- 3.09.2013 00:00
Çok değil, üç yıl önce tam da bugünlerde 12 Eylül 2010 referandumuna giderken çok yoğun biçimde son 60 yılımıza damgasını vuran darbelerin yargılanıp yargılanamayacağı tartışılıyordu.
O referandumun bu yolu açacağını söyleyenlerden biriydim.
Sevgili "aykırı" arkadaşım Enver Aysever'le o günlerde SkyTürk'te yaptığımız Gündem Özel programlarının vazgeçilmez konusu da buydu.
Tabii siyasetin de önemli gündem maddesiydi.
Askeri vesayetin etkin olduğu, Ergenekon eksenli darbe girişimleri davasının sürdüğü, Balyoz Darbe planlarıyla ilgili operasyonların yankı yarattığı bir zeminde, kafaları karıştıran onlarca soru ortalıkta uçuşuyordu.
Özellikle referanduma karşı çıkan CHP ve sol kesim, ısrarla şu iddiayı dile getiriyordu:
"Ortada darbe yokken insanlar yargılanıyor, gerçekleşmiş darbelere karşı ise hiçbir şey yapılmıyor. Sıkıysa 12 Eylül ve 28 Şubatçılar yargılansın da görelim..."
Neyse ki bu tartışma uzun sürmedi ve tarih, o referanduma destek verenleri haklı çıkardı.
12 Eylül darbecileri de 28 Şubatçılar da yargı önüne çıktı.
Dün 28 Şubat postmodern darbesine imza atanların ilk duruşma günüydü.
Eminim, yarının tarih yazıcıları geriye dönüp baktıklarında 2 Eylül 2013 gününü -ilginç bir tesadüf, ilk darbeden tam 100 yıl sonra- Türkiye demokrasi tarihi açısından bir dönüm noktası olarak niteleyecek.
Çünkü 28 Şubat yargılaması, gerçek anlamda ilk darbe yargılaması olacak.
12 Eylül'ün üzerinden 33 yıl geçtiği ve birçok sorumlusu yaşamını yitirdiği için simgesel olmaktan öteye geçmeyecekti.
Ergenekon veya Balyoz yargılamaları ise "girişim" düzeyinde kaldığı ve ilk darbe yargılamaları olduğu için "yanlışlara açıktı" ve bu nedenle çok tartışmalıydı. Karşı kampanyanın güçlü olması da kafaları karıştırmıştı.
Ama 28 Şubat postmodern darbe bu ikisinden de farklı.
Hem yakın tarih olduğu için yapanlar ve destekleyenler hem de mağdurlar hayatta...
Adı "postmodern" de olsa bal gibi darbeydi ve bu konuda ortak kanaat de oluşmuştu.
Bu darbe yargılanmasının adil sonuçlanması, sürecin toplum tarafından içselleştirilmesi başarılırsa, darbeci anlayış da tarih olur.
Bunu başaran bir demokrasi de diğer sorunlarını çok daha çabuk çözer.
Anadolu Ajansı'nın Kürtçe yayını
Türkiye'nin darbeci zihniyetlerden arınmasıyla birikmiş sorunlarını çözmesi arasında da paralellik var. Alın şu çok korkulan dil meselesini...
Şu sıralarda siyasetin gündeminde de bu mesele var; demokratikleşme paketinde ana dilde eğitim olacak mı olmayacak mı?
Bakın bu tartışmalar sürerken devletin resmi haber kurumu Anadolu Ajansı ne yaptı? Hiç gündemde olmayan sessiz sedasız bir devrime imza attı. Kürtçe ve Soranca yayına başladı. Darısı Milli Eğitimin başına...
Daha önce İngilizce, Boşnakça, Arapça ve Rusça yayın yapan AA'nın bu kararı sıradan bir karar değil. Bu köklü bir değişimin işareti.
Bu kararla devlet, tam 91 yıl sonra kendi koyduğu bir tabuyu yıktı ve değiştiğini gösterdi.
Gerçekten "barış ve demokrasi" isteyenlerin bu hamleye farklı bir gözle bakmasında yarar var.
Artık gerilime sürüklenmeden demokrasi içinde en sert soruna bile çözüm bulmak mümkün.
Tıpkı darbeler gibi şiddet de devreden çıktığında siyasetin "bizi böler" denilen en zor sorunların nasıl kolay çözüldüğü görülecek.
Darbeci ve şiddet severlerin görmemizi istemediği de bu...
Yorum Yap