- 22.06.2014 00:00
Darbelerle yüzleşmede arka arkaya gelen 12 Eylül ve Balyoz kararları, bundan sonra nasıl bir yol haritası izleyeceğimizi gösteriyor.
Bir kere üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, bir toplum istediğinde en güçlü darbecileri bile yargı önüne çıkartıp mahkum edebiliyor.
12 Eylül referandumuna destek vererek Türkiye toplumu bunun önünü açtı.
İkincisi darbecileri yargılamak elbette önemli ama ondan daha da önemli olan yargılamanın adil yapılması... AK Parti iktidara geldikten sonra Ergenekon'dan Balyoz'a gözümüzün içine baka baka darbe hazırlamak için senaryo hazırlayanların, tezgah kuranların olduğunu biliyoruz.
Birinci Ordu'da yapılan plan tatbikatının Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın karşı çıkışına rağmen, kaos planı yaptıkları, mutabakat hükümeti kurmak için çaba harcadıkları, tutuklama listeleri yaptıkları kayıtlarda mevcut.
Yargı içindeki "paralel yapı"nın, bunu açığa çıkartıp, gerçek suçluları yargılamak yerine suçsuz insanları da davaya katarak kendi kirli hesabını devreye sokması bu gerçeği değiştirmez.
O davalarda suçsuz insanlar mağdur edildi ama asıl büyük zararı hukuk ve adalet sistemi gördü.
İlginçtir Balyoz sanıklarından Albay Dursun Çiçek dışında, davaları kirleten "paralel yapı" gerçeğini kimse dile getirmedi.
Her çıkan, "özgürlük savaşçısı" havasında konuştu... Bu ülkede hiç darbe olmamış, darbe girişimi yokmuş gibi bir hava yaratıldı.
Oysa geçmişten biliyoruz dışarı çıkanların birçoğu, bırakın Balyoz'u, 12 Eylül'ün, 1993'teki gizli darbenin ve 28 Şubat'ın suç ortakları...
Adil yargılamaya, gerçek adalete onlardan daha çok bu ülkenin ihtiyacı var. Hala 12 Eylül'ün 93'ün, 28 Şubat'ın hesabı ortada duruyor.
Hala yapanları müebbette mahkum olan 12 Eylül'ün Anayasası yürürlükte, kurumları, yasaları, yönetmelikleri ayakta.
Balyoz veya benzeri davalardaki haksızlıkların giderilmesi umarım onlarla yüzleşmenin de yolunu açar.
Sacit Kayasu adında bir savcı vardı
12 Eylül darbecilerinin müebbet hapse mahkum edilmelerinin ne kadar önemli olduğunu görmek için 14 yıl önceye dönmek gerekiyor.
14 yıl önce, 28 Mart 2000 tarihinde Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren'in yargılanması için ilk kez bir iddianame hazırlamıştı.
28 Şubat post modern darbenin hüküm sürdüğü o günlerde buna kalkışmak gerçekten cesaret işiydi.
Kayasu iddianameyi hazırladı ama başına da gelmeyen kalmadı. İki gün sonra 30 Mart'ta bugün de çok tartışılan HSYK Kayasu'ya kınama cezası verdi. Ardından savcılık görevinden uzaklaştırdı. Darbecilerin koyduğu ve kendilerini koruyan Anayasa'nın geçici 15'inci maddesine karşı çıkmak kimin haddineydi.
Vesayetçi yargı darbecilerine sahip çıkıp Kayasu'yu cezalandırmak için her şeyi yaptı. Hakkında "görevi kötüye kullanmak" ve "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif" iddialarıyla dava bile açtı.
Ve 23 Şubat 2003'te de meslekten atttı. O dönem Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru olmadığı için AHİM'ye giden Kayasu, davayı kazandı ama mesleğine dönemedi. Halen de dönmüş değil.
Şu sıralarda derin bir hastalık nedeniyle yaşamının son baharını yaşıyor. Dünün vesayetçi yargısı biraz olsun değişti ama onun kaderi ne yazık ki değişmedi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a ve HSYK'ya duyurulur.
Bu arada son dönemde yaşanan haksızlıklar üzerine ahkam kesenlerin, kendi yaşadıkları haksızlıklarla geçmiş haksızlıkları ortaklaştırıp sonuç çıkartmadıklarını da ibretle izliyoruz.
Yorum Yap