- 14.06.2013 00:00
Başbakan Erdoğan'ın Gezi'ye katılan bir grup insanla görüşmesi ve"referandumu" daha doğrusu plebisiti gündeme getirmesi çözüm açısından yeni bir kapı araladı.
Bu açılan kapı, direnişi sonlandırır mı belli değil. Çünkü direnişi kuşatanların bilinçaltında farklı bir siyasi hesap yatıyor. O hesap da belli; Erdoğan düşmanlığı- nı diri tutarak cumhurbaşkanlığı sürecini sabote etmek.
Buna rağmen bir yumuşama da var. Ne de olsa çözüm eksenli bir akıl devreye girdi ve tartışılıyor.
Bu tartışmada da en hazin şey ise halka sahip çıkarken, halka güvenilmemesi... Plebisite karşı çıkanlar ağırlıkla şöyle diyor:
"Halka gidersek durum değişmez ki..."
Bu, AK Parti'nin İstanbul'daki oyları nedeniyle söyleniyor. Aslında yaşadığımız siyasi ve toplumsal sıkıntıların nedeni de bu... İşin yargı boyutu bir yana Gezi direnişini başlatan samimi gençler ve ona destek olan samimi şehirliler, bu eski korkulara teslim olursanız eski siyasilerden farkınız kalmaz.
Halktan korkmamak gerekiyor. Bu yolun açılması iyi olacak. Madem bu süreçte "özgüvenimiz arttı" bunu bir fırsata dönüştürmek elinizde...
Bu oylama yeni kuşak gençler için de bir test niteliği taşıyacak. Sivil mücadelenin en iyi yolu halka gitmektir. Kendin gibi düşünmeyenleri anlamak ve kendini anlatmak, bundan iyi fırsat olabilir mi?
Yerel demokrasi şölenine dönüşen bir kampanya düşünün. Paneller, mitingler, geziler, yürüyüşler ve yaratıcı kampanyalarla İstanbul, ötekiyle de empati kuran yeni demokrasinin doğuşuna tanık olabilir.
Tabii eğer siz bunu AK Parti veya Başbakan Erdoğan aleyhine çevirip, "git veya kal" plebisitine dönüştürürseniz işiniz zor. Bunu AK Parti de yapmamalı ve yapamaz da çünkü riski yüksek. Şehre ilişkin, ortak meydana ilişkin bir plebisit, bundan sonra İstanbul için atılacak adımlara da çeki düzen verecek.
"Açık Demokrasi Türkiye" gibi iddialı bir hareket oluşturmaya çalışan yeni kuşak gençlerin bu fırsatı kaçırmamaları gerekiyor.
Eleştiriye tahammül edemeyenler
Gezi olaylarını başından bu yana izleyen CHP'li bir arkadaşımı bilgi almak için aradığımda ilginç bir olay oldu.
Arkadaşımla konuşurken birden durdu ve şöyle dedi:
"Bak şu anda Eyüp Muhçu geliyor. İstersen ona vereyim burada ne olup bittiğini o anlatsın..." "Peki..." dedim ama o an aklımdan, birkaç gün önce Taksim Platformu üyesi Muhçu'nun yeni kuşak gençleri temsil edemeyeceğini eleştirdiğim için konuşmak istemeyeceğini geçirdim.
CHP'li arkadaşım devam etti:
"Eyüp Bey, Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür telefonda sizinle görüşmek istiyor."
Bir anlık sessizlik oldu ama gürültüler arasından "hayır " laflarını da duydum. Düşündüğüm gerçekleşmişti. Arkadaşım şaşkındı. Üzgün bir biçimde bana döndü ve şunları söyledi:
"Şimdi görüşmek istemedi istersen ben durumu öğrenip sana döneyim..."
Arkadaşımın refüze edilmesine daha çok üzülmüştüm. "Hiç yorma kendini, otoriterleşmeye karşı çıkıp da bir köşe yazarının eleştirisine bile tahammül edemeyenlerin başkalarını eleştirmeye hakkı yok. Ülkem adına üzülüyorum..."
Dedim ve telefonu kapattım. Düşünsenize, bu ülkenin başbakanına ağza alınmayacak hakaret edenleri ve nefretle bakanları bile başbakanın anlamasını istiyoruz. Ama "o gençler" adına hareket edenler, ne yazık ki en ufak eleştiriye bile tahammül edemiyor. Bir de iktidar olsalar ne yaparlar diyeceğim ama onu biliyoruz.
CHP'li arkadaşıma göre Muhçu konuşmama hakkını kullanmıştı. Bu nedenle "Ne var bunda konuşmak istemeyebilir, demokrasi böyle bir şey değil mi?" diyordu.
Öyleyse sadece siz değil karşı taraf da bu hakkı kullanabilir. Sakın kızıp öfkelenmeyin...
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2013/06/14/elestiriye-tahammul-edemeyenler
Yorum Yap