- 26.09.2013 00:00
Beşiktaş, Galatasaray derbisinde yaşanan olaylarla ilgili tartışma ilginç bir noktaya geldi.
Siyaset- futbol- tribün ilişkisi... İşin polisiye boyutu bir yana asıl bu ilişkinin sorgulanması gerekiyor.
Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı'ya göre onların tribünlerde siyaset yapma hakkı var ama başkalarının yok. Bu yaklaşım açıkça "tek tip toplum" ideolojisinin bir ürünü. Koskoca Beşiktaş camiası sadece Çarşı'dan ibaret değil ki. Her görüşten insan var ve önemli bir kesimi de Gezi Parkı olaylarına Çarşı gibi bakmıyor.
Çarşı, Gezi Parkı üzerinden açığa çıkan siyasi tutumunu adeta başkalarına dayatıyor. Her maçın 34. dakikasında "Her yer Taksim her yer direniş" sloganı atıyor.
Peki, bunu arzu etmeyen, karşı çıkan Beşiktaş taraftarı ne yapacak? Onlar da kendi sloganını atarsa ne olacak?
İşte 1453 Kartalları bu tutuma bir tepkinin ürünü. Olması gerekeni de söylüyorlar:"Tribünlerde siyaset istemiyoruz."
Belki olayların sıcaklığı sürerken, Çarşı'nın Gezi'ye desteği bir biçimde makul görülebilirdi. Ama tribünler üzerinden iktidar mücadelesi yürütülünce işin tadı kaçtı.
Sahaların yeni tehlikesi ve siyasetin paradoksu bu. Geçmişte kapalı kapılar arkasında yürütülen siyasetfutbol ilişkisi artık açıktan yürütülüyor.
Bu nedenle Çarşı siyaset kulislerinin de etkili bir aktörü. Yerel seçimlere hazırlandığımız bugünlerde özellikle CHP'nin Beşiktaş belediye başkan aday adayları arasında Çarşı adı ciddi prim yapıyor.
"Çarşı benim arkamda" diyenlerin sayısı hayli fazla. Çarşı üzerinden CHP Genel Merkezi'nin bile baskı altına alındığından söz ediliyor. Kısaca Çarşı, son dönemde boğazına kadar siyasetin içine girmiş durumda.
Şike Davası yargıçları davanın gerekçeli kararında futbola ilişkin şu çarpıcı tespiti yapıyor:
"Seyredilme ve alan hâkimiyeti bakımından dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir yaygınlık kazanan futbolda söz sahibi olma yarışı, özellikle çıkar amaçlı suç örgütleri açısından dikkate değer bir boyut kazanmıştır."
Aynı şey bazı siyasi yapıların da ilgisini çekiyor ki tribünlere sızma oluyor. Böyle giderse bu tehlike son maçta olduğu gibi kulübü de, siyasi beklentileri olanları da vurur.
Zorlu Center kaygısı
İstanbul, yeni bir alışveriş merkezine daha kavuşuyor; Zorlu Center… Özellikle Levent Büyükdere aksı ve çevresinde her yükselen AVM bölgeye dinamizm getiriyor ama aynı zamanda da korkutuyor. Nereye dönseniz bir AVM var.
Yenileri de geliyor. Bu şehrin 100 binlik planlarının yapılmasına rağmen bu kadar yan yana AVM'nin devreye girmesi akıl alır gibi değil. Birileri kaybedecek ama asıl kaybeden şehir. Bölge zaten trafik açısından sıkıntılı… Yeni yollar açılmadığı için yapılan her AVM, -otel ve rezidansıyla- bölgeye devasa bir yük getirerek şehri yaşanmaz kılıyor. Kimse bu yollar, bu yapılaşmayı kaldırmaz diye düşünmüyor?
Zorlu Center, kendine özgü yolları, metro ve metrobüse yürüyen merdiven bağlantılarıyla bu yükü biraz daha hafifletse de sonuç değişmeyecek. Çünkü daha açılmadan sıkıntı vermeye başladı.
O devasa yapı ortaya çıktıkça bu çok daha net görünüyor. Arsasına önemli bir para verildiğini biliyorum ama ortaya çıkan değer de az değil. Bu değerden şehre bir pay düşüyor mu doğrusu merak ediyorum.
Ayrıca şunu da merak ediyorum; Böylesine içinde sanat ve kültür etkinliklerinin de yapılabileceği modern bir kültür merkezinin olduğu bir mekanın önündeki yollara bir bakın. Dar ve kaldırımı yok denecek kadar az. Arsanın tamamına bina kondurulmuş… Gecekondu zihniyetinden farkı yok. Hadi diyelim, bununla şehir yönetimi ilgilenmedi, sahibi de umursamadı peki o projeye imza atan mimarlar buna neden izin verdi?
Yorum Yap