- 28.01.2014 00:00
Türkiye'ye kurulan tuzağı en net biçimde o tuzağı kuranların kurbanı olan eski Emniyetçi Hanefi Avcı anlatıyor. Avcı Sabah'tan Sevilay Yükselir, Abdurrahman Şimşek ve Yahya Bostan'a, cezaevinde önemli açıklamalar yaptı. Avcı'ya göre ortada hükümetin politikalarıyla da yetinmeyen, tüm partileri dizayn etmeye çalışan ve Türkiye'yi köşeye sıkıştıran bir "örgüt" var.
Haksız tutuklama ve yargılamalarla bürokrasideki gücünü pekiştiren örgüt, 7 Şubat'ta ortaya çıkıp, 17-25 Aralık'ta hükümeti düşürmeye kalktı. 1 Ocak'ta ise TIR operasyonuyla Türkiye'yi hedef alabileceğini gösterdi. "Adana ve Hatay'da yaşananlar skandal ötesi" diyen Avcı, asıl tehlikenin 7 Şubat'ta ortaya çıktığını şu sözlerle dile getiriyor: "Alenen devletin politikalarına kafa tutan bir suikast söz konusuydu."
Sol siyasetin ve bir kısım aydının, bu çatışmaya hâlâ bir "yolsuzluk" meselesi olarak bakmasına da en iyi cevabı Avcı veriyor. Avcı, "çözüm süreci"nin önemine dikkat çekip herkesi uyarıyor: "Çözüm süreci ülke için çok hayati. Hükümetin süreci ileriye götürmede temkinli olduğunu görüyorum, bence böyle olmamalı. Hükümet bir an önce başarıya ulaştırmak zorunda."
Herkesin merak ettiği ve üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen çözülemeyen kaset komplolarıyla ilgili de çarpıcı bir açıklama yapıyor:
"Emniyet istihbaratın elindeki imkânları bilerek söylüyorum. Eğer isteselerdi kasetlerin kim veya kimlerce yapıldığını çözerlerdi. Polis eğer bir olayı çözmek istemiyorsa o zaman işin içindedir ve parmağı vardır."
Aslında 7 Şubat darbesinden bu yana sadece şu kaset komplolarından biri bile ortaya çıkartılabilseydi "Paralel yapı" bu kadar pervasız olmazdı. Başbakan Erdoğan'ın dinlenmesi, Deniz Baykal veya MHP'li milletvekillerine düzenlenen kaset komplosu... Bunlardan herhangi birinde atılacak bir adım ülkede çok şeyi değiştirir.
Türkiye'nin üçüncü silahlı gücü
Çözüm sürecini değerli kılan, sadece silahların susması, ölümleri durdurması değil, onları da kalıcı kılabilecek "sorunları siyasetle çözme" yolunun açılmasıydı.
Bunun bir formülü yoktu ve siyaset etkinleştikçe o formül bulunacaktı. Şimdi yerel seçim sürecindeyiz. Operasyonlar seçimleri gölgelediği için pek gündeme gelmiyor ama önemli adımlar atılıyor. Bunlardan biri de BDP ile korucu aşiretler arasında başlayan diyalog. Bu önemli, çünkü "çözüm süreci" ile çözülmesi beklenen sorunlardan biri de korucu aşiretler sorunuydu. Devletten maaş alan yaklaşık 46 bin, bir o kadar da gönüllü korucu var. Bir anlamda Türkiye'nin üçüncü silahlı gücünden söz ediyoruz.
Bu sorunun nasıl çözüleceği belli değil ama seçim döneminde BDP'nin oyunu artırmak için korucu ailelerle diyalog kurması bir başlangıç olabilir. Bu açıdan en dikkat çekici olanı da Ş.Urfa Siverek'te yıllardır PKK ile çatışan Bucak aşireti ile BDP arasında yaşanan diyalog.
Ahmet Türk'ün öncülük yaptığı bu diyalogdan belki somut bir sonuç çıkmaz ama siyasetin bu yolu açması önemli. Bir BDP'li atılan adımları şöyle yorumluyor:
"Görüşmeler sürüyor. Tabii karşılıklı özeleştiri de gerekiyor. Tek taraflı olmaz. Çünkü Kürt hareketi de, onlar da saldırdı. Hakkâri, Cizre ve Şırnak gibi bazı yerlerde korucular her zaman BDP'ye oy verir. Ama Mardin'in, Diyarbakır'ın belli kesimleriyle, Ş.Urfa'daki korucu aşiretler çok katıdır ve bize oy vermiyor. Seçim nedeniyle Ş.Urfa'daki Bucak, İzol ve Kırvarlarla görüşmelerimiz oldu. Bu gelecek açısından iyi bir adım."
Yorum Yap