- 31.08.2013 00:00
Bir kez daha kritik seçimler silsilesine doğru yol alıyoruz. Önce yerel seçim, ardından cumhurbaşkanlığı ve genel seçim yapılacak.
Peki, seçimleri tarihi ve kritik yapan ne?
Türkiye'nin yaşadığı derin siyasal ve toplumsal dönüşüm. Bu dönüşüm nedeniyle 2007 seçimlerini ve 12 Eylül 2010 referandumunu da tarihi veya kritik olarak niteledik ve soluk soluğa izledik.
Türkiye toplumu sözünü ettiğim bu iki seçimde de tercihini ortaya koydu ama ne yazık ki eski Türkiye'nin sahipleri yenilmeye doymadıkları için normalleşmeye katkı vermedi. Kendilerini yenileyeceklerine bir süre şaşkınlık yaşayıp sonra kaldıkları yerden tekrar harekete geçtiler.
Şimdi bir kez daha biraz da Gezi güveniyle farklı bir seçim havası yakalanacağına inanılıyor. Umut iyi bir şey ama ortada toplumu kucaklayacak siyaset olmayınca hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor. Ve her seçimde yeni bir hüsran yaşanıyor.
İşte bu zeminde yerel seçimlere gidiliyor. Aslında yerel seçim sonuçlarını genel seçimle kıyaslamak doğru değil. Adayların özelliği, yerel tercihler oyları azaltıp veya çoğaltabilir. Ancak 2014 seçimlerine böyle bakılmıyor, bakılmayacak da.
AK Parti'nin her oy kaybına genel oy kaybı gözüyle bakılacak. Bu da seçimleri gerilimli hale getirdiği gibi Türkiye'nin demokratikleşme beklentilerini de negatif etkiliyor.
Sadece bu bakış farkı değil, siyasi tablo da iç acıcı değil. Şu manzaraya bakın... Dışarıda Mısır ve Suriye eksenli sıcak bir süreç var. İçeride ise neredeyse 100 yıllık bütün sorunlar birikmiş ve çözüm bekliyor. Kürt ve Alevi meselesi, sivil anayasa yapma üst üste geldi ve çözüm beklentileri iktidarı sıkıştırıyor.
Muhalefetin böyle bir derdi yok. Hatta çözümsüzlüğün iktidarı yıpratacağı hesabı yapıldığından demokratikleşmenin önüne ustaca engeller çıkartılıyor.
Bu da yeni anayasa ve çözüm sürecinin yavaşlayacağı anlamına geliyor. Oysa muhalefet özellikle de CHP ve BDP daha özgürlükçü bir taleple iktidarı hem zorlayıp hem destek vererek Türkiye'ye nefes aldırabilir. Ama bu mümkün görünmüyor.
Tıpkı dış siyasetteki "değerli yalnızlık" gibi AK Parti içerideki demokratikleşmede de "yalnız" durumda. AK Parti bu yalnızlığını sürpriz demokratikleşme paketiyle aşabilir.
Gerisi de sandığa kalır.
Ali Sami Yen Stadı neden yıkıldı?
İstanbul, kentsel dönüşümle yıllardır beklediği müthiş bir değişim yaşarken, yoğun yapılaşmayla da bir sıkışma içinde.
O sıkışma, daha çok da alışveriş merkezlerinin yoğun yükseldiği alanlarda hissediliyor. İstanbul Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadı'nın yıkılacağı belli olduğunda yazmıştım. 59 dönümlük bu arsa yeşil alan olsa Mecidiyeköy nefes alır. Ama olmadı, şimdi o alanda devasa gökdelenler yükseliyor.
Daha ilginç olanı ise G.Saray'ın yeni stadı Arena çevresinde yaşanıyor. TEM'in çok yakınında olsa da şehir dışı sayılan bir yer burası.
Ama artık öyle değil. Çevresi yeni binalar ve sitelerle kuşatılmaya başlamış bile. Belki kafeler, restoranlar olabilirdi ama bu kadarı fazla. O kadar fazla ki, bir inşaat firmasının yine klasik plan notları yöntemiyle 10 emsal inşaat yaptığısöyleniyor.
Bu durumda şu sorunun cevabını merak ediyorum: Ali Sami Yen Stadı neden yıkıldı?
Yorum Yap