- 28.12.2013 00:00
CHP'nin yerel seçimlere yönelik "torba" siyasetiyle, cemaatin "torba yolsuzluk" operasyonu arasındaki paralellik CHP-cemaat ilişkisini açığa çıkardı.
CHP, yeni bir siyaset üretmeden ve ilkeleri dikkate almadan neredeyse her önüne geleni içine alan bir siyaset izliyor.
Mustafa Sarıgül'ün Baykal, Gürsel Tekin ve eski il başkanlarına rağmen CHP'ye getirilmesi, Ankara'da sürpriz biçimde Mansur Yavaş'ın, Hatay'da AK Partili Lütfü Savaş'ın CHP'ye monte edilmesi gibi... Siyaset kulislerinde en son MHP'li Yavaş dahil hepsinin CHP'li olmasında cemaatin etkisi olduğu konuşuluyor.
Çünkü bu isimlere tabanın oy vermesi daha kolay.
Bunun doğal bir süreç olmadığı, bir proje olduğu çok açık. Bu katılımlar, son "yolsuzluk operasyonu"yla öyle üst üste getirildi ki kimse de sesini çıkaramadı. Hatta onları "AK Parti ancak böyle gider" diye umutlandırdılar.
Tam anlamıyla bir siyaset mühendisliği.
Eski statükonun siyasi partisiyle, yeni dönemin paralel devleti, daha doğrusu "derin devleti" siyaseti şekillendirmek için ittifak yapmış durumda.
Bunlar gözümüzün önünde gerçekleşiyor.
Asıl hedef de çok açık biçimde Başbakan Erdoğan... Yani Erdoğan'sız bir AK Parti. Dün yazdığım "İstanbul düşürülecek" projesinde, iş belediye meclis üyeliklerine kimlerin yazılacağına kadar hesaplanmış... Bu hesabın başında da cemaatle CHP'nin ilişkilerini de yürüten ve "İstanbul'un İmamı" olarak bilenen A.K. olduğu söyleniyor.
Planın ilginç bir noktası da, Sarıgül İstanbul'da büyükşehir belediye başkanı yapılacak ancak Meclis üyeleri ağırlıkla AK Partili kalacak. Bunun anlamı da şöyle açıklanıyor: CHP güçlü olmamalı. Bir anlamda paralel yapı siyasetin içinde yer almadan "egemen" olmanın hesabını yapıyor.
İkinci hamle de hazır: Sarıgül başkan yapılacak bir yıl sonra istifa edip CHP'nin genel başkanı olacak.
Gördüğünüz gibi İstanbul sermayesi ile "paralel devlet"in stratejisi ortak.
Acaba CHP yönetimi ve CHP içindeki sosyal demokratlar bu gerçeği görmüyor mu?
Yönetimin görmediğini önceki akşam CNNTürk'te Ahmet Hakan'ın programına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarıyla gördük.
Kılıçdaroğlu herkesin gözü önünde "Bu operasyonun arkasında cemaatin olduğu söyleniyor, ne diyorsunuz?" sorusuna "Ben onu bilemem..." gibi bir cevap veriyor.
İnanılmaz... Dün Ergenekon ve Balyoz davasının arkasında cemaatin olduğunu bilen Kılıçdaroğlu, bugün sokaktaki insanın gördüğü gerçeği görmüyor, görmek istemiyor.
Oysa gerçek ortada, CHP'yi de kuşatan bu siyaset mühendisliğinden ülke yarar görmeyeceği gibi CHP de yarar görmeyecek.
Yaşayıp göreceğiz.
Bir savcı isterse her şey yapar mı?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'nın son yargı operasyonuyla ilgili açıklaması bildiğimiz bir gerçeği dile getirdi:
"Cumhuriyet savcıları önemli olayları kamuoyunu ilgilendiren olayları derhal, hatta çok önemliyse faksla, telefonla, başsavcıya veya vekile bildirir. Ya böyle bir şey olmazsa, kaos olur. Her önüne gelen kendiliğinden bir şey yaparsa..."
Yaptılar ve yapıyorlar... Hem de insanın kanını donduracak biçimde. Çolakkadı'nın şu sözlerine bakın:
"Bırakalım telefonla faksla bilgilendirmeyi, iki yıldır hiçbir bilgi verilmeden yürütülen soruşturmalar var. Kayıtlara başka isimler girilmiş, ya da hiç kaydedilmemiş.
Bir savcı isterse yırtar, yok eder, isterse işleme koyar, bilen gören yok." Başsavcı acı gerçeği söyledi ama bugüne kadar bu işlemi yapan savcılara ne işlem yapıldığını da söylemeli.
Yapılmadıysa neden yapılmadığını da...
Yorum Yap