- 29.03.2013 00:00
Önceki gün BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK'lıların sınır dışına çekilmeleriyle ilgili şöyle diyordu:
"Yarın bir gün çekilme başladı diyelim. Hükümet yasa çıkarmadı, tedbir almadı sadece başbakanın verdiği güvenceye dayalı bir geri çekilme başladı. Saldırı olursa ne olacak?"
Benzer açıklamayı BDP'nin diğer eş başkanı Gültan Kışanak da yaptı: "Mevcut yasalarda Öcalan yasa dışı bir örgüt lideri olarak görülüyor. Bir savcı çıkıp dava açarsa ne yapacağız. Bunun için yasal güvence istiyoruz." Bu açıklamalara en net cevabı Adalet Bakanı Sadullah Ergin verdi: "Bir savcı çıkıp bize, 'Siz niye Türkiye'ye barış getirmeye çalışıyorsunuz' diye hesap mı soracak. Bu suçsa, bu suçu işliyorum burada..."
Şimdi bu tartışmayı Öcalan'ın 21 Mart'taki o ezber bozan; "Silahlar sussun, fikirler konuşsun" çıkışıyla birlikte düşünelim.
Öcalan, çok köklü bir değişimi dile getirirken BDP'nin iki eş başkanı işin farklı bir yanını öne çıkartıyor ve sürecin ruhuyla örtüşmeyen biçimde çekilme meselesini soruna dönüştürüyor. Acaba BDP Öcalan'ı anlamadı mı yoksa işin içinde başka bir şey mi var?
Siyasetçi, söylediği sözün nereye çekileceğini göremiyor ve bir adım sonrasını tahmin edemiyorsa işi zor.
Bunun için çok uzaklara değil, yakın zamana bakmak yeterli. PKK, 1999'da sınır dışına çekilme gibi bir tecrübe yaşadı. Üstelik de ne bu kadar kamuoyuna mal olmuş bir süreç söz konusuydu, ne de arkasında geniş halk desteği olan bir Başbakan sözü vardı. O zeminde bunu başarabilen bir örgüt bugün neden başaramasın?
Tabii şu sorunun cevabı da merak ediliyor: PKK neden silahları bırakmıyor da silahlı güçleri sınır dışına çekiyor? Demek ki kendisine göre bir sıralaması var.
Eğer yasal dayanak isteniyorsa o zaman silahlar tamamen bırakılsın. Hiç çekilmeye bile gerek yok. Çekilme bir güvenlik meselesidir ve yürütmenin görevidir.
Belki de bu tür kaygıları gidermek için şu sıralarda çok tartışılan "Akil İnsanlar" heyetine ihtiyaç var.
O zaman siyaset de gereksiz tartışmalara değil, geleceğe odaklanır. Anladığım kadarıyla Öcalan'ın açıklamalarının anlaşılması ve içselleştirilmesi biraz zaman alacak.
O "zamanın" bedeli ağır olmaz umarım.
Zübeyir Aydar'la üç yıl önce
Birkaç yıl önce Brüksel'de bir kafede Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal'la bir araya gelip, birkaç saat boyunca Türkiye'yi, AK Parti'yi, Gülen Cemaati'ni ve silahlı mücadelenin gerekli olup olmadığını konuştuk.
Aydar'ın Radikal'den Murat Yetkin'e verdiği söyleşiyi okuyunca o günleri hatırladım. Geçmişten de tanıdığım bu iki siyasi aktör, o günlerde AK Parti'nin güven vermediğini, klasik sol bakışla "gerici" olduğunu ısrarla söyleyip durdular. Ben de ısrarla empati kurmalarını, AK Parti'nin değişimci bir parti olduğunu ve özellikle de Başbakan Erdoğan'ın bir şans olduğunu söyleyip durdum. Kafalarında soru işareti yarattı mı bilmiyorum ama bugün geldikleri nokta önemli. Aydar şöyle diyor:
"Hükümet bir risk alıyor, bu doğru, biz de alıyoruz. Tayyip Erdoğan gibi risk alan bir kişinin aynı zamanda halkın desteğinden gelen gücünün de bulunması barış için şanstır."
Keşke Aydar ve arkadaşları bugün söylediklerini o gün söyleyebilselerdi bu kadar ağır bedeller ödemezdik.
Bu nedenle bugün de olmazları değil, olabilecekleri öne çıkarmak gerekiyor.
Yorum Yap