolay değildi. Bunu anlamak için eski CHP Milletvekili Şahin Mengü'nün bozuk ve düzeysiz cevabına bakmak yeter: "Sezgin Tanrıkulu sen hangi hakla CHP adına özür dileyemezsin. Sen kimsin ş...siz."
Biri CHP yöneticisi, öteki eski CHP milletvekili. Peki, Mengü, böyle konuşma yetkisini nereden alıyor? CHP Türkiye toplumuyla buluşmak istiyorsa önce kendisini esir almak isteyen bu zihniyetle hesaplaşmalı.
Yorum Yap