- 20.06.2013 00:00
Başından beri Gezi Parkı direnişiyle "çözüm süreci" arasında bir bağ olduğunu düşündüm ve şüphelendim.
Çünkü Gezi Parkı'na sahip çıkan bir avuç yeni kuşak genç dışında, oraya destek verenlerin büyük çoğunluğu bu sürece karşıydı. Bunu da her fırsatta dile getirdiler. Akil İnsanlar'a yönelik kampanyada olduğu gibi.
Böylesine önemli bir sürece karşı çıkanların demokrasi talebini doğrusu aklım almadı. Bunu da 2 Haziran'da yazdım:
"Gezi Parkı'nda başka bir şey yaşanıyor. Bir yanda polisin aşırı şiddet kullanması, öte yanda siyaseti nefret aracı olarak kullananlar olayları, ağaç tepkisinden çıkartıp iç savaş arzusu taşıyanların tehlikeli oyununa dönüştürüyor.
Türkiye 100 yıllık Kürt meselesi gibi devasa bir sorununu siyasetle çözmeye çalışarak eski sistemi değiştiriyor. Olayların büyümesinin en önemli nedeni bu..."
Bu gerçeği Gezi Parkı'nı gezerken de gördüm. Nedense 100 yıllık bir sorunun çözümü oraya gelenlerin ilgi alanında değildi. Taksim Platformu'nun talepleri arasında da her şey vardı ama Kürt sorunu yoktu.
O izlenim yazısının sonunu şöyle bitirmiştim: "Son olarak benim için turnusol kâğıdı görevi yapacak bir soru soruyorum: 'Beş aydır Türkiye'de tek şehit haberi gelmiyor. Çözüm sürecine destek veriyor musunuz?'
Aldığım 'İçeriğini bilmiyoruz' cevabı ne yazık ki 'Yeni Türkiye'nin cevabı değildi." Aslında bu cevapla Gezi Parkı'na destek veren partilerin tavrı da örtüşüyordu. Başbakan Erdoğan'ın "Çözüm süreci"ni başlatması o partileri çıldırtıyordu.
Kürt sorununu çözen bir siyasi liderle baş etmenin zorluğunu gördüler ve Gezi olayını "çözüm süreci"ni kilitleyecek bir fırsata dönüştürdüler.
Başarısız da sayılmazlar... Gezi'nin ilk siyasi faturası çözüm sürecini zora sokmak oldu. Siyaset dili çok değişti ve biraz da sertleşti. Umarım bu dil değişikliği konjonktüreldir ve bir an önce değişir.
Türkiye'ye ve barış sürecine kurulan bu derin tuzağı aşmanın başka yolu yok.
Gezi Parkı, sol ve ABD emperyalizmi
Eylem sırasında Gezi Parkı'nı gezerken eylemcilerden biriyle aramızda ilginç bir diyalog geçti.
Orta yaşlı eylemci beni tanıdığını belirterek şöyle dedi: "Sizi tanıyorum, eskiden iyi şeyler yazardınız ama şimdi Amerikancı oldunuz."
Bu tür bir zeminin insanları nasıl pervasız ve dikkatsiz yaptığını bildiğim için o suçlamaya cevap verme gereği duymadım. Ama bir şey dikkatimi çekti: Orada ABD aleyhtarı bir hava yoktu. Oysa başta CHP olmak üzere Gezi'ye destek veren bütün sol örgütlerin alamet-i farikaları "Kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganıydı. Bunu CHP gibi merkezdeki bir partinin başkanı bile zaman zaman kullandı.
Ama Gezi direnişi boyunca bu sloganı hiç duymadım. Durumu eski CHP'li bir milletvekiline sordum. Cevabı manidardı:
"Evet, komplolara inanmıyorum ama bu da enteresan bir durum. Sanki herkes anlaşmış gibi hiç ABD aleyhine slogan atılmadı."
HOŞ GELDİN...
Sabah'ın yazar kadrosuna genç bir isim daha katıldı: Rasim Ozan Kütahyalı... Kütahyalı'yı, televizyonlardaki tartışma programlarından tanıyorsunuz. İlk TV programına da -sanıyorum 2008 yılıydı- birlikte çıkmıştık. Sivil duruşu ve kıvrak zekâsıyla kısa sürede ilgi odağı olmayı başaran Kütahyalı'ya "hoş geldin" diyorum.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2013/06/20/gezi-baris-surecini-zora-sokmamali
Yorum Yap