- 21.12.2012 00:00
Uludere'de 34 vatandaşımızın bombalarla katledilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Henüz olayın ne olduğu anlaşılmış değil.
Meclis araştırma komisyonu da üzerine düşeni tam olarak yapamadı ki açıklamakta zorlanıyorlar. Oysa Uludere, Türkiye'nin Kürt meselesinde bir kırılma noktası.
Sonucun PKK'ya hayat vermesi bir yana, asıl tehlike Türk-Kürt ilişkilerindeki kopuş... Özellikle de Başbakan Erdoğan ve partisinin Kürtlerle ilişkisini kesmeye yönelik bir operasyondu Uludere...
Peki, bunu hükümet bilmiyor mu? Başbakan Erdoğan, Uludere katliamından kısa bir süre sonra şu açıklamayı yapıyordu:
"Ne Uludere'deki 34 vatandaşımızın, ne de İstanbul'da, sokak ortasında hunharca katledilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Hrant Dink'in davası, hiç kimsenin endişesi olmasın, geçmişte olduğu gibi, Ankara'nın derin dehlizlerinde kaybolmaz, kaybolamaz. Türkiye artık eski Türkiye değil."
Bu açıklama bir şeylerin bilindiğini gösteriyor. Ancak, bu açıklamadan sonra derin dehlizlere girilemediği gibi MİT darbesinin gündeme gelmesi işleri karıştırdı. Başbakan'ın Alman Vakıfları'yla ilgili açıklamaları üzerinde de pek fazla durulmadı.
Anlaşılan olayın iç ve dış boyutlarına ilişkin bazı şeyler biliniyor ama rahmetli Özal'ın kendisine yönelik suikastta kimlerin olduğunu bilmesine rağmen üzerine gidememesi gibi bir durum var.
Sanıyorum bunu da en net biçimde Yeni Şafak'ta Abdülkadir Selvi'nin aktardığı, bir bakanın Uludere'ye ilişkin şu tespiti doğruluyor:
"Öyle stratejik bir operasyondu ki, çözüm iradesini mahvetti."
Kısaca hükümet de Uludere'nin bir operasyon olduğuna inanıyor. Tam da bu nedenle daha fazla geç kalmadan Uludere gerçeği açığa çıkartılmalı... Bu arada hükümet açısından kasıt olmasa da özür dilenmesi de bir erdemdir ve yeni bir başlangıca her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Polis Çağlar Şen intihar mı etti yoksa öldürüldü
Ortada kendisinin araştırdığı hard disklerin bulunduğu bir olay varken neden intihar etti?
Bu soruyu daha güçlü biçimde sormamızı gerekli kılan ikinci olay İstanbul'da, polis olan eşinin oturduğu eve hırsız girmesi oldu. Denilen şu: Polis eşinin evine hırsızlar tesadüfen mi yoksa geride iz bırakacak bir evrak kalmasın diye mi girdi?
Olayı biraz Tunceli Emniyeti ekseninde araştırdım. Fişlemenin normal olmadığını ve iki mülkiye müfettişinin olayı araştırdığını söylendiler.
Ancak eve giren hırsızın neyi çalmak istediği konusunda şüpheleri var. Çünkü çalınması gerekenin ne olduğu bilinmediği gibi böyle bir evraktan söz eden de yok, deniyor.
Bu olay bana, yine Tunceli'de Jandarma Bölge Komutanı'yken lojmanında ölü bulunan Albay Kazım Çiloğlu "intiharı"nı hatırlattı.
Oğlu Gökhan Çiloğlu'nun ısrarlı takibi sonucu Çiloğlu'nun intihar etmediği, öldürüldüğü 2010'da başlatılan savcılık soruşturmasıyla anlaşıldı.
Acaba polis amiri Çağlar Şen olayı da buna mı benziyor?
Arkadaşları bu benzerliğe ihtimal vermiyor ama yine de soru işaretleri var.
Yorum Yap